Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

ATATURK ve BEDIUZZAMAN

Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Genel
Forum Adı: Dünya
Forum Tanımlaması: Genel Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1781
Tarih: 14-Kasım-2024 Saat 10:12
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com


Konu: ATATURK ve BEDIUZZAMAN
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: ATATURK ve BEDIUZZAMAN
Mesaj Tarihi: 12-Ocak-2022 Saat 15:45
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1781

CUMHURİYET
Burada ATATÜRK ve BEDİUZAMAN başlıklı uzun bir yazıda cumhuriyet tarihinin türk ve kürt uluslarının simgesi haline getirilen iki KARŞIT ismin ORTAK BİR YAPIYI oluşturduğunu gösterdim.. nasıl elektron ve protonun yükleri karşıt fakat atomu oluştururlar.. nasıl yanıcı hidrojen ve yakıcı oksijen suyu meydana getirir.. nasıl kadın ve erkek aileyi oluşturur öyle bu iki ismin irandan yunanistana.. iraktan israile.. ANADOLU halklarının YEREL'i oluşturarak KÜRESEL EFENDİLERLE başa çıkacak bir ekonomik ve politik birlikteliğini oluşturan temeli attığını düşünüyorum. Biraz değil oldukça uçuk bir düşünce hatta biraz kaçık bir proje gibi görünür.. olsun.. akıllılar ne yapabiliyor ki çatışmadan başka..
Bu gün 29 Ekim 2022 Cumhuriyet Bayramı kutlanıyor.. Cumhuriyet bireye hurriyeti lazımv topluma meşvereti vacib kılan bir rejimdir. Ancak cumhur hurriyeti laiklikle.. demokrasiyi şeriatla çatıstiriyorsa MİLLET olamamış demektir. Daha dogrusu milletin adı var sağlam bir ulus bulunmuyor.

Laliklik ve hürriyet.. meşveret ve demokrasi.. arasında bağlılık kurulması birey ve toplum arasında bağlantı kurulmasını gerektirir ki bu toplumun ve cemiyetin CUMHUR olması demektir. CUM-HÜR.. bir HÜR-RUH projesinin parçasıdır.. işte bu anlaşılmamışsa .. Cumhurun adi var saglikli bir HALK olmuyor anlamina gelir.
Bu da bize bayramı buruk bir bayram yapar.
Ne yazik ki laiklik ve demokrasi gosterisi yapilan degil yaşanan etkinliktir. Hurriyet ve Meşveret istenen degil verilen haklardir.
Ne yazık ki gucu ele geçiren bu haklara sağır ve hurriyetlere kör haline geliyor.

Fakat şunu unutmayalım ki CUMHURİYET sadece ülkede ve ulusda gerçekleşen bir kavram değil.. Özgürlüğü ve danışması ile aileden başlayarak şirkette ve partide.. takımda ve cemaatta sağlanan bir süreçtir.
Öyle ise biz bu işe AİLE’den başlamalıyız.
Saygılarımla, sağlacakla kalınız.
Osmanziya 29.10.2022 üçyol-İzmir







BİRLEŞMENİN    YOLU

YÖNTEM
BİLİMSEL
ANALİZ


Mustafa BUĞUÇAM
nami diğer OSMANZİYA


ÖNSÖZ


Anadolu Birleşik Cumhuriyetlerine
Giden yolu
Burada açıyoruz...

Belki kırk gün belki kırk yıl..
Ancak bir gün bu patika bir cadde olacaktır.
Zaten dünyadaki tüm ana yolları
Ya nebiler ya safiler açmış
Ya dahiler ya deliler genişletmiştir.


Biz "Düşünenleri arıyoruz ÇÜNKÜ arayanları düşünüyoruz."
Derken elbette biz ekonomik ve siyasi hesabımız yoktu..
Ancak politik ve ekonomik tabanın altında
bir kültürel ve sosyal zemin bulunacaktır.
Biz sadece orayı hazırladık.


ATATÜRK hakkında konuşumak cesaret ister..
BEDİUZZAMAN konuşmakta ondan aşağı kalmaz..
Artık konuşmak zamanı geldi.. çünkü bu bir cesaret değil sorumluluk konusudur.

YBA karar vermez.. ancak karar vermek için sizi bir pro-karar verir..
YBA tasarım yapmaz.. ancak tasarım yapmak için size bir pro-tasar verir.. İşte bizde burada bunu yaptık.. size tasarım yapmak ve karar vermek için TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ü veRisale-i Nur Külliyatının yazarı İMAMI NURSÎ Bediuzzaman Said NURSÎ'yi birlikte tanıtmak istedir.


Elbette sizlerin çoğu bu zatı muhteremi tanıyordur.. lakin biz kendi tanımlarımızı verdik. Ta ki konuşmaya ve düşünmeye ve karar vermeye katkısı olsun.



ATATÜRK ve BEDİUZZAMAN

İnsanın ne düşündüğünü söyleyebilmesi cesaret istiyor.. çünkü ülkelerde bulunan İDEOLOJİLER.. ideolojisi dışında bir din ve felsefeseye yaşam hakkı tanımazlar.

Müslümanlardan ve masonlardan ve marsistlerden TOTALİTER VE OTORİTER sistem ve rejimleri benimseyenler ya dinlerini ideoloji haline getirmişlerdir ya da felsefelerini dinleştirmişlerdir.

Felsefe
Din
İdeololji

Bu üçünün en yakın olduğu alan SİYASETTİR.

Elbette insanlar dil ve dinden ibaret KÜLTÜRLERİNDE bir taraftan ilim ve ibadet yaparken bir taraftan da ticaret ve siyaset yapacaklardır. Bizler ilim ve ibadetle ticaret ve siyaseti desteklerken ticaret ve siyasetle de ilim ve ibadeti besleriniz. Çünkü üretim ve tüketimin yiyimİ ile eğitin ve yönetimin yönelimi bir biriyle iç içedir. Ancak çağdaş kültürümüz dili bilim ve dini hukuk haline getirirken, DİL ve DİN’de kendilerini hikmet ve ahlaka yükselttiler. Ancak bundan haberdar olmayanlar hala dillerini ve dinlerini partilere paravana ve alet.. emek ve hürriyetlerini ideolojilere bayrak ve paratoner yapmayı sürdürmektedirler.


İşte bu noktada dünyanın küresel siyaseti ve ticareti ile ülkenin ulusal ekonomi ve politikası bir biri içine giriveriyor. Bundan dolayıdır ki beş ve elli yıllık kısa ve orta vade içindeki ekonomik ve politik hedeflerden sıyrılarak UZUN VADELİ sosyal ve kültürel hedeflere yöneldim ve YBA inşa ettim. Otuz yıldır da onun reklam ve propagandası ile meşgul oluyorum. Bu yazı da onun bir parçasıdır.


Bu sürede bilimcilik yapmayı bırakarak "bilim" yapmaya.. dincilik yapmayı bırakarak "hukuk" yapmaya özendirmek için .. bilgi toplumu ve hukuk devleti ülkülerini kendi ulusumuzda sağlamaya ve ülkemizde gerçekleştirmeye dönük YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ adını verdiğim hızlı anlam sürücüsün ve kolay anlatım aygıtını inşa etmeye çalıştım.
Bunun dışında YBA in soyut biçimi içeriklerle gösterebilmek için de insanbilim ve islambilim sayfalarıyla uğraştım.

Bilim ve din yapmak deyince ülkemizde iki isim akla gelir.. birincisi bu ülkenin donanımını değiştiren Mustafa Kemal ATATÜRK diğeri bu ulusunu yazılımını değiştiren BEDİUZZAMAN Said Nursi.. şimdi bu iki isme biraz daha yakından bakacağız.






M. Kemal ATATÜRK ve BEDİUZZAMAN S. Nursî
UYGARLIK YOLU “kelam”ı okuyanlar ve “kalem”le dokuyanlarla ilerler.. HAZIR açık ve seçik ANLAŞILIR yazılarla hazırlanan Günlük Dilin Düz Yazısının (GDDY) sunduğu taban üzerinde.. öğrendim ki uygarlık yolu bilişim, tarım, kentleşme ve sanayi devrimiyle öteden biri bu güne geldiği noktada bizden YENİ OKUR YAZARLIKLAR istiyor..

Bir kısım insanlar KİŞİLER'le ilgilenir..
Bir kısım insanlar OLAYLAR'la ilgilenir..
Bir kısım insanlar OLGULAR'la ilgilenir
derler.. bir kısım insanlarda AD'larla ilgilenirler.

Malum “kişiler”in bir adı olur.. bir de “adlar”ın bir anlam ve anlatımları bulunur.. işte dördüncü kısım olarak saydığım KİMSELER ne kişilerin adlarıyla ve ne de adları ve anlamlatımlarıyla fazla ilgilenmezler.. onlar bu iki isimden başka “ad” (isim) larla ilgilenirler.

Bu dördüncü katmandakiler evvelki üç katmanın “muhteva” ve İÇERİK’leri olan kişileri, olayları v olguları ile değil   nesnelerinin “mahiyet” ve nelikleriyle ilgilenirler ki Atatürk ve Bediuzzaman bu DÖRDÜNCÜ kısımdan kimselerden olması kuvvetle melhuzdur. Sanırım ilk isim (ATATÜRK)   hüsna (harfleri) kalemiyle yazdı.. ikinci isim (BEDİUZZAMAN) ise esmayı   (adları) kelamıyla okudu. HÜSNA’nın “ne” ve ESMA’nın “kim” olduğunu ya da olmadığını kendim dahil çok kimse tamamiyle ve kemaliyle bilemez. Sadece esma’nın insan (hakikat-ı Muhammmediye) , hüsna’nın kainat (tabiat ve tarihiyle) olduğunu düşünüyorum.

Halktan kimseler bu kişilerden birine dost olduğu gibi öbürüne de düşman olabilir.. hatta bu iki kimse de birbirine dünyada düşman fakat ahirette dost olabilirler.. bunu kimse bilemez.. dediğim size uçuk görünse de   “AD”'lar söz konusu olduğunda ne sağ söz konusu olur ne sol.. ne dişil söz konusu olur ne eril.. ne fikrin sureti söz konusu olur ne şeklin olgusu… Çünkü bu katmanda nesneler ve kimseler   adlar değil ancak “ar” (harf) tirler.
Bana göre yani “dünyam” da bu dördünden ibarettir:
Nesneler, kimseler, adlar ve arlar.

Sonuçta insan ESMA kainat HÜSNA olur.. bazılarımız ahseni takvimden ahseni amele giden bir hatt çizerek.. çevreden merkeze doğru ilerleriz.. ileriye ve istikamete ve hidayete doğru giden bu yönde bir yol alamıyorsak ya da çemberde sağdan sola ya da soldan sağa doğru giden bir kısır içinde döngüde kalırız.. çünkü sağ ve sol yanları ileriye ya da geriye doğru yön haline getirmişizdir.. ki bu gidiş ve yürüyüşleri.. yöneliş ve yaklaşımları.. Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyanda şimal, yemin ve sabık ehli olarak üç bölükte adlamış, tanımlamış ve betimlenmiştir.

Dediklerimi büyük bir olasılıkla anlamamışsınızdır.. anlamışsanız görüşünüzü anlamamışsanız geri dönüşünüzü beklerim.. ancak okumayı ilerletince biraz daha iyi anlayacaksınız..” kişi”lerle ilgilenenler hemen bana küfür ve kalayı çoktan basmışlardır.. buraya kadar bile okuyamazlar.. bu duygularının bir gereğidir ve normaldir. “Olaylar”la ilgilenenler Bediuzzaman’a veya Atatürk’e dostluk ya da düşmanlıklarının gerekçelerini sıralamaya ve en azından gözden geçirmeye çalışacaklardır. Ancak fikir ve “olgular”la ilgilenen entelektüel kimseler, dediklerimi dikkatle dinleyeceklerdir. Bunun için anladığınızda eleştirilerinizi.. anlamadığınız da ise sorularınızı.. bekliyorum.. çünkü bizler ancak akıl ve fikirle, düşüncelerle ve olgularla ilişki kurduğumuzda daha sağlam ve sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz. Kişiler ayırır, olaylar dağıtır ve bu da gayet doğal ve normaldir.

Risalei Nur Külliyatı' (RNK) yazarı olan İMAMI NURSÎ, hasımlarınca Saidi Kürdî ya da dostlarınca Saidî Nursî ya da çağımızda Bediuazzaman olarak bilinen Said Nursî “Kim”dir ?

Her ne kadar BEDİUZZAMAN olarak isimlendirilmiş olsa da Arap Dünyasında “İMAM” ve otorite olarak tanınır.. zaten doğunun felsefesi olan dinin imamları ve otoriteleri olduğu gibi batının dini olan felsefesinin de yetkeleri ve imamları bulunur. İmamı Nursî Esma okuma yolu olan İLM-İ KELAM'da bir tecdid ve yenilik ortaya çıkarmıştır. İmamı Nursî’nin KALEM’i bulunmaz. Yani yazı yazma işinde acemidir, bu yüzden eserlerini talebeleri yazmıştır. Sokrat’ın kalemi yoktu.. eserlerini talebesi Platon yazmıştır sanırım. İmamı Nursî okumuş talebeleri yazmıştır. Fakat bu kıraat ve kitabet ile çıkan “İLM-İ KELAM” önce insanın   bilgi kuramını ve gerçek mentalitesini etkilemiştir. Bu nedenle önce ulusu değiştirecek sonra bu dünyayı yenileyecektir. Etkileyen paradigma değişimini anlamak için elbette RNK okumak gerekmektedr. Aksi halde dediklerim size soyut bir söz olarak yansıyacaktır. RNK okuduğunuzda bilginizin vital aktivitesini (faaliyetini) , düşüncenizin mental reaktivitesini (zihniyetini) ve inancınızın transandantal kişiler ve olaylar düzeyinden olgular ve adlar seviyesine çıkardığında   göreceksiniz ki insanın evrendeki yeri bildiğimiz gibi değildir.

İmam.. yetke.. otorite.. ehli hibre.. ehli şuhud.. denilen UZMANLAR VE TANIKLAR.. uygarlık caddesinin kelamlı okuyucuları ve kalemli dokuyucularıdır.. BATI’nın OTORİTELERİ; Aristotales ve Rene Descartes ve Immanuel Kant.. DOĞU’nun İMAMILARI; İmamı Gazali.. Hazreti Mevlana.. İmamı Nursî benim için Orion’un ya da Akrep’in “ÜÇ Yıldız’lar gibidirler.
Başkaları kendi imam ve yıldızlarını GÜNEŞ bilebilir.. ancak benim otoritelerim ve güneşlerim de bu ALTI YILDIZ’dır.. hepsi de KÜLTÜR açısından muhteşem ve muazzamdırlar.. Bu isimlerin Rabbimiz indindeki makamlarını ise bilmeyiz.. Rabbin enbiya ve asfiya gibi yıldızları olduğu gibi edhiya ve edliya olan dâhileri ve delileri de bulunur. Burada kalem den ve kelamdan bahsettim.. bir de mal ve mel bulunuyor. Dünyayı şu dördünden ibaret görebiliriz:
Kalemler, kelamlar, mallar, meller.

Daha gök yüzündeki güneş ve yıldız farkını bilmeyen milyonlarca belki milyarlarca kişi bulunurken.. elbette bu KÜLTÜR YILDIZLARIN farkında olmayan binlerce belki de milyonlarca aydın olabilir.. Siyaset ve san’at dünyasının tanınmışlarından OSCAR ödüllerini alan ünlüleri olduğu gibi bilim dünyasından da NOBEL ödüllerini alan tanınmışlar da bulunur. Kalem ve kelam dünyasının kültür yıldızlarından Sezai KARAKOÇ üstadın 16.11.2021 günü vefatı nedeniyle daha önce yazdığım bu yazıyı yeniden gözden geçirdim. Rabbimiz gani gani rahmet ede.. makamı cennet ola. Amin. Bu metni tanıdığım aydınları gönderdiğim halde bu güne kadar hiçbir geri dönüş alamadım.


Akil bir zihin için, düşünen bir kişi düşünmeyen bir bin kişiye bedelken.. benim içinde arayan on kişi de aramayan on bin kişiye bedeldir. Canlı öğrenme ve diri düşünme yolunu tutmuş sorgulayan ve arayan ve bu yüzden kültür ve bilim ve din tarihini okuyan kimseler; yukarıdaki saydığım ALTI Yıldız’ın elbette farkında olurlar ve onların ışığından gökteki güneş gibi yararlanırlar.

İsa aleyhisselam (00.00) gibi 11 arkadaşı ve havarisiyle davasını.. dünyaya kazıdığı gibi, İmamı Nursi (1873-1961), Risalei Nur Külliyatını ülkeye kazıdı.. vefatından sonra da talebeleri dünya yerleştirmeye çalışıyorlar.
Nebimiz Muhammed aleyhisselam (M.S.570-632) 11 sahabesi ile Din-i Mübin-i İslamı tarihe kazıdığı gibi, Mustafa Kemal’de (M.S.1881-1938) Değerli Silah Arkadaşlarıyla TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ni dünyaya kazıdı.. Ne yapalım bu da dünyaya “sıkıntı” veriyor.. fakat darlık olmadan da genişleme bulunmaz.
Her şeyden önce bu dört durumu ve parlak izi   tarihsel bir DONE ve nesnel bir VERİ olarak bir saptamak lazım.. aksi halde bu isimlere dost ya da düşman olan değerlendirmelerimiz indî ve subjektif kalacaktır.

Bu dört serüveni tarihe yazılı veriler ve kazılı olaylar   olarak okuyunca, Yaratan'ın bütün nebilerinde ve velilerinde.. cereyan eden GENEL bir BAŞARI olgusunu görürüz.. hatta dâhilerinde (edhiya) ve delilerinde (edliya) de bu tür muvaffakiyetler cereyan eder.. başarana dâhi başaramayana deli denir.. feth edene KAHRAMAN.. adı verilir.. açılışı başaramayana HAİN olur.

Uygarlık bu başarı ve fetihlerle okunur ve yazılır, kültüre kazılır ve cadde dokunarak ilerler.. bazen bu dokuma ve örme da acıklı olur.. kahramanları alkışlayarak çıkarırlar.. son kakışlayarak öldürürler.. Örneğin KADDAFİ.. örneğin MENDERES... Fakat ne olursa olsun uygarlığın yoluna bu TUĞLALAR konulur ya da tarihe ÇİVİLER çakılır.. Hallacı Mansur ya da Giordana Bruno idam ederlerken iktidarların hukuka dayanan gerekçeleri bulunuyordu.. bazen eskiyen ekonmik ve politik standartlar ve statükolar   sökülür yeni teknik ve kültürel   patentler ve defaktolar takılır.. böylece bu hem ideolojilerle okunulan ve değiştirilen hem teknolojilerle düzeltilen ve dokunulan bu yol ilerler. İşte Atatürk ve Bediuzzamın dünyada bu tür işleri yapan kimselerdendir.

Kimisi İmamı Nursiye mehdi der.. kimi Mustafa Kemal'e süyfan der.. kimi Marksa deccal der.. kimi onu kurtarıcı görür.. yani büyük adamlar ve büyük insanlar konusunda tam tersine yargılar ve değerler verilir.. Bana sorarsanız bu ulusun yazılımını imamı Nursi ve arkadaşları.. bu ülkenin donanımını da Mustafa Kemal ve arkadaşları değiştirdi.. Saltanat yerini Cumhuriyete bıraktı.. Atatürk’ın ilkeleri ve ülküleri ve devrimleri ile Türkiye meclisi ve kabinesi ve mahkemesi ile çağdaş bir devlet oldu.. Onlar NUSRET’lerinin ardından fevc ve fevc gelenleri ile uygarlık mevceleri bulunan Dinillah’ı tamamlayarak teşbih ve teşbih ve tevbeleri Hakk’a yürüdüler.. Bize de   Bediuzzaman’ın yeni yazılım ve Atatürk’ün yeni donanım ile de ülkemize dünyaya açılacak yeni olanaklar ve fırsatlar ortaya çıktı .. yeni yetenekler ve başarılar çıkacak.. bize düşen bu imkan ve olanağı değerlendirerek uygarlığa yeni tuğlalar koymak ve ülkemize yeni çiviler çakmak.. soruları yanıtlamak ve sorunları çözmek yolunda çabalamaktır.

Şimdi KİM sorusunun yanıtını verdikten sonra NE sorusunu soralım risale-i nur külliyatı.. ne dir ? Siz hem Nutuk hem RNK okudunuz mu ? Önce hangisini okudunuz ?
NUTUK’daki başlıklar:
Birinci Dünya Savaşında Anadolu’nun Durumu ve Kurtuluş Çareleri
Milli Teşkilatların Kurulması ve Kongreler
İstanbul Hükümeti ile ilişkiler
Milli Teşkilatın Yeniden Düzenlenmesi
Misaki Milli ve Gelişmeler
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Toplanması
İç İsyanlar ve Doğu Cephesindeki Gelişmeler
Düzenli Orduya Geçme Kararı
İstanbul Hükûmetinin Ankara ile temas arayışları
Batı Cephesinde gelişmeler ve Birinci İnönü Zaferi
Londra Konferansı ve İkinci İnönü Zaferi
Sakarya Meydan Muharebesi ve müteakip Gelişmeler
Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Savaşı, Mudanya Konferansı
Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına ilişkin Gelişmeler ve Hilafet Mes’elesi
Halk Partisinin kuruluş çalışmaları, Lozan Barış Andlaşması ve müteakip gelişmeler
Cumhuriyetin ilanı
Hilafetin Kaldırılması
Cumhuriyete karşı iç muhalefet, Paşalar Mücadelesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olayı
Türk Gençliğine Hitabe
Sonuçta Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilkeleri, ülküleri ve devrimleriyle TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ.. meclis, hükümet ve mahkemeleriyle ortaya çıkmıştır. İlkelerine devrimciler, ülkülerine ülkücüler ve devrimlerine Türk milleti sahip çıkmıştır.

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’nın tamama 3600 sahifedir. Ana çatı Dört Kitabdır.

BİRİNCİ KİTAB: SÖZLER Mecmuası 33 adet “SÖZ”lerdir.
33.cü söz otuz mektub tur ve mektubat olarak ayrıca yayımlanmıştır.
İKİNCİ KİTAB: MEKTUBAT Mecmuası 33 adet “MEKTUB”dur.
27.ci mektub “Lahikalar” (Barla, Kastamonu ve Emirdağ I, II ) neşredilmiştir
30.cu mektub “İşaratül-İcaz” olarak neşredilmiştir.
31.ci mektub “Lem’alar” olarak neşredilmiştir.
32.ci mektub “Lemaat” adıyla bilinir.
33.cü mektub “33.söz PENCERELER” olarak bilinir.
ÜÇÜNCÜ KİTAB: LEM’ALAR Mecmuası 33 “LEM’A”dır.
31.ci Lem’a ŞUALAR mecmuası olarak yayımlanmıştır.
32.ci lem’a “Lemaat” olarak bilinir.
33.cü lem’a “Mesnevi-i Nuriye” olarak neşredilmiştir. (Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hübab, Zühre, Şu’le ile bölümlenmiştir.)
DÖRDÜNCÜ KİTAB: ŞUALAR Mecmuası 15 “ŞUA”
Sonuçta Söz ve ektub ile Lem’a ve Şua manevi ve maddi NUR ortaya çıkmıştır.

Bir de güncel (2021) yapıta bakalım.. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın gündem olan KİTABINA.. “DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” adıyla bastırılan bu kitapta “Birleşmiş Milletler Reformu İçin Bir Model” örneği bulunuyor:
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ
1.BÖLÜM
ULUSLARARASI SİYASETTE ÇİFTE STANDART VE BM NİN REFORM İHTİYACI
Kültürel siyasetin açmazları
BM’nin meşruiyet sorunu
Küresel adalet sorunu
Mülteci krizi
Uluslararası terörizm sorunu
İslam karşıtlığı
BM’nin işlevsellik ve etkinlik sorunu
Kapsayıcılık ve temsil sorunu
Küresel yönetim sorunu

2.BÖLÜM
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER REFORMU
Reform ihtiyacı
Birleşmiş milletler reformuna yönelik ilkeler
Mevcut reform tekliflerinin sorunları
İlkeli, kapsamlı ve stratejik bir öneri
Temsilde adalet
Genel kurul ve güvenlik konseyi ilişkisi
Veto imtiyazını kaldırmak
Uygulanabilir bir teklif
SONUÇ………………………………………………………………………………………….shf 203




RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI.. NE DİR ?

İmamı Nursî, İmamı Gazali’den ve Hazreti Mevlana’dan İmamı Rabbanî’den sonra gelen DOĞUNUN imamı kabul edilir. Nasıl Aristo.. Descartes.. Kant.. BATININ birbirinden sonra gelen otoriteleridir. Otoriteler ve yetkeler geçmiş birikimleri toplayıp ona yeni paradigmalar katarak geleceğe aktaran KÖŞE başlarıdır. Çünkü görüşleri ve yapıtlarıyla dil, din, kültür, bilgi ve düşünce tarihinde YÜZ YILLARDIR YİNELENEN dini doğmaları yeniler ve BEN YILLIRDIR SÜRDÜRÜLEN bilimsel paradigmaları değiştirirler.
Birbiri ardına kitapla gönderilen RASULLER arasında genelde aralarında dört yüz ila altı yüz yıl arası bir mesafe bulunur. Her inen kitap bir DOĞMA değişimidir. Bilimsel PARADİGMALARA gelince birazcık gök bilim, bilim ve felsefe ile ilgilenenler bunun ne demek olduğunu bilirler. Bilim tarihinde yer merkezli, güneş merkezli ve merkezsiz (başvuru ve referansa dayalı) kainat tasvirlerinin değişimi ve evren büyük resimlerinin geçirdiği evrim.. aynı zamanda fizik kuramlarında önemli bir zaman ve mekan kavramlarının yenilenmesini ifade ederler.

İMAMI NURSÎ yirminci yüzyılın başında İslam Dünyasının çağdaş bir temsilcisi olarak telif ettiği hem ilim ve hem kelam sahasında dogma ve paradigma değişimi sağlayan YENİLİKÇİ yapıtı olan Risale-i Nur Külliyatıyla DİN kalesinde USUL ilminin muhafızı ve DİL kalesinde kelam ilminin müceddidi olmuştur. Fakat o daha çok talebeleri nedeniyle iman davetçisi ve Kur’an çağırıcısı olarak tanınmıştır.

Semavi ve kitabı ve ilahi ve rasuli din-i mübini İslamiyetin kurucusu Hazreti Muhammed ‘den (Aleyhissalatü vessalam) yaklaşık altı yüz (571-1111) sonra gelen IMAMI GAZALİ ((1058-1111) din-i mübini İslamın en parlak dört yüz senesinin sonunda parlayan bir yıldızdır. Onun akıl gözü ve kalb gözü ayırımı Pascal (1623-1662) ile KANT’a (1724-1804) ulaşmış TEORİK (mantık ve ilim ve usul ve Hikmet) ve PRATİK (nutuk ve irade ve iman ve ahlak ) AKLIN temellerini atılmıştır. Elbette Kant’ta Descartes ve Hume etkileri vardır.. akılcı Descartes ile deneyi Hume etkilerinin de temelinde olan aklın terakümünü ve kalbin telahuku ile birleştiren yaklaşımın kökenini ilk olarak Gazalide buluyoruz. Nasıl Hegel’in tarih yorumun temelinde Mukaddime Sahibi İbni Haldun organizma kuramanı unutmuyorsak. Ancak birbirin eklemlenen ve telahuk eden her bir nazariyenin ayrı ayrı bir değeri vardır.. bu kuram sahibinin Yahudi ve Hristiyan ve Müslüman olması nazariyenin İNSANİ bir kurum olduğu gerçeğini unutturmaz. Bilim evrenseldir.. musevinin ve isevinin ve muhammedinin ayrı bir ilimi bulunmaz. Ancak dini kültür olumlu ve yapıcı dönemlerinde insani gelişmenin ve düşünmenin önünü açarlar, taassuba düştüklerinde zaten sadece bilimi değil dini de köreltirler.

İslamın ilk PARLAK dört yüz yılından sonra gelen KARANLIK bin yılda ortaya konulan yapıtlar, bilimde ve ahlakta.. san’atta ve hikmette özgünlüğü bulunmayan tekrarlardan ibarettir. Zaten tarihi deneyimler göstermiştir ki altı yüz sene içinde kültürler her fani eser gibi miadı doluyor ve yeni bir dil ve din ve kitab doğuyor.. yeni bir kültür yeni bir devlet ve yeni bir imparatorluk ortaya çıkıyor. Gerçekten de veri olarak Hz. İbrahim ve Hz. Musa ve Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhissalatı vessalam’ların arasında da yaklaşık 600 senelik bir değişme ve gelişme mesafesi bulunuyor.

Nasıl ki İmamı Gazali, Selçuklu’nun ardındaki İdeolog..
Mevlanâ ve Hacı Bektaşı Veli, Osmanlı’nın ardındaki ideologlar..
Bunun gibi gelecekte manevi bir "ide"si olarak İmamı Nursî’nin yapıtı olan RNK çağdaş kültürün din (ahlak) ve felsefe (hikmet) kanatlarını birleştiren özgür bir mentalitenin başlangıcın ve ışığı olacaktır. Bu kanaatime herkes katılmak zorunda değildir, bu benim düşüncem ve inancım. Bu geleceği bir inisiye ya da illüminasyona bağlı olarak değil nesnel bir perspektif ve tümel bir vizyon olarak görürüm. Felsefi tasası olan bir insan ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından bireylerin, toplumların akıbetini batıran ulusların ve uygarlıkların geleceğini karartan bir illet olmasından dolayı kaygı ve sorumluluk duyan bir aydın olarak konuşurum. Yarı aydınların dudak bükmelerine aldırmam.. düşünen ve arayanların kulak vermesini beklerim.   

Gelecekte küresel bir yapılanmada.. doğunun ve batının kesiştiği Anadolu.. geçmişin ve geleceğin kavşaklaştığı Türkiye Cumhuriyeti.. dilin intikal ettiği bilimin.. dinin intikal ettiği hukukun.. hikmet ve ahlak meyvesini vermesine vesile olacak.. çevresindeki İran’dan Yunanistan’a.. Irak’tan İsrail’e.. uluslar ve devletler ile YEREL GÜCÜNÜ ortaya koyacaktır. Yeter ki bu devletler küresel kültürün bir parçası olan halklarının ne dediğine kulak versin.

Aksi halde uluslar arası şirketlerin ardında bulunan küresel efendiler olan aileler egemenliklerini korumak için dünya bir köy haline getirerek bizi giderek doğaya yabancılaştıran.. yapay yaşama ve sanal şuuru mahkum eden teknolojiye kuvvet verecekler ve el altından insanı insandan uzaklaştıran yeşil ve mavi totoliter sistemlere kızıl ve kırmızı otoriter rejimlere güç veren ideolojileri destekleyeceklerdir.. bu da ANADOLU'ya daha çok yüklenecekler anlamına geliyor.


ACABA RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NIN ETKİSİ VE YAYGINLIĞI HANGİ İHTİYACI KARŞILAMASINDAN DOĞUYOR ?

Siyasi ya da ideolojik olarak bir kişi ya da olaya yandaş olmanın ya da karşı çıkmanın bir kıymeti harbiyesi bulunmaz. Tek bir risalesini okumadan İmamı Nursî’ye karşı çıkanın, onu yermesinin bir anlamı olmadığı gibi bütün kitaplarını okuduğu halde onun ilim ve usul ve iman noktasında yaptığı yenilik ve değişim ve gelişimlerinden haberdar olmayanın, onu övmesinin kişisel bir tatminden öte bir değeri bulunmaz. Bunu NUTUK’u okumadan Atatürke karşı çıkmaya benzetebiliriz. Eğer “NUTUK” okumamışsa içinde yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ü kendisini tanıtacaktır. Tanımıyorsa ömrü varsa Ankara DC.sinin Anadolu Birleşik CUMHURİYETLERİNİN çekirdeği olduğunu da bu yazı ona bunu DÜŞÜNDÜRECEKTİR.   

Avrupa ilim yapmaya hazır yüz bin kelime kapasitelik bir üniversite mezunu çıkarırken ülkemizde on bin kelimelik bir kapasiteli sol ya da sağa angajeye olmuş bir zihin imal ve istimal ediyoruz. Bir de bilim ya da dini yeteri ve gereği kadar bilmeyenlerin yarı aydınların sağılığını ve körlüğünü işin içine katarsanız KÜLTÜRÜMÜZON hikmet ve ahlak ÜRÜTMEYEN hali ortaya çıkar. Kaç tane Nobel ödülü alan Müslüman Arap ya da Müslüman Türk çıkardık.. yoksa Arap ve Türk ve İslam olduğumuz için mi ödül vermiyorlar ?

Ne yazık ki ad (mana-yı ismi) ve ar (mana-yı harfi) anlamını birbirinden ayıran İmamı Nursî gibi akıl ve kalb gözünü fark eden İmamı Gazali de zamanında anlaşılmadı.. Bununla beraber Gazali’nin bu usul ve iman tefrik ettiren akıl ve kalb ayırımı Kant’a ulaştığında (Ord. Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN ifade ediyor) o, aklı tanrı yapan aydınlanmacıların ayaklarını yere değdirmişti… Bu güne kadar akıl ve nakil ile ilim ve kelam ilişkisi felsefi edebiyat ve dini vaaz konusu olmaktan kurtulması.. kültürü temellendiren dil ve din bağlantısı kurulamadı.. çünkü alan ve yöntemlerin ilişkileri yeteri ve gereği kadar tartışılmadı ve tanımlanmadı.

Ancak her şey fani.. bir zamanlar İSLAM KÜLTÜRÜ çağdaş bilme temel olacak merdivenleri hazırlamışken şimdi başka kültürler ve coğrafyalar ve kuvvetler dünyanın yeteneklerini ve olanaklarının basamaklarını yükseltiyor ve bundan doğan gücü kullanıyor.

Bin yıl önce AKIL gözünün mana-yı harfi (ar anlamı) ve KALB gözünün mana-yı ismisini (ad anlamı) ayıran İslam Dünyası.. bu ayırımının gerektirdiği ad anlamı ile yapılan bilimsel araştırmayı ve düşünsel karşılaştırmalarını yaparken bunları bir yana bırakarak karanlığa gömüldü.. ne garib dir ki bunun nedenini imamı Gazali’ye bağlarlar.. yanlıştır. Bu olguyu şuna benzetebiliriz.. güneş ışığı bazı (genç) bitkileri yeşertip büyütürken bazı (yaşlı) bitkileri sarartıp çürütür.. İmamı Gazali ve İmamı Nursî’nin ışığı böyledir.. Eğer onların sözleri MANA-YI HARFİYLE Tanrı’nın kutsallığına ve ahiretin sonsuzluğuna duyarlı olan KALB gözünüzü SÜREKLİ aydınlatırken AKIL gözünüz körlenmişse durum bu olacaktır, akıl gözünün uyarlı olduğu MANA-YI İSMİ karanlıkta kalacak ve bilime ve kuvvete ve dünyaya karşı gabileşecektir. Yani sadece kalbiniz çalışacak aklınız işlemediğinden körleşecektir. Bunun tersi dahi gerçekleşir.. çoğu zaman insanlarda.. mana-yı ismiyle eşyaya ve eşhasa ilişkin aklı çalışır ve fakat mana-yı harfiye duyarlı kalbi KÖRLEŞİR.. dine.. imana.. yabancılaşır.. Yaratan’a.. Yaradan’a karşı çıkar.


Din ve ahlak insanlarda köklüdür.. aynı şekilde bilimin ve hikmetin de kökü bulunur. Maalesef insanların çoğu bu iki kökü birlikte götüremiyor. Sağcılar imanı esas alıyor.. usulü ve ilmi bırakıyor. Solcular usulü ve yöntemi ve metodu esas alıyor imanı ve ahlakı geri bırakıyor veya yadsıyor.. üstelik bunun farkında bile olmuyorlar.

Bu bir VELL.. tevekkül ve tevellev sırrıdır.. hem hakka hem halka dönebilmek ve bunu sürdürmek ve korumak bir sınava ve yarış konusudur. Camiler ve mescidlerin mihrabının üstünde yazılan “fe vell vecheke şatra el-mescide el-haram” sırrıyle bir zihin ve şuur; ibadetinde ve namazda ve dinde doğuya (GÜNEYE) dönen yüzünü daha sonra istiane ve zamana ve dünyaya batıya (KUZEYE) döndürür ve namazdan çıkar.



RNK nın altı usul, üstü imandır. Bin yıllık imana ve islama yapılan itiraz ve eleştiri ve soruları yanıtlayan yönü onun İMAN hizmeti tarafıdır.. diğer yanı ise, temel düşünme ve öğrenme yol ve bilgilerini açıklayan USUL hizmeti tarafıdır. Örneğin Daire-i iman ve itikad.. Daire-i imkan ve vucub.. Rububiyet ve ubudiyet daireleri.. risalet ve velayet vecheleri gibi din sırları, dil sırlarıdır…

RNK hizmetinin dört aşaması vardır.. yazıcılar, okuyucular, Yeni Asyacılar ve Zamancılar.. İlk safhası hattı kur’an (Osmanlıcı) ile risalelerin yazılması aşamasıdır. Bu gün hala risaleleri Osmanlıcı yazan ve okuyan bir cemaat vardır. 1928 de başlayıp 1950 de yerleşen yanlışlıkla latin harfleri denilen küresel harflerin üniversite ve basın yoluyla yaygınlaşması karşısında Risaleler 1950 den sonra yeni yazıyla matbua da basılmaya başladı ve böylece okuyucular cemaati ortaya çıktı. Risaleler halk elinden aydınların eline geçtiğinde 1970’lerde Yeni Asya Gazetesi ortaya çıktı. Fahri iman ve Kur’an hizmet olarak halk dershanelerinde yapılan sivil çalışmalar Yeni Asya Gazetesi ile resmi düzeye çıktı.. Daha 1980’lerde legal olarak hizmet yurtları ortaya çıktı ve Zaman Gazetesi ile Yeni Asya arasında rekabet başladı.. 15 Temmuz Darbe Girişimiyle Zaman Gazetesi faaliyetleri illegal hale geldi.. İktidar Zaman Gazete’sini kapattı Yeni Asya’ya dokunmadı.

DOGMA VE PARADİGMA DEĞİŞİMLERİ

Risalenin üç aşaması vardır.. Hakaik-i imaniyeyi neşir.. sünnet-i seniyyeyi ihya.. üçüncüsü ittihad-ı islam.. Buna paralel olarak İmamı Nursi’nin de üç evresi düşünülebilir.. 1910 da başlayan Eski Said.. 1928 de başlayan Yeni said.. 1950 den sonraki üçüncü Said. Bu gün Risale-i Nur Külliyatı kainatı, insanı ve kitabı okumanın ve onları dokumanın YENİ BİR YOL’unu açtığını ve bunun yeni bir YAZILIM olduğunu söylemem beni “deliler” sınıfına sokar. Ancak çağın paradigma söküldüğünde ve bilimin mana-yı ismiye ve hukukun mana-yı harfiye dayandığı ortaya çıktığında bu paradigma değişimi dolayısıyla İmamı Nursî’ye düşmanları bile ona “dâhi” diyecektir.


Askeri savaşın yerine alan ekonomik savaşın ve ekonomik savaşın yerini alan BİLGİ YARIŞININ.. teknoloji (makine) ve ideoloji (zamine) savaşının içinde ortaya çıktığı günümüzde KÜRESEL İKTİDAR nelere gebe.. bilmiyoruz. Bu gün için gördüğümüz.. ülkemizin küresel efendilere karşı çıkmasıdır. Ya da karşı çıkıyor görünmesidir.. Zaten güncel olarak gerçek ve görüntü arasını ayırmak pek mümkün değildir. Ancak gelecekte bu gerçek ve görüntü sorunu çözüldüğünde ortaya çıkacak insanlık, İslamlığın geçmiş bir kanıtı olacaktır. Zaten bir iktidarın üzerinde elli ya da yüz yıl geçmeden onun gerçek tarihini ortaya çıkarmak olası değil.. bu ulusal ya da küresel iktidar olur, fark etmez.


Fakat iktidar garib bir olaydır.. yasa ve yasadışı olanı belirlemenin “ölçütü” oluverir. Eskiden İKTİDAR 200 ulusal devleti yöneten PARTİLERİN elinde idi..2020’den sonra 200 uluslar arası ŞİRKETLERİN eline geçti.. ve bu şirketlerin   ardında bulunan, birisi de Suudiler olan, 22 küresel ailelerin elindedir.. iddiasında bulunuluyor.. bu sav bir komple görülsün görülmesin dünyayı yön veren bir GÜÇ bulunuyor. Bu güç yarın ne hale gelecektir, bilmiyoruz. Fakat bu gün için ülkelerdeki etik ve etnik bölünmelerin.. dini ve milli kökenli çatışmaların.. Müslümanların, Masonların ve Marksistlerin gelenekçi ve yenilikçi kesimlerin çatışmalarının KÜRESEL İKTİDAR TARAFINDAN dizayn edildiği bir manzara görünüyor.

Kim kimin kuyusunu kazıyor bilemiyoruz. Küresel Efendiler Anadolu’yu mu ele geçiriyor yoksa Anadolu’mu dünya’nın beline mi yerleşiyor bilemeyiz.. Şimdi artık rekabet KÜRESEL ve ULUSAL arasında değil küresel ile YEREL arasında.. bunu ancak ANADOLU “yerel”inin gerçeğini kavradığımıza anlayabiliriz. Kavramazsak.. bin yıl burada oturuyorsunuz diye bizi bin yıl daha oturtmazlar. Doğudan batıya.. batıdan doğuya geçen kavimlerin ve milletlerin ve medeniyetlerin köprüsü olan ANADOLU.. beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği İNSAN binasının temellerinin atıldığı bir yerdir. Genetik yolculuktan anlıyoruz ki Avrupa da insanlar avcı ve toplayıcı iken on bin yıl önce Anadolu tarım kültürüne geçmişti.. buradan Avrupa’ya geçen köylüler oranın insanlarına tarım öğrettiler.. bu bir kültür yolculuğudur.. bunun gibi milletler, medeniyetler, devletler ve imparatorluklar birikim ve kazanımlarıyla birbiri üzerine bine bine ÇAĞDAŞ UYGARLIK bu günkü karmaşık ve hibrit halini aldı.    


300 yıl önce ESKİ İlahi ve semavi ile kitabi ve rasuli dinlerin sahipleri dindarlar.. Museviler.. İseviler ve Muhammediler dünya sorunlarını çözebilselerdi YENİ nasyonal.. kapital ve sosyal dinler çıkmazdı.. Şimdi eskisi ve yenisi de işe yaramıyor.. yani tez ve antitez ile oluşan sentez YENİ bir tez arıyor.. aramaya ve bulmaya açık insanlar   aranıyor.

YBA davasına “DÜŞÜNENLERİ arıyorum ÇÜNKÜ düşünüyorum ARAYANLARI”. sloganıyla başladım. Çünkü düşünenlere ve arayanlara önereceğim hızlı bir anlam sürücüsü ve kolay biri anlatım aygıtı barındıran bir DİL var: YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ. (YBA)

Analitik düzlemin görsel, mantıksal ve metodik kullanımı olan bu yeni dille.. din ve din birlikteliğinden oluşan ANADOLU kültürümüz.. şaha kalkacak.. fakat AT yok ki şaha kalksın.. ya da ŞAH yok ki atı bulsun.. ar (harf) yükü ve ad (isim) yolcusu yüklenen AT’ınızın farkına vardığınız da belki siz bir ŞAH olduğunuzun kadrini bileceksiniz. Kim bilir…

Osmanzya 05.01.2022


     NOT: Kişiler ve olaylarla fazla ilgilenmedim bu meyanda Ziya GÖKALP, dr Rıza NUR, İsmet İNÖNÜ isimleriyle ilgili hatırat ve kitapları okumadım.. okumakta istemedim.. bundan sonra da okumam. Bundan sonra söyleyeceklerim araştırma değil genel genel kültür olarak biliyorum ki   siyasi olarak birbirleriyle ilişkileri olan, Kazım KARABEKİR, Said NURSİ, Rıza NUR, İsmet İNÖNÜ ve Mustafa KEMAL birbirlerine düşman olarak öldüler. .   Bunlar ülkenin değil kişilerin kendi aralarındaki sorunlarıdır ve bizleri ilgilendirmiyor. Benim ilgilendiğim benim değil “dünya”nın sınavı olarak sorunun nerede olduğunu arayıp çözümünü bulmaktır.

Ancak her bir ismin ülkemin kültürüne islam adına yapılan katkıları bulunuyor. Üç isim işbirliği teklif ettiği Said Nursi Kürt.. Kur’an tefsiri yazdırdığı   Elmalı Hamdi Yazır Türk.. Hadis yazdırdığı Ahmed Naim Arap.. Kur’an meali yazdırdığı Mehmet Akif Arnavut M.Kemal Atatürk’ün seçtiği isimlerdi ve Osmanlıdaki İslam Kültürünün nadide eserleriydi.. Mustafa Kemal de Türk değildi.. bin türk kadar türk milletine hizmet etti.. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu’ra GÜÇ onun elinde idi ve hepsini yönlendirme yetkisini elde etti. Ancak bu adamlar Anadolu’yu İnşaa ettiler.. İnsandılar ve Dünya’ya “İnsanlığı” hazırladılar. Ancak gücü elinde tutan içmese de sarhoştur. Nitekim son yıllarında güç İsmet İnönü’nün eline geçti.. İnönü’nün milli eğitim bakana Hasan Ali Yücel Şerî olmayan Hürriyeti şaha kaldırdı.. Belki Osmanlı’da hürriyet-i şerî kalmamıştır. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan   mana ve tefekkür olarak 400 yıl durmuştu.. Çünkü orada hangi cümlenin hangi kelimede büyük harfle başladığı hangi cümlede nokta ile sonlandığı İmamı Sacevendi tarafından saptanmış ve bir daha böyle bir çalışma yapılmamıştı.. yani Müslüman Kitabın sadece okuma sevabı ve ahiret hazırlığı ile ilgilendiler ve ilme ve kuvvete ve dünyaya dönük yönüne hiç bakmadılar. Dünyası ve kuvveti ve ilmi olmayanın da burada hakimiyeti ve hürriyeti bulunmaz. Sadece başkasına kafir, münafık ve zındık diye kaviye TRİP atar. Zaten zayıf kaviye ya striptiz yapar ya da trip atar.. kavi de kuvvetle sarhoş olup ya kendine ya başkasını zulm eder ya da hem kendine hem başkasına haksızlık eder. Bu homos’un patos’udur.. aynen kosmos’un kaosu gibi. Kavi ve zaıf (erkek-kadın, patron-işçi, amir-memur, standart-patent, gelenek-yenilik) arasındaki krallık ve kölelik ilişkilerden DÜZEN doğar.. düzenin de bir köylünün Ecevit’e dediği gibi nizam değişir lakin düzen ve düzülen mizanı değişmez.    

Derler ki tarım devriminden sonraki sanayi devrimini ve kapitalizmi ve kuvvet ortaya çıkaran   Max Weberin Protestan Ahlakıdır. Başka bir alman ekonomisti ise uygarlığı fahişelerin ortaya çıkardığını söyler.. çünkü kötü kadınların istediği lüksü sağlamak için erkekler para peşinde koşar. Bana sorarsanız uygarlığı ve gelişmeyi ortada çıkaran ana babanın evladını daha ileriye götürmesi için yetiştirmesi ve eğitmesidir. Düzen’in sürmesi için sürekli çıkan sorunların sürekli çıkarılan çözümlerle giderilmesi gerekir.

ÇÖZÜM bireysel, toplumsal, ulusal, yerel ve küresel çapta olabilir, fark etmez. O alanın sorumlusu kimse bu işi o yapacaktır. Benim alanımda bireysel alanda ve zihinsel çapta sorunu saptamaktır. SORUN: dilin kötü ve kötüye kullanılmasıdır. ÇÖZÜM ise yaşamın bir yarışı ve dinin sınavı olup bu da   savaş ve barışa çözümü ve kolaylığı getirecek mal ve hizmet üretiminin kaliteli yapılmasıdır. Bu arada bu işi yaparken erdem ve yetkinliğin meşru ve makul, makbul ve muhkem bir surette sergilerken kendi samimi ve ciddi bulunarak insanlığını kazanmak ve safi ve halis olarak insanlığının İslamlığını kurtarmaktır.

Bu anlatımımın oldukça genel ve tümel ve evrensel olduğunu da ve hiç bir kimseye somut ve belirli bir yol göstermediğini de biliyorum. Zaten meramımda bu kimsenin işine karışmayarak ona olabildiğince özgür bir alan bırakmak.. kimsenin mürşidi ve rehberi ve peygamberi olmamaya özen göstermektir. Umarım başarılı olmuşumdur.

Bilgi, saygı, sevgi ve sağlıcakla kalınız.


Mustafa BUĞUÇAM 12.01.2022 Üçyol-İZMİR













Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 04-Şubat-2022 Saat 09:21
.. Muharebe aslında muhabere ile yapılır derler.. HRB ve HBR.. ikisi de yıkıcıdır.. harb doğrudan bir darb ve yıkıcılık.. haber dolaylı bir darb yanıltıcılık.. olabilir. Elbette her harb yıkıcı olmadığı gibi her haber de yanıltıcı değildir. Ancak iki tarafı keskin bir kılıç olduğu için "rbh" rehabilete ve "brh" bürhan kabzasını iyi tutmak gerekir




İDEOLOJİ

İD.. İDE.. İDEOLOJİ

“İd” madde ise “ide” mana demektir.
İdeoloji ise maddi ve manevi bütünlüğü olan bir fikir ve İDDİA demektir. Çoğu zaman bu davet ve çağrı bütünlük doğruluk ve gerçeklik anlamında kullanılsa onun totoliterliği ve otoriterliği bütünlük ve birlik yerindelilik ve yararlılık ve yetkinlik olarak görülmemeli.. eksik ve yanlış yanlarıyla o belli bir zaman içinde “işe yarayan” insanları etrafında toplayan dinler, felsefeler, doktrinler.. mezhebler.. meslekler ve meşrebler demektir.

Genelde yazılarımda teknoloji ve ideoloji fena halde çatarım.. sanki benim kendi ideolojik bulunmuyormuş gibi…

Bir vesile ile Değerli bir Kardeşime yazdım: Anlatımlarının dört tarafı vardır:

1.Yöntembilim, analitik düzlemin metodik kullanımını içeren hızlı anlam sürücüsü ve kolay anlatım aygıtına ilişkin günlük dilin düz yazısıyla yapılan reklamlar ve tablolardır. Bu çalışmayı facede Osmanziya Osmanziyaoğlu ismiyle on yılı aşkın yapıyorum.

2.insanbilim, soyut olan YBA (Yöntem Bilimsel Analiz) uygulamasıyla ortaya çıkan insanın bilinmesine ilişkin içeriklerdir. Bu çalışmaları da face de Mustafa Buğuçam ismiyle yürütüyorum.

3.islambilim, YBA uygulamasıyla ortaya çıkan insanbilim'e ilişkin çalışmalarıda Dinnur YAŞAR ismiyle yayımlıyorum.

Ve burada söz konusu olan DÖRDÜNCÜ TARAFIM:

4.On yıldır face de.. 20 yılda nette www.yontembilim.com sayafamın FORUM kısmında yaptığım YBA reklamı ve propagandası mahiyetinde içerikerle ortaya çıkan siyasi ve seksi.. meraklı ve gizemli yazılarda ortaya çıkan İDEOLOJİM.


Bu ideoloji haliyle ESKİ DİNLERİN yani Musa ve İsevi ve Muhammed Aleyhisselama indirilen Tevret, İncil ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’a dayanın üç, iki ve binbeşyüz yıllık geçmişe dayanan hukukların ortaya koyduğu ideolojilere ki bunun anlamı Yahudilikteki 400 Hristiyanlıktaki 200 Müslümanlıktaki 100 mezhebe uymayacaktır. Keza son üç yüz yıllık geçmişteki eski semavi dinlerin müntesiplerinin çağının ve dünyanın bilimsel ve hukuksal sorunlarını çözememekten kaynaklanan yeni dinlerin ekonomik ve politk çözümleri olan Nasyonalizm (Türkçülük, Kürtçülük).. kapitalizm (Masonluk) ve sosyalizme (Marksizm) de uymayacaktır.


Çünkü eski yeni ve dinlerin totaliter ve otoriter ideolojileri insanın ortak değerleri olan dil ve din ile emek ve özgürlük değerlerinin gelişeceği BARIŞ ORTAMINA sürekli tehdit etmektedir.

İki dünya savaşının arasında 20 yıl.. son dünya savaşından itibaren de, NÜKLEER SİLAHLARIN CAYDIRICILIĞI nedeniyle 80 yıl geçti.. buna karşın içten içe düşük yoğunluklu konvansiyonel silahlara yapılan küçük savaşlar ve teröristleri taşeronluğu ile yürütülen operasyonlarla gizli holokost uygulanmaktadır. Yetmiş yaşımın kırk yılı bunların haberleriyle geçti.

Bu soykırım uluslararası hale getirilerek son iki yıldaki pandemik uygulamalarla 8 milyar dünya nüfusu Vastfelya anlaşmasında sınıra yani 500 milyona indirilmek istenilmektedir.

Bu iddialar KOMPLO teorilerin bir parçası olarak olarak görülse bile TEKNOLOJİNİN (makine) etkisiyle insanı giderek doğaya yabancılaştırması ve dinleştirilmiş felsefelerin veya felsefeleştirilen dinlerin yani İDEOLOİLERİN (zamine) etkisiyle giderek insanın insandan uzaklaştırılması artık göz ardı edilememektedir.

Bunun nedeni geçerli olan bilimsel paradigmada ve yürürlü olan dinsel doğmada yatmaktadır.

BİLİMSEL PARADİGMA: Gerçeğin MONİST olarak olarak görülmesidir. Oysa bu günkü çalışmada gerçeği dar, orta ve geniş anlamda DÜALİST olarak gösterdim. Gerçek monist hale getirildiğinde SALT ‘laşır ve böylece günlük dilin, bilimin ve felsefenin konusu dışına çıkar bir DİN ve İNANÇ haline gelir. Oysa YBA gerçek monist olarak örüleceğini değil düalist olarak örüleceğini öngörür ve büyük resmin birileri tarafından değil her birimiz tarafında örülebileceğini varsayar.

Bilimsel kuramlar dinsel hale getirilip toptan kabul ve toptan red haline getirilmesinin BİLİMSELLİKLE ilgi bulunmaz. Sadece bilmeyenleri USSALLIKLARI ile avlar. Bu sav benim saltı inkar ettiğim ve tanrıyı nefyettiğim anlamına gelmez. Sadece boş boşu yapılan tanrı tanırlık ve tanrı tanımazlıktan kurtulup TANIRLIĞA geçmeyi oradan TANIKLIĞA çıkmayı öngörür.

Dil bilime ve bilim hikmete intikal etmiştir. Din hukuka ve hukuk ahlaka dönmüştür. Hahamlar ve papazlar ve hocalar.. seks pazarına eşlik eden din pazarı oluşturmuşlardır. Bunun için akıllı Müslümanlar tarafından kurulan bir kitabevi ile Tevrat ve İncil ve Kur’an TEK KİTAB olarak basılmalı.. halk dini metinlerle doğrudan buluşturulmalıdır. Çünkü artık CEHALET büyük ölçüde aşılmıştır. BİLGİ ise tek tıkla herkesin erişimin açılmıştır.


DİNSEL DOGMA: ilk kitap bende sizler deccalsiniz.. gayimsiniz.. hayvansınız insan değilsiniz savı ile son kitap bende sizler kafirsiniz, müşriksiniz ve şeytansınız savıdır.

Artık pek çok görüşü ve düşünceyi ve dini ve felsefeyi ve ideolojiyi eskiden bu kadar geçmiş ve tarih karşısında bu iki sav arasındaki çatışmanın anlamı kalmamıştır.. İbrahim ve musa ve isa Muhammed aleyhisselamlar arasında geçen ortalama 600 senelik süreden iki kattan fazla süre (3610, 2022, 1443) geçmiş ve eşyayı eskitmiş ve eşhası yaşlandırmış ve fikirleri bayatlaştırmıştır.

Geçmiş tarihi birikimden anladığımız kadariyle bir semavi din 600 yılda geçerli ve yürürlü olmaktan çıkıyorsa mevcut semavi dinlerin İTİKAD ve AHLAK esasları dışındaki İBADET ve AHKAM hükümleri cari ve meri olmaması gerekir. Son din, son nebi, son kitab ve son çağrıdan sonra yeni bir nebi ve din olmamalıdır, ancak yeni bir ideoloji ve fikir ve iddia olabilir.

Son din olan İSLAMİYET’in ise KUR’AN’da meknuz olduğuna ve oradan çıkarmamız gerektiğine de şu Ali İmran suresinin ilk sayfasındaki ayetleri ortaya koyduğu muhkem ve müteşabih doğrular ve gerçekler METODOLOEJİ’si işaret ve davet etmektedir.. diye düşünüyorum.

Bilim suresi olan Ali İmran ile hukuk suresi olan Bakara arasında bulunan Ali İmran suresinin ilk sayfasındaki METODOLOJİ açık ve seçik olarak Kitabın FURKAN fonksiyonuna işaret etmekte.. Kur’an ayetlerinden farklı TEVRAT ve İNCİL ayetlerini ilga ettiğini yani geçerli ve yürürlü olmaktan kaldırdığını düşünmekteyim. Bu yüzden tek bir kitabta birleşeyemen Musevileri, İsevileri ve 1400 sene sonraki Müslümanları AZAB-I ŞEDİD ile tehdit etmektedir.

Azabı azim kafire, azabı elim münafığa, azabı mühin Hz.Muhammedin nebiliğine itiraz edenlere yöneltilmesi gibi AZAB-I ŞEDİD bu zamanda bilimin iktisad ve hukukun adalet AYETİNİ görmeyen, bu gün Müslümanlık dediğimiz islam dünyası da dahil olmak üzere bütün rasuli ve kitabi dinleri hedef almaktadır.

Sanırım kırk yıldır onlar bizim canımızı yaktılar.. bu acının intikamını biz güçlenerek onlardan alacağız. Böylece dilin etnik değerleri.. dinin etik değerlerini.. hukukun emik değerlerini.. bilimin teknik değerleri alaya alan çünkü dili kötü ve kötüye kullanan ve bu nedenle insanı sonuçta dünyayı ve dini bozan bir zihniyetten kurtulamayacağız.

Öyle ise bizim sorunumuz dünyanın biliminde ya da ahiretin hukukunda değil.. dünyayı belirleyen ve dini tanımlayan DİLİN kötü ve kötüye kullanılmasındadır. Bu dilin ve dilin taşıdığı bilgi ve buyruğun (değerin) sağlam ve sağlıklı olmamasından dolayı parça parça biriken kötüye kullanım birikerek toplamda uygarlığı istenilen ve belki de planlanan sonuca götürememekte ya da yavaş ilerletmektedir.

Öyle ise çare dili ve dini partilerine alet ve paravana eden YEŞİL müslümanlardan.. özgürlüğü ve emeği ideolojilerine paratoner ve bayrak yapan.. MAVİ masonlar ve KIZIL Marksistlerden.. etnik ve etik.. emik ve teknik değerlerimizi kurtarmaktır.. dediğimde bu benden önceki İDEOLOJİLERE karşıtlığım anlamına gelmektedir. Onları suçladığım ve onlara düşmanlığım anlamını gelmemelidir. Çünkü ben anlattıklarımdan sorumluyumm.. anlattıklarımın yanlış anlaşılmasından mes’ul değilim. Açık ve seçik tarafımdan teyid edilmiş anlamlarla suçlanamam. Elbette söylediklerim yanlış anlaşılabilir ve hatta maksadını aşabilir ancak bu bana söylediğinde düzeltilir ve yanlış anlaşılmaya neden olunduğundan dolayı özür dilenir.

ÖZETLERSEM; ideolojilerin iki tarafı keskin bir kılınçtır. .. Muharebe aslında muhabere ile yapılır derler.. HRB ve HBR.. ikisi de yıkıcıdır.. harb doğrudan bir darb ve yıkıcılık.. haber dolaylı bir darb yanıltıcılık.. olabilir. Elbette her harb yıkıcı olmadığı gibi her haber de yanıltıcı değildir. Ancak iki tarafı keskin bir kılıç olduğu için "rbh" rehabilete ve "brh" bürhan kabzasını iyi tutmak gerekir.

Bunun için her şeyi sil baştan yeniden koordine ve reorganize etmek.. bunun için örgütler ve ideolojiler kurmak değil.. HER bir KİMSE’yi kendi ile baş başa bırakacak yeni bir ÇARE düşünmektir. Bu da arzdaki iktisatsızlığa ve ısrafa karşı.. adaletsizliğe ve haksızlığa muhalif HALİFE-İ ARZ’a yani İNSANA güvenmektir.
Elbette İNSAN olmak kolay değildir.. hele insanlığın büyüğü olan İSLAM bulunmak daha da zordur.

Hiç kimse endi çocuğu dahil kimse kimseyi kolundan tutup dünya ya da ahiret cennetine götürmeye çalışmasın.. belki cehennemine çağırıyorsundur.. beş yaşına kadar dahi olup bu yaştan sonra sıradanlaştırılan çocukları kendi haline bıraksınlar.. ailesi, okulu ve devleti.. onların istidatları keşf edin ona uygun imkanları açsınlar.. bu yetecektir.

“Onlara yer yüzünde bozuculuk çıkarmayın denildiğinde hayır biz düzen vericileriz derler, oysa bozguncuların ta kendileridir fakat şuurunda değildirler.” Denilir Kafirler için.

“Onlara halkın inandığı gibini inanınız denildiğinde biz aşağıların inandığı gibi mi inanacağız derler, oysa aşağılıklar kendileridir ve fakat bilmezler.” Denilir Münafıklar için.

Şimdi her birimiz DİLİ KÖTÜ VE KÖTÜYE KULLANAN burada sözü edilen kafirlerden ve münafıklardan biri oluruz.

Öyle ise işe dilden ve düşünmeden ve yöntemden başlamak gerekir diye düşünüyorum ve başka bir şey bilmiyorum.

(NOT: Dil ve din gibi, ticaret ve siyaset gibi.. bilim ve hukuk gibi teknoloji ve ideoloji de çağdaş insana gerekmektedir. Ancak tren yolu gibi uygarlığın bu İLERİYE yürüyen yolunu GERİYE çevirmeye çalışanları teşhis ve tespit etmek, tutarsızlıkları ve uyarsızlıklarını.. geçersizliklerini ve yürürlüksüzlerini.. saptayacak sağlam ve sağlıklı bilgi ve buyruk (değer) taşıyan SÖZLER’e duyarlığı geliştirmeye ihtiyaç vardır.


Sanırım bu da ileride felsefe ve din arasında ortak bir dil   mümkün olacak ve bu işe de YBA adaydır.


Lütfen YBA içeriksiz ve biçimsel aletlik ve aygıtlığını onun reklamını yapmak için kullandığım bu gibi doktriner görüşlerin ve siyasi düşüncelerimle yani İDEOLOJİM ile karıştırmayınız.   

Bilgi, saygı, sevgi ve sağlıcakla kalıniz.

Osmanziya 04.02.2022




Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 16-Şubat-2022 Saat 19:18
ANADOLU BİRLEŞİK CUMHURİYETLERİ

01 GİRİŞ
02 ATATÜRK VE BEDİUZZAMN
03 Mustafa Kemal ve Said Nursî
04. YAPITLAR ve KİTAPLAR
05 RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI.. NE DİR ?
06 NEDEN RNK   YAZILIMI GEREKİYOR ?
07 DOGMA VE PARADİGMA DEĞİŞİMLERİ
08 KİŞİLER
0.1 GİRİŞ

ATATÜRK hakkında konuşumak cesaret ister..
BEDİUZZAMAN konuşmakta ondan aşağı kalmaz..
Artık konuşmak zamanı geldi.. çünkü bu bir cesaret değil sorumluluk konusudur.

YBA karar vermez.. ancak karar vermek için size bir pro-karar verir..
YBA tasarım yapmaz.. ancak tasarım yapmak için size bir pro-tasar verir.. İşte bizde burada bunu yaptık.. size tasarım yapmak ve karar vermek için TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ü veRisale-i Nur Külliyatının yazarı İMAMI NURSÎ Bediuzzaman Said NURSÎ'yi birlikte tanıtmak istedik.


Elbette sizlerin çoğu bu zatı muhteremi tanıyordur.. lakin biz kendi tanımlarımızı verdik. Ta ki konuşmaya ve düşünmeye ve karar vermeye katkısı olsun.

0.2 ATATÜRK ve BEDİUZZAMAN

İnsanın ne düşündüğünü söyleyebilmesi cesaret istiyor.. çünkü ülkelerde bulunan İDEOLOJİLER.. ideolojisi dışında bir din ve felsefeseye yaşam hakkı tanımazlar.

Müslümanlardan ve masonlardan ve marsistlerden TOTALİTER VE OTORİTER sistem ve rejimleri benimseyenler ya dinlerini ideoloji haline getirmişlerdir ya da felsefelerini dinleştirmişlerdir.

Felsefe
Din
İdeololji

Bu üçünün en yakın olduğu alan SİYASETTİR.

Elbette insanlar dil ve dinden ibaret KÜLTÜRLERİNDE bir taraftan ilim ve ibadet yaparken bir taraftan da ticaret ve siyaset yapacaklardır. Bizler ilim ve ibadetle ticaret ve siyaseti desteklerken ticaret ve siyasetle de ilim ve ibadeti besleriz. Çünkü üretim ve tüketimin YİYİMİ ile eğitin ve yönetimin YÖNELİMİ bir biriyle iç içedir. Ancak çağdaş kültürümüz dili BİLİM ve dini HUKUK haline getirirken, DİL ve DİN’de kendilerini hikmet ve ahlaka yükselttiler. Ancak bu HİKMET’in yüksek iktisadının göz ardı edenler ve AHLAK’ın yüce adaletini göz önünde bulundurmayanlar hala dillerini ve dinlerini partilere paravana ve alet etmeyi.. emek ve hürriyetlerini ideolojilere bayrak ve paratoner yapmayı.. sürdürmektedirler.


İşte bu noktada dünyanın küresel siyaseti ve ticareti ile ülkenin ulusal ekonomi ve politikası bir biri içine giriveriyor. Bundan dolayıdır ki beş ve elli yıllık kısa ve orta vade içindeki ekonomik ve politik hedeflerden sıyrılarak UZUN VADELİ sosyal ve kültürel hedeflere yöneldim ve YBA inşa ettim. Otuz yıldır da onun reklam ve propagandası ile meşgul oluyorum. Bu yazı da onun bir parçasıdır.


Bu sürede bilimcilik yapmayı bırakarak "bilim" yapmaya.. dincilik yapmayı bırakarak "hukuk" yapmaya özendirmek için .. bilgi toplumu ve hukuk devleti ülkülerini kendi ulusumuzda sağlamaya ve ülkemizde gerçekleştirmeye dönük YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ adını verdiğim hızlı anlam sürücüsün ve kolay anlatım aygıtını inşa etmeye çalıştım.
Daha önce 16-19 Aralık 1998 yılındaki 4. Ulusal Yayın Kongresine Saygı deger Kultur Bakanım Fikri SAGLAR'in sipsrişi ile.. ULUSAL KALKINMANIN KOŞULLARI :Bilgi toplumu ve hukuk devleti başlığı olan BİLDİRİ ile katılmıştım.. bu bildiriyi de webimde kişisel sitemde paylaşmıştım. Bunun dışında YBA in soyut biçimi içeriklerle gösterebilmek için de insanbilim ve islambilim sayfalarıyla uğraştım.

Yöntem Bilimsel Analizin kuramsal metnini 2-5 Eylül 2020 tarihli II.Ulusal Filoloji Kongresine eşimin siparişi üzerine katıldım ve bu çalışma   https://webyonetim.bandirma.edu.tr/Content/Web/Yuklemeler/DosyaYoneticisi/437/files/2nd%20BICOASP%20Proceedings%20Book.pdf Kongre tam metin kitabının 188 nci sayfasında Yöntem bilimsel Analiz Mustafa BUĞUÇAM başlığı ile yer aldı.


Bilim ve din yapmak deyince ülkemizde iki isim akla gelir.. birincisi bu ülkenin donanımını değiştiren Mustafa Kemal ATATÜRK diğeri bu ulusunu yazılımını değiştiren BEDİUZZAMAN Said Nursi.. şimdi bu iki isme biraz daha yakından bakacağız.






0.3. Mustafa KEMAL ve Said Nursî
UYGARLIK YOLU “kelam”ı okuyanlar ve “kalem”le dokuyanlarla ilerler.. bizler mel ve malımızla çalışırken edindiğimiz ameller ve emellerle işlerimizi kağıtlara geçiriyoruz; banknota.. oy pusulasına.. diploma belgesine.. atama yazısına.. ayrıca diğer kağıtlardaki ve kitaplardaki ve dergilerdeki ve sayfalardaki HAZIR açık ve seçik ANLAŞILIR yazılarla hazırlanan Günlük Dilin Düz Yazısının (GDDY) sunduğu taban üzerinde.. öğrendim ki uygarlık yolu bilişim, tarım, kentleşme ve sanayi devrimiyle öteden beri, bu güne geldiği noktada daha ileriye gitmek için bizden YENİ OKUR YAZARLIKLAR istiyor..

Bir kısım insanlar KİŞİLER'le ilgilenir..
Bir kısım insanlar OLAYLAR'la ilgilenir..
Bir kısım insanlar OLGULAR'la ilgilenir
derler.. bir kısım insanlarda AD'larla ilgilenirler.

Malum “kişiler”in bir adı olur.. bir de “adlar”ın bir anlam ve anlatımları bulunur.. işte dördüncü kısım olarak saydığım KİMSELER ne kişilerin adlarıyla ve ne de adlar ve anlatımlarla   fazla ilgilenmezler.. onlar bu iki özel ve cins isimlerden başka “ad” (isim)lerle etkilenirler ve onlarla ilgilenirler. Aslında bu her birimiz için geçerlidir ancak biz kişiler ve olaylar ve olgularla fazla ilgilenip etkilendiğimizden üzerimizde cari olan ismin (adın) farkında olmayabiliriz. Bir ömür boyu tababet   yapıp da ŞAFİ ismini tanımayan pek çok doktor vardır.

Özetle bu dördüncü katmandakiler evvelki üç katmanın “muhteva” ve İÇERİK’leri olan kişileri, olayları v olguları ile değil   nesnelerinin “mahiyet” ve nelikleriyle ilgilenir ve etkilenir ki Atatürk ve Bediuzzaman bu DÖRDÜNCÜ kısımdan kimselerden olması kuvvetle melhuzdur. Sanırım ilk isim (ATATÜRK)   hüsna (harfleri) yı kalemiyle yazdı.. ikinci isim (BEDİUZZAMAN) ise esmayı   (adları) kelamıyla okudu. HÜSNA’nın “ne” ve ESMA’nın “kim” olduğunu ya da olmadığını kendim dahil çok kimse tamamiyle ve kemaliyle bilemez. Sadece esma’nın insan (hakikat-ı Muhammmediye) , hüsna’nın kainat (tabiat ve tarih) ile ilgili olduğunu düşünüyorum.

Halktan kimseler bu kişilerden birine dost olduğu gibi öbürüne de düşman olabilir.. hatta bu iki kimse de birbirine dünyada düşman fakat ahirette dost olabilirler.. bunu kimse bilemez.. dediğim size uçuk görünebilir. Ancak    “AD”'lar söz konusu olduğunda ne sağ söz konusu olur ne sol.. ne dişil söz konusu olur ne eril.. ne fikrin sureti söz konusu olur ne şeklin olgusu… Çünkü bu katmanda nesneler ve kimseler   adlar değil ancak adların yansıttığı “ar” (harf) tirler.
Bana göre yani “dünyam” da şu dördünden ibarettir:
“nesneler ve kimseler ile adlar ve arlar”

Sonuçta insan ESMA kainat HÜSNA olur.. bazılarımız ahseni takvimden ahseni amele giden bir hatt çizerek.. çevreden merkeze doğru ilerleriz.. ileriye ve istikamete ve hidayete doğru giden bu yönde bir yol alamıyorsak ya da çemberde sağdan sola ya da soldan sağa doğru giden bir kısır içinde döngüde kalırız.. çünkü sağ ve sol yanları ileriye ya da geriye doğru yön haline getirmişizdir.. ki bu gidiş ve yürüyüşleri.. yöneliş ve yaklaşımları.. Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyanda şimal, yemin ve sabık ehli olarak üç bölükte adlamış, tanımlamış ve betimlenmiştir.

Dediklerimi büyük bir olasılıkla anlamamışsınızdır.. anlamışsanız görüşünüzü anlamamışsanız geri dönüşünüzü beklerim.. ancak sizi temin ederim okumayı ilerletince biraz daha iyi anlayacaksınız.. KİŞİ’lerle ilgilenenler hemen bana küfür ve kalayı çoktan basmışlardır.. buraya kadar bile okuyamazlar.. bu duygularının bir gereğidir ve normaldir. OLAYlarla ilgilenenler Bediuzzaman’a veya Atatürk’e dostluk ya da düşmanlıklarının gerekçelerini sıralamaya ve en azından gözden geçirmeye çalışacaklardır. Ancak fikir ve OLGUlarla ilgilenen entelektüel kimseler, dediklerimi dikkatle dinleyeceklerdir. Ancak kim olursa olsun lütfen anladığınızda eleştirilerinizi.. anlamadığınız da ise sorularınızı.. bekliyorum.. çünkü bizler ancak akıl ve fikirle, düşüncelerle ve olgularla ilişki kurduğumuzda daha sağlam ve sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz. Kişiler insanları ayırır, olaylar fikirleri dağıtır ve bu da gayet doğal ve normaldir.

Risalei Nur Külliyatı' (RNK) yazarı olan İMAMI NURSÎ, hasımlarınca Saidi Kürdî ya da dostlarınca Saidî Nursî ya da çağımızda Bediuazzaman olarak bilinen Said Nursî “Kim”dir ?
Her ne kadar BEDİUZZAMAN olarak isimlendirilmiş olsa da Arap Dünyasında “İMAM” ve otorite olarak tanınır.. zaten doğuda dinin imamları ve otoriteleri olduğu gibi batıda ki   felsefesinin de yetkeleri ve imamları bulunur. İmamı Nursî Esma okuma yolu olan İLM-İ KELAM'da bir tecdid ve yenilik ortaya çıkarmıştır. İmamı Nursî’nin KALEM’i bulunmaz. Yani yazı yazma işinde acemidir, bu yüzden eserlerini talebeleri yazmıştır. Sokrat’ın kalemi yoktu.. eserlerini talebesi Platon yazmıştır sanırım. İmamı Nursî okumuş talebeleri yazmıştır. Fakat bu kıraat ve kitabet ile çıkan “İLM-İ KELAM” önce doğunun   “bilgi” kuramını değiştirecek ve sonra uygarlığın “gerçek” mentalitesini etkileyecektir. Bu paradigma değişimi önce yereli değiştirecek sonra küreseli yenileyecektir. Etkileyen paradigma değişimini anlamak için elbette RNK ön yargısız diri okumak ve saplantısız canlı düşünmek gerekmektedir. Aksi halde dediklerim size sadece soyut bir söz olarak yansıyacaktır.
RNK okuduğunuzda bilginizin hayatî (vital) aktivitesini ve faaliyetini değiştirecek , düşüncenizin mental (şuurî) reaktivitesini (zihniyetini) revize edecek ve bu zihni faaliyet de inancınızın dininin transandantal (aşkın) rengini ve yolunun immanient (içkin) boyasını   kişiler ve olaylar düzeyinden olgular ve adlar seviyesine çıkartacaktır. “Ad”lara ulaştığınızda artık   insanın evrendeki yeri bildiğimiz gibi değildir. Böylece kendinizi tanıyacak, haddinizi bilecek ve değişimi kavrayacaksınız.

İmam.. yetke.. otorite.. ehli hibre.. ehli şuhud.. denilen UZMANLAR VE TANIKLAR.. uygarlık caddesinin kelamlı okuyucuları ve kalemli dokuyucularıdır.. BATI’nın OTORİTELERİ; Aristotales ve Rene Descartes ve Immanuel Kant.. DOĞU’nun İMAMILARI; İmamı Gazali.. Hazreti Mevlana.. İmamı Nursî benim için Orion’un ya da Akrep’in “ÜÇ YILDIZ’I gibidirler.
Başkaları kendi imam ve yıldızlarını GÜNEŞ bilebilir.. ancak benim otoritelerim ve güneşlerim de bu ALTI YILDIZ’dır.. hepsi de KÜLTÜR açısından muhteşem ve muazzamdırlar.. Bu isimlerin Rabbimiz indindeki makamlarını ise bilmeyiz.. Rabbin enbiya ve asfiya gibi yıldızları olduğu gibi edhiya ve edliya olan dâhileri ve delileri de bulunur. Burada kalem den ve kelamdan bahsettim.. malum bir de mal ve mel bulunuyor. Böyle bazen üçlerim bazen dörtlerim.. yetmez beşlerim.. ancak işin esası kesretin ikisinden vahdetin bir’ine inebilmektir.
Şimidilik dünyayı şu dördünden ibaret görebiliriz:

“kalemler ve mallar ile meller ve kelamlar”

Daha gök yüzündeki güneş ve yıldız farkını bilmeyen milyonlarca belki milyarlarca kişi bulunurken.. elbette bu KÜLTÜR YILDIZLARIN farkında olmayan binlerce belki de milyonlarca aydın olabilir.. Siyaset ve san’at dünyasının tanınmışlarından OSCAR ödüllerini alan ünlüleri olduğu gibi bilim dünyasından da NOBEL ödüllerini alan tanınmışlar da bulunur. Kalem ve kelam dünyasının kültür yıldızlarından Sezai KARAKOÇ üstadın 16.11.2021 günü vefatı nedeniyle daha önce yazdığım bu kerratla gözden geçirdim. Rabbimiz gani gani rahmet ede.. makamı cennet ola. Amin. Bu metni tanıdığım aydınları gönderdiğim halde bu güne kadar Kemalist ya da Nurcu hiçbirinden geri dönüş alamadım.


Akil bir zihin için, düşünen bir kişi düşünmeyen bir bin kişiye bedelken.. benim içinde arayan on kişi de aramayan on bin kişiye bedeldir. Canlı öğrenme ve diri düşünme yolunu tutmuş sorgulayan ve arayan ve bu yüzden kültür ve bilim ve din tarihini okuyan kimseler; yukarıdaki saydığım ALTI Yıldız’ın elbette farkında olurlar ve onların ışığından da gökteki güneş gibi yararlanırlar.

İsa aleyhisselam (00.00) ve 11 arkadaşı ve havarisiyle davasını.. dünyaya kazıdığı gibi, İmamı Nursi (1873-1961), on bir talebesiyle imanı   Risalei Nur Külliyatını ülkeye kazıdı.. vefatından sonra insanlar usulü uygarlığın paradigmasını değiştirecektir.
Nebimiz Muhammed aleyhisselam (M.S.570-632) 11 sahabesi ile Din-i Mübin-i İslamı tarihe kazıdığı gibi, Mustafa Kemal’de (M.S.1881-1938) Değerli Silah Arkadaşlarıyla TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ni dünyaya kazıdı.. Ne yapalım bu da dünyaya “sıkıntı” veriyor.. fakat darlık olmadan da genişleme bulunmaz.
Her şeyden önce bu dört İSMİN etkisinin parlak izini   tarihsel bir DONE ve nesnel bir VERİ olarak bir saptamak lazım.. aksi halde bu isimlere dost ya da düşman olarak yapılan sübjektif değerlendirmeler indî kalacaktır.

Bu dört serüveni tarihe yazılı veriler ve kazılı olaylar   olarak okuyunca, Yaratan'ın bütün nebilerinde ve velilerinde.. cereyan eden GENEL bir BAŞARI olgusunu görürüz.. hatta dâhilerinde (edhiya) ve delilerinde (edliya) de bu tür muvaffakiyetler cereyan eder.. başarana dâhi başaramayana deli denir.. feth edene KAHRAMAN.. adı verilir.. açılışı başaramayana HAİN olur.

Uygarlık bu başarı ve fetihlerle okunur ve yazılır, kültüre kazılır ve cadde dokunarak ilerler.. bazen bu dokuma ve örme da acıklı olur.. kahramanları alkışlayarak çıkarırlar.. son kakışlayarak öldürürler.. Örneğin KADDAFİ.. örneğin MENDERES... Fakat ne olursa olsun uygarlığın yoluna bu TUĞLALAR konulur ya da tarihe ÇİVİLER çakılır.. Hallacı Mansur ya da Giordana Bruno idam eden iktidarların hukuka dayanan gerekçeleri bulunuyordu.. bazen eskiyen ekonmik ve politik standartlar ve statükolar   sökülür yeni teknik ve kültürel   patentler ve defaktolar takılır.. böylece bu hem ideolojilerle okunulan ve değiştirilen hem teknolojilerle düzeltilen ve dokunulan bu yol ilerler. İşte Atatürk ve Bediuzzamın dünyada bu tür işleri yapan kimselerdendir.

Kimisi İmamı Nursiye mehdi der.. kimi Mustafa Kemal'e süyfan der.. kimi Marksa deccal der.. kimi onu kurtarıcı görür.. yani büyük adamlar ve büyük insanlar konusunda tam tersine yargılar ve değerler verilir.. Bana sorarsanız bu ulusun yazılımını imamı Nursi ve arkadaşları.. bu ülkenin donanımını da Mustafa Kemal ve arkadaşları değiştirdi.. Saltanat yerini Cumhuriyete bıraktı.. Atatürk’ın ilkeleri ve ülküleri ve devrimleri ile Türkiye meclisi ve kabinesi ve mahkemesi ile çağdaş bir devlet oldu.. Onlar NUSRET’lerinin ardından fevc ve fevc gelenleri ile uygarlık mevceleri bulunan Dinillah’ı tamamlayarak teşbih ve teşbih ve tevbeleri Hakk’a yürüdüler.. Bize de   Bediuzzaman’ın yeni yazılımı ve Atatürk’ün yeni donanım ile de ülkemize dünyaya açılacak yeni olanaklar ve fırsatlar ortaya çıktı .. yeni yetenekler ve başarılar çıkacak.. bize düşen bu imkan ve olanağı değerlendirerek uygarlığa yeni tuğlalar koymak ve ülkemize yeni çiviler çakmak.. soruları yanıtlamak ve sorunları çözmek yolunda çabalamaktır.

Şimdi KİM sorusunun yanıtını verdikten sonra NE sorusunu soralım risale-i nur külliyatı.. ne dir ? Siz hem Nutuk hem RNK okudunuz mu ? Önce hangisini okudunuz ?

04.YAPITLAR ve KİTAPLAR
NUTUK’daki başlıklar:
Birinci Dünya Savaşında Anadolu’nun Durumu ve Kurtuluş Çareleri
Milli Teşkilatların Kurulması ve Kongreler
İstanbul Hükümeti ile ilişkiler
Milli Teşkilatın Yeniden Düzenlenmesi
Misaki Milli ve Gelişmeler
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Toplanması
İç İsyanlar ve Doğu Cephesindeki Gelişmeler
Düzenli Orduya Geçme Kararı
İstanbul Hükûmetinin Ankara ile temas arayışları
Batı Cephesinde gelişmeler ve Birinci İnönü Zaferi
Londra Konferansı ve İkinci İnönü Zaferi
Sakarya Meydan Muharebesi ve müteakip Gelişmeler
Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Savaşı, Mudanya Konferansı
Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına ilişkin Gelişmeler ve Hilafet Mes’elesi
Halk Partisinin kuruluş çalışmaları, Lozan Barış Andlaşması ve müteakip gelişmeler
Cumhuriyetin ilanı
Hilafetin Kaldırılması
Cumhuriyete karşı iç muhalefet, Paşalar Mücadelesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olayı
Türk Gençliğine Hitabe
Sonuçta Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilkeleri, ülküleri ve devrimleriyle TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ.. meclis, hükümet ve mahkemeleriyle ortaya çıkmıştır. İlkelerine devrimciler, ülkülerine ülkücüler ve devrimlerine Türk milleti sahip çıkmıştır.

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’nın tamama 3600 sahifedir. Ana çatı Dört Kitabdır.

BİRİNCİ KİTAB: SÖZLER Mecmuası 33 adet “SÖZ”lerdir.
33.cü söz otuz mektub tur ve mektubat olarak ayrıca yayımlanmıştır.
İKİNCİ KİTAB: MEKTUBAT Mecmuası 33 adet “MEKTUB”dur.
27.ci mektub “Lahikalar” (Barla, Kastamonu ve Emirdağ I, II ) neşredilmiştir
30.cu mektub “İşaratül-İcaz” olarak neşredilmiştir.
31.ci mektub “Lem’alar” olarak neşredilmiştir.
32.ci mektub “Lemaat” adıyla bilinir.
33.cü mektub “33.söz PENCERELER” olarak bilinir.
ÜÇÜNCÜ KİTAB: LEM’ALAR Mecmuası 33 “LEM’A”dır.
31.ci Lem’a ŞUALAR mecmuası olarak yayımlanmıştır.
32.ci lem’a “Lemaat” olarak bilinir.
33.cü lem’a “Mesnevi-i Nuriye” olarak neşredilmiştir. (Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hübab, Zühre, Şu’le ile bölümlenmiştir.)
DÖRDÜNCÜ KİTAB: ŞUALAR Mecmuası 15 “ŞUA”
Sonuçta Söz ve ektub ile Lem’a ve Şua manevi ve maddi NUR ortaya çıkmıştır.

Bir de güncel (2021) yapıta bakalım.. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın gündem olan KİTABINA.. “DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” adıyla bastırılan bu kitapta “Birleşmiş Milletler Reformu İçin Bir Model” örneği bulunuyor:
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ
1.BÖLÜM
ULUSLARARASI SİYASETTE ÇİFTE STANDART VE BM NİN REFORM İHTİYACI
Kültürel siyasetin açmazları
BM’nin meşruiyet sorunu
Küresel adalet sorunu
Mülteci krizi
Uluslararası terörizm sorunu
İslam karşıtlığı
BM’nin işlevsellik ve etkinlik sorunu
Kapsayıcılık ve temsil sorunu
Küresel yönetim sorunu

2.BÖLÜM
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER REFORMU
Reform ihtiyacı
Birleşmiş milletler reformuna yönelik ilkeler
Mevcut reform tekliflerinin sorunları
İlkeli, kapsamlı ve stratejik bir öneri
Temsilde adalet
Genel kurul ve güvenlik konseyi ilişkisi
Veto imtiyazını kaldırmak
Uygulanabilir bir teklif
SONUÇ………………………………………………………………………………………….shf 203

0.5 RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI.. NE DİR ?

İmamı Nursî, İmamı Gazali’den ve Hazreti Mevlana’dan İmamı Rabbanî’den sonra gelen DOĞUNUN imamı kabul edilir. Nasıl Aristo.. Descartes.. Kant.. BATININ birbirinden sonra gelen otoriteleridir. Otoriteler ve yetkeler geçmiş birikimleri toplayıp ona yeni paradigmalar katarak geleceğe aktaran KÖŞE başlarıdır. Çünkü görüşleri ve yapıtlarıyla dil, din, kültür, bilgi ve düşünce tarihinde yüz yıllardır yinelenen dini doğmaları yeniler ve bin yıllırdır sürdürülen bilimsel paradigmaları değiştirirler.
Birbiri ardına kitapla gönderilen RASULLER arasında genelde aralarında dört yüz ila altı yüz yıl arası bir mesafe bulunur. Her inen kitap ameliye ve uygulamalarda bir DOĞMA değişimidir. İman esasları değişmez lakin ameller ve tatbikat değişebilir. Bilimsel PARADİGMALARA gelince birazcık gök bilim, bilim ve felsefe ile ilgilenenler bunun ne demek olduğunu bilirler. Bilim tarihinde yer merkezli, güneş merkezli ve merkezsiz (başvuru ve referansa dayalı) kainat tasvirlerinin değişimi ve evren büyük resimlerinin geçirdiği evrim.. aynı zamanda fizik kuramlarında önemli bir zaman ve mekan kavramlarının yenilenmesini ifade ederler.

İMAMI NURSÎ yirminci yüzyılın başında İslam Dünyasının çağdaş bir temsilcisi olarak telif ettiği hem ilim ve hem kelam sahasında dogma ve paradigma değişimi sağlayan YENİLİKÇİ yapıtı olan Risale-i Nur Külliyatı ile DİN kalesinde USUL ilminin muhafızı olmuş ve DİL kalesinde kelam ilminin müceddidi bulunmuştur. Fakat o daha çok talebelerinin çağrısıyla   iman davetçisi ve Kur’an mücahidi olarak tanınmıştır. Belki eski said ve yeni said zamanında bunu gereksinim bulunuyordu ancak üçüncü said döneminde Risalelerin Küresel yazıyla basılmasını teşvik etmesi bu muhafız ve mücedidliğinin alametidir.

Semavi ve kitabı ve ilahi ve rasuli din-i mübini İslamiyetin kurucusu Hazreti Muhammed ‘den (Aleyhissalatü vessalam) yaklaşık altı yüz (571-1111) sonra gelen IMAMI GAZALİ ((1058-1111) din-i mübini İslamın en parlak dört yüz senesinin sonunda parlayan bir yıldızdır. Onun akıl gözü ve kalb gözü ayırımı Pascal (1623-1662) ile KANT’a (1724-1804) ulaşmış TEORİK (mantık ve ilim ve usul ve Hikmet) ve PRATİK (nutuk ve irade ve iman ve ahlak ) AKLIN temellerini atılmıştır. Elbette Kant’ta Descartes ve Hume etkileri vardır.. akılcı Descartes ile deneyci Hume etkilerinin de temelinde olan aklın ve bilimin terakümünü ve kalbin ve felsefenin telahuku ile birleştiren yaklaşımın kökenini ilk olarak Gazalide buluyoruz. Nasıl Hegel’in tarih yorumun temelinde Mukaddime Sahibi İbni Haldun organizma kuramının bulunduğunu unutmuyorsak. Ancak birbirin eklemlenen ve telahuk eden her bir nazariyenin ayrı ayrı bir değeri vardır.. bu kuram sahibinin Yahudi ve Hristiyan ve Müslüman olması nazariyenin İNSANİ bir kurum olduğu gerçeğini unutturmaz. Diller ve dinler birbirine eklemlenmiş.. devletler ve medeniyetler birbirine bindirilmiş.. kültürler ve uygarlıklar birbirini tetiklemiştir ve bu yüzden “bilim evrensel”dir.. musevinin ve isevinin ve muhammedinin ayrı bir ilimi bulunmaz. Ancak dini kültür olumlu ve yapıcı dönemlerinde insani gelişmenin ve düşünmenin önünü açarlar, taassuba düştüklerinde zaten sadece bilimi değil dini ve insanı dahi köreltirler. Tanrı’ın kutsallığını ve ahiretin sonsuzluğunu insanların dillerine ve dinlerine ve kültürlerine yansıtmamak gerekir.

İslamın ilk PARLAK dört yüz yılından sonra gelen KARANLIK bin yılda ortaya konulan yapıtlar, bilimde ve ahlakta.. san’atta ve hikmette özgünlüğü bulunmayan tekrarlardan ibarettir. Zaten tarihi deneyimler göstermiştir ki altı yüz sene içinde kültürler her fani eser gibi miadı doluyor ve yeni bir dil ve din ve kitab doğuyor.. yeni bir kültür yeni bir devlet ve yeni bir imparatorluk ortaya çıkıyor. Gerçekten de veri olarak Hz. İbrahim ve Hz. Musa ve Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhissalatı vessalam’ların arasında da yaklaşık 600 senelik bir değişme ve gelişme mesafesi bulunuyor.

Nasıl ki İmamı Gazali, Selçuklu’nun ardındaki zamanî İdeolog..
Mevlanâ ve Hacı Bektaşı Veli, Osmanlı’nın ardındaki zamansal ideologlar..
Bunun gibi gelecekte manevi bir "ide"si olarak BEDİUZZAMAN İmamı Nursî’nin yapıtı olan RNK zamanılı da çağdaş kültürün din (ahlak) ve felsefe (hikmet) kanatlarını birleştiren özgür bir mentalitenin başlangıcın ve ışığı olacaktır. Bu kanaatime herkes katılmak zorunda değildir, bu benim düşüncem ve inancım. Bu geleceği bir inisiye ya da illüminasyona bağlı bir İNANÇ olarak değil nesnel bir perspektif ve tümel bir VİZYON olarak görürüm. Felsefi tasası olan bir insan ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından bireylerin, toplumların akıbetini batıran ulusların ve uygarlıkların geleceğini karartan bir illet olmasından dolayı kaygı ve sorumluluk duyan bir aydın olarak konuşurum. Yarı aydınların dudak bükmelerine aldırmam.. düşünen ve arayanların kulak vermesini beklerim.   

Gelecekte küresel bir yapılanmada.. doğunun ve batının kesiştiği Anadolu.. geçmişin ve geleceğin kavşaklaştığı Türkiye Cumhuriyeti.. dilin intikal ettiği bilimin.. dinin intikal ettiği hukukun.. hikmet ve ahlak meyvesini vermesine vesile olacak.. çevresindeki İran’dan Yunanistan’a.. Irak’tan İsrail’e.. uluslar ve devletler ile YEREL GÜCÜNÜ ortaya koyacaktır. Yeter ki bu devletler küresel kültürün bir parçası olan halklarının ne dediğine kulak versin.

Aksi halde uluslar arası şirketlerin ardında bulunan küresel efendiler olan aileler egemenliklerini korumak için dünya bir köy haline getirerek bizi giderek doğaya yabancılaştıran.. yapay yaşama ve sanal şuuru mahkum eden teknolojiye kuvvet verecekler ve el altından insanı insandan uzaklaştıran yeşil ve mavi totoliter sistemlere kızıl ve kırmızı otoriter rejimlere güç veren ideolojileri destekleyeceklerdir.. bu da ANADOLU'ya daha çoook yüklenecekler anlamına geliyor.



0.6 NEDEN RNK   YAZILIMI GEREKİYOR

Acaba RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’nın etkisi ve yaygınlığı hangi ihtiyacı karşılamasından doğuyor ?

Siyasi ya da ideolojik olarak bir kişi ya da olaya yandaş olmanın ya da karşı çıkmanın bir kıymeti harbiyesi bulunmaz. Tek bir risalesini okumadan İmamı Nursî’ye karşı çıkanın, onu yermesinin bir anlamı olmadığı gibi bütün kitaplarını okuduğu halde onun ilim ve usul ve iman noktasında yaptığı yenilik ve değişim ve gelişimlerinden haberdar olmayanın, onu övmesinin kişisel bir tatminden öte bir değeri bulunmaz. Bunu NUTUK’u okumadan Atatürke karşı çıkmaya benzetebiliriz. Eğer “NUTUK” okumamışsa içinde yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ü kendisini tanıtacaktır. Tanımıyorsa ömrü varsa Ankara DC.sinin Anadolu Birleşik CUMHURİYETLERİNİN çekirdeği olduğunu da bu yazı ona bunu DÜŞÜNDÜRECEKTİR.   

Avrupa ilim yapmaya hazır yüz bin kelime kapasitelik bir üniversite mezunu çıkarırken ülkemizde on bin kelimelik bir kapasiteli sol ya da sağa angajeye olmuş bir zihin imal ve istimal ediyoruz. Bir de bilim ya da dini yeteri ve gereği kadar bilmeyenlerin yarı aydınların sağılığını ve körlüğünü işin içine katarsanız kültürümüzün hikmet ve ahlak ÜRÜTMEYEN hali ortaya çıkar. Kaç tane Nobel ödülü alan Müslüman Arap ya da Müslüman Türk çıkardık.. yoksa Arap ve Türk ve İslam olduğumuz için mi ödül vermiyorlar ?

Ne yazık ki ad (mana-yı ismi) ve ar (mana-yı harfi) anlamını birbirinden ayıran İmamı Nursî gibi akıl ve kalb gözünü fark eden İmamı Gazali de zamanında anlaşılmadı.. Bununla beraber Gazali’nin bu usul ve iman tefrik ettiren akıl ve kalb ayırımı Kant’a ulaştığında (Ord. Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN ifade ediyor) o, aklı tanrı yapan aydınlanmacıların ayaklarını yere değdirmişti… Bu güne kadar “akıl ve NAKİL ile İLİM ve kelam” ilişkisi felsefi edebiyat ve dini vaaz konusu olmaktan kurtulamadı.. kültürü temellendiren DİL ve DİN bağlantısı kurulamadı.. çünkü ALAN ve YÖNTEM ilişkileri yeteri ve gereği kadar tartışılmadı ve tanımlanmadı. Ekonomik ve politik konular gündemi fazlasıyla meşgul etti.

Ancak her şey fani.. bir zamanlar İSLAM KÜLTÜRÜ çağdaş bilme temel olacak merdivenleri hazırlamışken şimdi başka kültürler ve coğrafyalar ve kuvvetler dünyanın yeteneklerini ve olanaklarının basamaklarını kullanıyor ve bundan doğan güçle emellerini yükseltiyorlar.

Bin yıl önce AKIL gözünün mana-yı harfi (ar anlamı) ve KALB gözünün mana-yı ismisini (ad anlamı) ayıran İslam Dünyası.. bu ayırımının gerektirdiği ad anlamı ile yapılan bilimsel araştırmayı ve düşünsel karşılaştırmalarını yaparken bunları bir yana bırakarak karanlığa gömüldü.. ne garib dir ki bunun nedenini imamı Gazali’ye bağlarlar.. yanlıştır.

Bu olguyu şuna benzetebiliriz.. güneş ışığı bazı (genç) bitkileri yeşertip büyütürken bazı (yaşlı) bitkileri sarartıp çürütür.. İmamı Gazali ve İmamı Nursî’nin ışığı böyledir.. Eğer onların sözleri MANA-YI HARFİYLE Tanrı’nın kutsallığına ve ahiretin sonsuzluğuna duyarlı olan KALB gözünüzü SÜREKLİ aydınlatırken AKIL gözünüz körlenmişse durum bu olacaktır, akıl gözünün uyarlı olduğu MANA-YI İSMİ karanlıkta kalacak ve bilime ve kuvvete ve dünyaya karşı gabileşecektir. Yani sadece kalbiniz çalışacak aklınız işlemediğinden körleşecektir. Bunun tersi dahi gerçekleşir.. çoğu zaman insanlarda.. mana-yı ismiyle eşyaya ve eşhasa ilişkin aklı çalışır ve fakat mana-yı harfiye duyarlı kalbi KÖRLEŞİR.. dine.. imana.. yabancılaşır.. Yaratan’a.. Yaradan’a karşı çıkar.


Din ve ahlak insanlarda köklüdür.. aynı şekilde bilimin ve hikmetin de kökü bulunur. Maalesef insanların çoğu bu iki kökü birlikte götüremiyor. Sağcılar imanı esas alıyor.. usulü ve ilmi bırakıyor. Solcular usulü ve yöntemi ve metodu esas alıyor imanı ve ahlakı geri bırakıyor veya yadsıyor.. üstelik bunun farkında bile olmuyorlar.

Bu bir VELL.. tevekkül ve tevellev sırrıdır.. hem hakka hem halka dönebilmek ve bunu sürdürmek ve korumak bir sınava ve yarış konusudur. Camiler ve mescidlerin mihrabının üstünde yazılan “fe vell vecheke şatra el-mescide el-haram” sırrıyle bir zihin ve şuur; ibadetinde ve namazda ve dinde doğuya (GÜNEYE) dönen yüzünü daha sonra istiane ve zamana ve dünyaya batıya (KUZEYE) döndürür ve namazdan çıkar.

RNK NIN ALTI USUL, ÜSTÜ İMANDIR

RNK nın altı usul, üstü imandır. Bin yıllık geçmişte imana ve islama yapılan itiraz ve eleştiri ve soruları yanıtlayan yönü onun İMAN hizmeti tarafıdır.. diğer yanı ise, geleceğe dönük temel düşünme ve öğrenme yol ve bilgilerini açıklayan USUL hizmeti tarafıdır. Örneğin Daire-i iman ve itikad.. Daire-i imkan ve vucub.. Rububiyet ve ubudiyet daireleri.. risalet ve velayet vecheleri gibi din sırları, dil sırlarıdır…

RNK hizmetinin dört aşaması vardır.. yazıcılar, okuyucular, Yeni Asyacılar ve Zamancılar.. İlk safhası hattı kur’an (Osmanlıcı) ile risalelerin yazılması aşamasıdır. Bu gün hala risaleleri Osmanlıcı yazan ve okuyan bir cemaat vardır. Bu fakir bu cemaatin bereketiyle risale nurları Osmanlıca okudum ve yazdım. 1928 de başlayıp 1950 de yerleşen yanlışlıkla latin harfleri denilen küresel harflerin üniversite ve basın yoluyla yaygınlaşması karşısında Risaleler 1950 den sonra yeni yazıyla matbua da basılmaya başladı ve böylece okuyucular cemaati ortaya çıktı. Risaleler halk elinden aydınların eline geçtiğinde 1970’lerde Yeni Asya Gazetesi ortaya çıktı. Fahri iman ve Kur’an hizmet olarak halk dershanelerinde yapılan sivil çalışmalar Yeni Asya Gazetesi ile resmi düzeye çıktı.. Daha 1980’lerde legal olarak hizmet yurtları ortaya çıktı ve Zaman Gazetesi ile Yeni Asya arasında rekabet başladı.. 15 Temmuz Darbe Girişimiyle Zaman Gazetesi faaliyetleri illegal hale geldi.. Zaman Gazetesi güme gitti.. Yeni Asya’ya dokunmadı.

07. DOGMA VE PARADİGMA DEĞİŞİMLERİ

Risalenin üç aşaması vardır.. Hakaik-i imaniyeyi neşir.. sünnet-i seniyyeyi ihya.. üçüncüsü ittihad-ı islam.. Buna paralel olarak İmamı Nursi’nin de üç evresi düşünülebilir.. 1910 da başlayan Eski Said.. 1928 de başlayan Yeni said.. 1950 den sonraki üçüncü Said. Bu gün Risale-i Nur Külliyatı kainatı, insanı ve kitabı okumanın ve onları dokumanın YENİ BİR YOL’unu açtığını ve bunun yeni bir YAZILIM olduğunu söylemem beni “deliler” sınıfına sokar. Ancak çağın nihayi kuramı arayan paradigmasının ipleri söküldüğünde ve boruları döküldüğünde bilimin mana-yı ismiye ve hukukun mana-yı harfiye dayandığı ortaya çıktığında bu paradigma değişimi dolayısıyla İmamı Nursî’ye düşmanları bile ona “dâhi” diyecektir.


Askeri savaşın yerine alan ekonomik savaşın ve ekonomik savaşın yerini alan BİLGİ YARIŞININ.. teknoloji (makine) ve ideoloji (zamine) savaşının içinde ortaya çıktığı günümüzde KÜRESEL İKTİDAR nelere gebe.. bilmiyoruz. Bu gün için gördüğümüz.. ülkemizin küresel efendilere karşı çıkmasıdır. Ya da karşı çıkıyor görünmesidir.. Zaten güncel olarak gerçek ve görüntü arasını ayırmak pek mümkün değildir. Ancak gelecekte bu gerçek ve görüntü sorunu çözüldüğünde ortaya çıkacak insanlık, İslamlığın geçmiş bir kanıtı olacaktır. Zaten bir iktidarın üzerinde elli ya da yüz yıl geçmeden onun gerçek tarihini ortaya çıkarmak olası değil.. bu ulusal ya da küresel iktidar olur, fark etmez.


Fakat iktidar garib bir olaydır.. yasa ve yasadışı olanı belirlemenin “ölçütü” oluverir. Eskiden İKTİDAR 200 ulusal devleti yöneten PARTİLERİN elinde idi..2020’den sonra 200 uluslar arası ŞİRKETLERİN eline geçti.. ve bu şirketlerin   ardında bulunan, birisi de Suudiler olan, 22 küresel ailelerin elindedir.. iddiasında bulunuluyor.. bu sav bir komple görülsün görülmesin dünyayı yön veren bir GÜÇ bulunuyor. Bu güç yarın ne hale gelecektir, bilmiyoruz. Fakat bu gün için ülkelerdeki etik ve etnik bölünmelerin.. dini ve milli kökenli çatışmaların.. Müslümanların, Masonların ve Marksistlerin gelenekçi ve yenilikçi kesimlerin çatışmalarının KÜRESEL İKTİDAR TARAFINDAN dizayn edildiği bir manzara görünüyor.

Kim kimin kuyusunu kazıyor bilemiyoruz. Küresel Efendiler Anadolu’yu mu ele geçiriyor yoksa Anadolu’mu dünya’nın beline mi yerleşiyor bilemeyiz.. Şimdi artık rekabet küresel ve ulusal arasında değil KÜRESEL ile YEREL arasında.. bunu ancak ANADOLU “yerel”inin gerçeğini kavradığımıza anlayabiliriz. Kavramazsak.. bin yıl burada oturuyorsunuz diye bizi bin yıl daha oturtmazlar. Doğudan batıya.. batıdan doğuya geçen kavimlerin ve milletlerin ve medeniyetlerin köprüsü olan ANADOLU.. beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği İNSAN binasının temellerinin atıldığı bir yerdir. Genetik yolculuktan anlıyoruz ki Avrupa da insanlar avcı ve toplayıcı iken on bin yıl önce Anadolu tarım kültürüne geçmişti.. buradan Avrupa’ya geçen köylüler oranın insanlarına tarım öğrettiler.. bu bir kültür yolculuğudur.. bunun gibi milletler, medeniyetler, devletler ve imparatorluklar birikim ve kazanımlarıyla birbiri üzerine bine bine ÇAĞDAŞ UYGARLIK bu günkü karmaşık ve hibrit halini aldı.    


300 yıl önce ESKİ İlahi ve semavi ile kitabi ve rasuli dinlerin sahipleri dindarlar.. Museviler.. İseviler ve Muhammediler dünya sorunlarını çözebilselerdi YENİ nasyonal.. kapital ve sosyal dinler çıkmazdı.. Şimdi eskisi de ve yenisi de işe yaramıyor.. yani tez ve antitez ile karışan kaos   YENİ bir tez arıyor.. aramaya ve bulmaya açık insanlar   aranıyor.

YBA davasına “DÜŞÜNENLERİ arıyorum ÇÜNKÜ düşünüyorum ARAYANLARI”. sloganıyla başladım. Çünkü düşünenlere ve arayanlara önereceğim hızlı bir anlam sürücüsü ve kolay biri anlatım aygıtı barındıran bir DİL var: YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ. (YBA)

Analitik düzlemin görsel, mantıksal ve metodik kullanımı olan bu yeni dille.. din ve din birlikteliğinden oluşan ANADOLU kültürümüz.. şaha kalkacak.. fakat AT yok ki şaha kalksın.. ya da ŞAH yok ki atı bulsun.. ar (harf) yükü ve ad (isim) yolcusu yüklenen AT’ınızın farkına vardığınız da belki siz bir ŞAH olduğunuzun kadrini bileceksiniz. Bu durumu Behçet NECATİGİ öğretmen çok güzel ifade etmiş: “Ya ümitsizsiniz ya da ümit siz siniz.. ya çaresiz siniz ya da çare siz siniz”



KİŞİLER

Kişiler ve olaylarla fazla ilgilenmedim bu meyanda Ziya GÖKALP, Rıza NUR, İsmet İNÖNÜ isimleriyle ilgili hatırat ve kitapları okumadım.. okumakta istemedim..genel kültür olarak biliyorum. Bundan sonra söyleyeceklerim araştırma ve saptama değil bir değerlendirmem olarak bilesiniz ki   siyasi olarak birbirleriyle bağlantıları bulunan, Kazım KARABEKİR ve   İsmet İNÖNÜ.. Mustafa KEMAL ve Said NURSİ.. hasım olarak öldüler. Bunlar ülkenin değil kişilerin kendi aralarındaki sorunlarıdır ve bizleri ilgilendirmiyor. İlgilendiğim şey, “dünya”nın sınavı olarak sorunun nerede olduğunu arayıp çözümünü bulmaktır.

Ancak her bir ismin ülkemin kültürüne islam adına yapılan katkıları bulunuyor. işte size üç kişi: Mustafa Kemal’in işbirliği teklif ettiği Said Nursi KÜRT.. Kur’an tefsiri yazdırdığı   Elmalı Hamdi Yazır TÜRK.. Hadis yazdırdığı Ahmed Naim ARAP.. Kur’an meali yazdırdığı Mehmet Akif ARNAVUT M.Kemal Atatürk’ün seçtiği isimlerdi ve Osmanlıdaki İslam Kültürünün nadide eserleriydi.. Mustafa Kemal de Türk değildi.. bin türk kadar türk milletine hizmet etti.. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu’da GÜÇ onun elinde idi ve saydıklarımın hepsini yönlendirme yetkisini elde etti. Ancak bu adamlar Anadolu’yu İnşaa ettiler.. İnsandılar ve Dünya’ya “İnsanlığı” hazırladılar. Ancak gücü elinde tutan içmese de sarhoştur. Nitekim son yıllarında güç İsmet İnönü’nün eline geçti.. İnönü’nün milli eğitim bakana Hasan Ali Yücel Şerî olmayan Hürriyeti şaha kaldırdı.. Belki Osmanlı’da hürriyet-i şerî kalmamıştır da ondan büyük bir olasılıkla. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan   mana ve tefekkür olarak zaten 300-400 yıl durmuştu.. Çünkü 18 nci yüzyılda hangi cümlenin hangi kelimede büyük harfle başladığı hangi cümlede nokta ile sonlandığı İmamı Sacevendi tarafından saptanmış ve bir daha böyle bir çalışma yapılmamıştı.. yani Müslüman Kitabın sadece okuma sevabı ve ahiret hazırlığı ile ilgilendiler ve ilme ve kuvvete ve dünyaya dönük yönüne hiç bakmadılar. Sorun kuvvetimizin ARANmamasıdır, çözüm ise kuvvetimizin BULUNmasıdır.


SORUN çözümün kuvvette olduğunun anlaşılmamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti DONANIMI’nın güçlendirilmesidir. Onu Türküyle ve Kürtüyle Anadolu Birleşik Cumhuriyetlerinin Odağı haline getirilmesidir. İrandan Yunanistana.. ıraktan israile Ortadoğu KÜLTÜRÜ’nün türlülüklerinde külliyetlerini yakalamasıdır.    Dünyası ve kuvveti ve ilmi olmayanın da burada hakimiyeti ve hürriyeti bulunmaz. Sadece başkasına kafir, münafık ve zındık diye kaviye TRİP atar. Zaten zayıf kaviye ya striptiz yapar ya da trip atar.. kavi de kuvvetle sarhoş olup ya kendine ya başkasını zulm eder ya da hem kendine hem başkasına haksızlık eder. Bu homos’un patos’udur.. aynen kosmos’un kaosu gibi. Kavi ve zaıf (erkek-kadın, patron-işçi, amir-memur, standart-patent, gelenek-yenilik) arasındaki krallık ve kölelik ilişkilerden DÜZEN doğar.. düzenin de bir köylünün Ecevit’e dediği gibi nizam değişir lakin düzen ve düzülen mizanı değişmez.    

Derler ki tarım devriminden sonraki sanayi devrimini ve kapitalizmi ve kuvvet ortaya çıkaran   Max Weberin Protestan Ahlakıdır. Başka bir alman ekonomisti ise uygarlığı fahişelerin ortaya çıkardığını söyler.. çünkü kötü kadınların istediği lüksü sağlamak için erkekler para peşinde koşar. Bana sorarsanız uygarlığı ve gelişmeyi ortada çıkaran ana babanın evladını daha ileriye götürmesi için yetiştirmesi ve eğitmesidir. Düzen’in sürmesi için sürekli çıkan sorunların sürekli çıkarılan çözümlerle giderilmesi gerekir.

ÇÖZÜM bireysel, toplumsal, ulusal, yerel ve küresel çapta olabilir, fark etmez. O alanın sorumlusu kimse bu işi o yapacaktır. Benim alanımda bireysel alanda ve zihinsel çapta sorunu saptamaktır. SORUN: dilin kötü ve kötüye kullanılmasıdır. ÇÖZÜM ise yaşamın bir yarışı ve dinin sınavı olup bu da   savaş ve barışa çözümü ve kolaylığı getirecek mal ve hizmet üretiminin kaliteli yapılmasıdır. Bu arada bu işi yaparken erdem ve yetkinliğin meşru ve makul, makbul ve muhkem bir surette sergilerken kendi samimi ve ciddi bulunarak insanlığını kazanmak ve safi ve halis olarak insanlığının İslamlığını kurtarmaktır.

Bu anlatımımın oldukça genel ve tümel ve evrensel olduğunu da ve hiç bir kimseye somut ve belirli bir yol göstermediğini de biliyorum. Zaten meramımda bu kimsenin işine karışmayarak ona olabildiğince özgür bir alan bırakmak.. kimsenin mürşidi ve rehberi ve peygamberi olmamaya özen göstermektir. Umarım başarılı olmuşumdur.

Bilgi, saygı, sevgi ve sağlıcakla kalınız.

OSMANZİYA 16.02.2022 Üçyol-İZMİR

http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1781









MÜSLÜMANLAR NEDEN GERİ KALDILAR

Allah azze ve celle neden müslümanlara yardım etmiyor diye sormuşlar.. dedim ki.. Son bin senede DÜŞÜN-ME'yi (felsefe ve hikmeti) durdurdukları.. son üç yüz senede DÜŞÜN-CE'yi (bilimi ve hukuku) dondurdukları.. için...[OZO]


Örneğin birlik tecellisi.. izafiyet kuramında VAHİDİYET olarak.. teklik cilvesi.. kuantum kurumanda EHADİYET olarak.. açık ve seçik görüldüğü halde..

Tanrı ile bağını kesen insanların KAİNATI ve İNSANI.. zamanı ve mekanı.. TABİATI ve TARİHİ..   harareti ve haraketi.. KUTLEYİ ve IŞIĞI.. grivitasyonu ve radyasyonu.. birbirinden ayırdıklarından.. bunları birleştirme çabalarının arkasındaki HAYRET motivasyonunu ve MAHVİYET emasyonunu göremiyorlar.

Çünkü MÜSLÜMANLAR marifet sekerinde ve muhabbet mekerindedirler.. bir gözlerini Tanrının KUTSALLIĞI örtmüş.. diğerini ahiretin SONSUZLUĞU kapatmış.. bilime sağır ve kuvvete kör olmuşlar bu yüzden de ahiretin tarlası ve esmanın ayine olan dünyaya yüz çevirmişler..

Sonuçta   insaniyet kübra olan İSLAMİYET'i yükseltmeyi bırakın.. İNSAN hak ve hürriyetini dahi koruyamıyorlar.. birbirleriyle didişmekten düşünmeye vakit bulamıyorlar...

OSMANZİYA
16.02.2022 üçyol-izmir


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 16-Mayıs-2022 Saat 22:34
Kurtarıcı beklemek.. mehdi ve mesihe mütenazır olmak.. halaskar isme müterabbıs bulunmak.. HAZRETİ isadan ve musadan ve muhammedden ya da SAYGIDEĞER marksadan leninden stalinden yada falandan ya da filandan meded ummak gerek bilgi olsun gerek uygulama olsun.. kendin ortaya bir çözüm koymadıkça hiç bir değeri bulunmaz.. benim gibi laf yaparsın.. laf yapacaksak bu benim lafım... ha diyorsun bize en yakın yer ve tarih olarak Mustafa KEMAL ATATÜK'tür.. o zaman dinle:
http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1781
Eski ve yeni tüm dinler nesh oldu.. Ne yaparsan elinle.. o da gelir seninle...


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Mayıs-2022 Saat 15:15
Teşekkür ederim.. http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1781 şu yazıma Atatürkçüsünden ve Kemalistine.. Nurcusuna İslamcına.. kadar tek bir kişinin değerlendirmesi olmaması savım değersizliğini gösterebilir.. fakat değer'lerin bir eğer içerdiğini de bilirseniz doğru ile eğri arasındaki FARK'ı kendimizin bulmasa gerektiğini de anlarsınız.

Sonuçta bazen nedenlere dikkat edersiniz bazen de neticelere.. Ne olursa olsun.. ister olumlu değerlendirelim ister olumsuz.. sonuçta ülke, ulus, siyasal iktidar gibi M.Kemal ATATÜRK Cumhuriyetimizin bileşenlerindendir. Devletin donanımını değiştirmiş, meclis, mahkeme ve kabineye yeni bir şekil vermiştir. Bu sonuç hangi neden ve sebeb ve illet ile olursa olsun önemli ve değerlidir. Müsebbibi olarak kendisini sever ya da sevmezsiniz ancak saygı duymalısınız.

Söz konusu yazı çözümü kişilerden ve olaylardan çıkarıyor.. olgulara ve fikirlere götürüyor.. onun üstündeki arlara va adlara çıkmayı kişinin kendine bırakıyor.. bu arada bu paylaşımınızı web sayfamda paylaşma izni vermenizi isteyeceğim..

DEĞERLİ HOCAM İZİN VERDİ KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDERİM..


Sahin DOĞAN
19 Mayıs bugün. Samsun'a çıkış. Ulusal çevrelerde bayram havası hakim. Muhafazakar ve dindar çevrelerde ise manalı bir sükunet. Atatürk methiyeleri bütün televizyon ekranlarını ihata etmiş durumda. Bu vesileyle Fehmi İlkay Çeçen'in imzalı olarak gönderme nezaketinde bulunduğu "Atatürk'ün Kaleminden Yaratılış ve Din" isimli kitabını okuyorum. Çeçen çok titiz bir işçilikle el yazma belgeler ışığında yaklaşıyor meseleye.

Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam'ı başta olmak üzere Atatürk hakkında onlarca kitap okuduğumu biliyorum. İlkay Çeçen el yazmaları ışığında Atatürk'ün İslam'a, Kur'an'a, Hz. Muhammed'e inanmadığını ispat etmeye çalışıyor.

Kahir ekseriyeti itibariyle dindar camianın da kanaati bu minval üzre. Doğrudan hâli olmamakla birlikte bu yaklaşımın bir nebze peşin hüküm ihtiva ettiğini söylemek gerekiyor.


Diğer tarafta Edip Yüksel, Yaşar Nuri Öztürk gibi bazılarına göre Atatürk halis-muhlis bir müslüman. Hatta adı zikre değmeyen müteveffa birine göre Kur'an hafızı ve evlad-ı Resûl.


Yaklaşık yüz yıldır resmi olarak devlet eliyle Atatürk sevgisi ülkede yaşayan bütün zihinlere ve kalplere zerk edilmeye çalışıldığı halde milyonlarca insan tam aksi bir kanaate sahip hala. Yirmi yıllık muhafazakar ve dindar iktidar deneyimi bu kanaati ne kadar sarstı veya kırdı, tam bilmiyorum. Mustafa İslamoğlu meşhur bir kitabında Atatürk'ün açıkça ateist olduğunu söylüyor ama buna rağmen her fırsatta hazrete rahmet okumaktan geri durmuyor. Sahi ateist birine rahmet okunur mu?

Sanırım Can Dündar'ın "Mustafa" isimli belgeseli doğruya en yakın intibaları veriyor insana. Bence Atatürk bir parça agnostik, melankolik, ilerici, ileri görüşlü, batıcı, yalnız, pragmatist, vatansever, zevk-perest bir idari deha idi. Kişisel bazı zaafları ve inanışları idari deha olma vasfına herhangi bir halel vermez.
Sahin doğan



Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 17-Temmuz-2022 Saat 12:11


YAZILIMIN DEĞİŞTİRİLMESİ

EVRENİN SIRRI gurubunda yazmıştım:

 

CEHALETE ÖVGÜ

Abartılmayacak sorun ve kanıtlanmayacak konu bulunmaz. Gerçekten öyledir.. değil mi ki felsefe de hem materyalizm hem spritüalizm kuşkuya yer bıramayacak derecede kesin kes kanıtlanmıştır. Neredeyse bütün MADDİ keşifler ruhçu BERKELEY'in adı verilen bir üniversitede yapılmaktadır. Birbirine bu kadar ters olsa da realizm ve idealizm insanda iç içe yaşar. Hatta en idealistler materyalist, realist ve ateistler içinden çıkar. Hiç batıl yol olmaz ki içinde bir gerçek tanesi olmaz der İmamı Nursî.. Zaten bir konuyu iyi anlatabilmek için edebiyat.. bir konuya abarttıkça abartır. Mesajını vermek için bir film bütün olayları hedefi etrafında toplar.

Bilgisizlik.. bilginlik ve bilgeliğe giderken çeşit yol, yöntem, araç ve gereçleri seçebilir ve bu yolculuğun nereden nereye gittiği bile belli değildir.. öyle olmasaydı bir kısım insanlar doğmatizmden skolastizme..bir kısım insan septizmden agnostizme gitmezdi.. kesinlik ya da kuşku bir tutum iken.. surekli bir yanda bulunmaktan olayı kesin kesliğe ya da bilinmezciliğe dönüşebilir.. gariptir ikisi de insanı kendine güvenli kılar ve siz onu "cahil" sanabilirsiniz.. belki bizden daha fazla bilgili iken onun kendine olan güveni bizi şaşırtabilir. Zaten benim YBA kırk yılda ortaya çıkarmaya girişmenin başlangıcı.. okumaktan ve bilgilenmekten ve anlamaktan bıkarak bir konu ya da işin uzmanı olmayı bırakmamdı.. günlük dilin düz yazısının bir konuyu hazır açık ve seçik Sehil yani ANLAŞILIR yapmanın insanı düşünmeye eğilimini azaltmaya ve aramaya şevkini kırmasıyla ona karşı çıkmamdı.. elbette bilimsel bilginin dili olan matematiğin işletilmesi ayrı bir konu.. cahil ve alim de olsa.. nankor ve bilge de olsa sonuçta o bir "insan"dır.

Unumayalım ki dünyayı bu gün okumuş insanlar yönetiyor ve kariyeri ve diploması ve uzmanlığı olmayan hiç kimseye iş ve yetki verilmiyor.. oysa durumumuzdan nerede ise hiç kimse memnun değil.. ama yazı diyor ki dünyayı cahiller idare ediyor.. tabii.. okumuşlar okumaktan ve bilgilenmekten dünyanın sorunları çözmek için vakit ayırmıyorlar ki ?

Ne demiştim yazının başında: her şeyin tersi kanıtlanabilir ve en azından ikna edilebilir.. umarım bu dediklerim bir gerçekten "cahil"in cehalete övgüsü olarak anlaşılmaz.. nitekim cahil olmasaydım ilme talib olmazdım.. temiz saysaydım gömleğimi yıkamazdım. Osmanziya

ALINTI

ki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki;

"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."

Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:

· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir.

· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...

Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.

Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.

Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:

“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.

‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.

Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..."

N'olur fazla mütevazi olmayın!...

"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...

Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".

Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:

“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”

Alıntı

 

Değerli bir arkadışımz dedi:

İmam Nursi?

https://www.facebook.com/groups/883988111644178/user/100007151358890/?__cft__%5b0%5d=AZXDKKh2WFUkOWX41eb-ozFHG4hjKn__8HIELAbWwXEOYkoiDwhYRQMSbDHy1ZF5Zb2h7lbIMNKFwEatEbyITY97LFjQY3ZZIJxZ9XBfJzAy7VW43BCT_48J7zj6PcKbjN9MpDdiDizDqnhfr_gqBe6lYvqqzLqw21FE9rYxLanz-02zRODjtlm4sck6F1pEzaM&__tn__=R%5d-R -

Dedim:

Küçük insanlar KİŞİLERLE.. vasat insanlar olaylarla.. büyük insanlar fikirlerle.. meşgul olur. Fakat bunların hepsinin bir AR (harf) olduğunu bilib.. AD (isim)lerle uğraşmak en yükseğidir.  https://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.yontembilim.com%2Fforum%2Fforum_posts.asp%3FTID%3D1781%26fbclid%3DIwAR0c3LolZjVoIQzxgd_ZX6ltuo4GQ33XAI2T0AAc_9ittY-VoRMvUP7iCTA&h=AT0Dxcbe4CflZg0vg9bbd0XFfRIyPjGafxu610n7gbLlUkamRcE0J717LY9v8s3zW7OV-va02AGeEipdtAq5YAXgzflVl95PYpgBXr7rCRPSeRDIHeUuWsPpFjwu8zM38DHa&__tn__=R%5d-R&c%5b0%5d=AT1u_SZZyo1OZl9LLlkXWW4x7qpJ-VIFV83X-tB63ZR9SdWaDgXgdTJNYTV2jeXQBeaZYLAz_qJMUWdVIkrH4jB_DmvmSLM_5pWwe10M_dQTKrUntSAq2pnRV24l6ZEU1IKj5AHpTBhWdtVREAkKBM6xB-aI9OkzNogLfLR1oTkv_DzrDe5TZ48m5esby6VhO-PcuFChHym2 -  

YONTEMBİLİM.COM

YöntemBilim Forumu: ATATURK ve BEDIUZZAMAN

https://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.yontembilim.com%2Fforum%2Fforum_posts.asp%3FTID%3D1781%26fbclid%3DIwAR379pqFFtHCY7gQlz2iQa_kvHuPBA1mWTQL-iJfTJAFN1fgWzpQ6sAQmHA&h=AT090-1RpgYZL9fP6KhDsXuY9fTT6U9lwZLc5OLvS_7lGRw7Jh2AbxdPA47LTuvA2dQ_6FL8hzFBdxUNqQfGozcCWo5L0d8HRkk8jq6u_znfDXtbI6oXYISi7gXiSK8YrB77C75eB0dG9RPUUhh_EboUonLNy6YSc9pP&__tn__=R%5d-R&c%5b0%5d=AT1u_SZZyo1OZl9LLlkXWW4x7qpJ-VIFV83X-tB63ZR9SdWaDgXgdTJNYTV2jeXQBeaZYLAz_qJMUWdVIkrH4jB_DmvmSLM_5pWwe10M_dQTKrUntSAq2pnRV24l6ZEU1IKj5AHpTBhWdtVREAkKBM6xB-aI9OkzNogLfLR1oTkv_DzrDe5TZ48m5esby6VhO-PcuFChHym2 - Değerli Arkadaşım dedi:

https://www.facebook.com/groups/883988111644178/user/100007151358890/?__cft__%5b0%5d=AZXDKKh2WFUkOWX41eb-ozFHG4hjKn__8HIELAbWwXEOYkoiDwhYRQMSbDHy1ZF5Zb2h7lbIMNKFwEatEbyITY97LFjQY3ZZIJxZ9XBfJzAy7VW43BCT_48J7zj6PcKbjN9MpDdiDizDqnhfr_gqBe6lYvqqzLqw21FE9rYxLanz-02zRODjtlm4sck6F1pEzaM&__tn__=R%5d-R - Kendisi  bana dedi ki :

https://www.facebook.com/groups/883988111644178/user/100007151358890/?__cft__%5b0%5d=AZXDKKh2WFUkOWX41eb-ozFHG4hjKn__8HIELAbWwXEOYkoiDwhYRQMSbDHy1ZF5Zb2h7lbIMNKFwEatEbyITY97LFjQY3ZZIJxZ9XBfJzAy7VW43BCT_48J7zj6PcKbjN9MpDdiDizDqnhfr_gqBe6lYvqqzLqw21FE9rYxLanz-02zRODjtlm4sck6F1pEzaM&__tn__=R%5d-R - Ona dedim ki:

Zorunda kalmak nesneler için bile koşul değilken kimselerde düşünmek temelsiz olur.. çağdaş bilim 1800'lerde nesnelerin zorunlu hareket ettiklerini düşünmüştü ancak 1900 larda izafiyete ve kuantum kuramları zaruret ve zorunluluk kavramları bıraktı.. ancak insanda böyle bir hiss var.. günlük DİLİN mantığı içerisinde böyle düşünülebilir.. ancak BİLİMSEL bilginin matematiği en genel yasaların determine ve belirlilik değil.. belirsizlik ve istatistik olduğun gösteriyor.. zaten çağımızda da giderek emek ve eşitlik ideolojilerine karşılık özgürlük düşünceleri başat olma yolunda... eline, diline ve beline bağlı olmak güzel bir buyruk.. ancak bu güzellik buyruk kendimize dönük olursa.. başkasına yönelik olursa iyiliği kalmıyor. Kendine dönük ahlakın iyiliği ile başkasına dönük hikmetin güzelliğini bir yerde toplamak gerekiyor ki bu kültür yazılımımızın yapılanmasına bağlıdır, diye düşünüyorum.

Değerli Arkadaşım bana dedi ki:

https://www.facebook.com/groups/883988111644178/user/100007151358890/?__cft__%5b0%5d=AZXDKKh2WFUkOWX41eb-ozFHG4hjKn__8HIELAbWwXEOYkoiDwhYRQMSbDHy1ZF5Zb2h7lbIMNKFwEatEbyITY97LFjQY3ZZIJxZ9XBfJzAy7VW43BCT_48J7zj6PcKbjN9MpDdiDizDqnhfr_gqBe6lYvqqzLqw21FE9rYxLanz-02zRODjtlm4sck6F1pEzaM&__tn__=R%5d-R - Ona dedim

 Değerli Arkadaşım, paylaşımı yaptığım yazıda SÖZ konusu olan İmamı Nursi ya da ismini saydığınız KİŞİ'ler değil.. sadece bir SAV.. bir tez.. bir fikir.. tez, zamanın testinden geçerek bir düşünce ve görüş olmaktan çıkarak kullanılan bir bilgi yararlanılan bir değer haline gelir. Yazı okuduysanız orada kişilere övgüler ve yergilerin söz konusu olamadığını da anlarsınız. Ancak insanların GERÇEK paradigması.. herkes tarafından ortaklaşa kabul edilen bir nesne veya kimse ya da bir iş veya eylemdir. Hakikat böyle kabul edilince onun olguya ya da mantığa aykırı bir yani gösterilince gerçek olmaktan çıkıyor gibi sanılacaktır. Oysa şimdiye kadar böyle herkes tarafından kabul edilen realiteye saptanamamıştır.

Sadece bildiğimiz görüşlerimizin yönlerini ve düşüncelerimizin yanları değiştire düzelte.. araştıra geliştire biraz daha sağlam ve sağlıklı bilgi ve değerlere erişebiliyoruz. Bunun en somut örneği evren ve insan hakkındaki bilgilerimizdir.. Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde insanlar dünyayı akdenizin çevresinde ibaret biliyorlardı ve tıbb dahi beyni kanının soğutulmasına yarayan bir filtre olarak biliyordu. Bilginin izafi ve itibari ve tekamüle açık yanı olduğunu yansıtan aynı ise "fil" benzetmesidir.. farz edelim ama insanlar fil hakkında araştırma yapıyorlar ve ilk yüzyılda kalın bacaklarını saptıyorlar. Diyorlar ki fil dört büyük sutuna dayanıyor. Daha sonraki yüz yıl filin hortumuna erişiyorlar . Diyorlar ki meğer fil kalın sutunlar değil sadece bir boru imiş.. bir yüzyıl daha geçiyorlar filin kuyruğuna erişiyorlar Diyorlar ki fil daha ince bir boru imiş.

Dikkat ederseniz GERÇEKLİK hakkında bilgimiz sürekli değişmekte ve gelişmekte.. fizikçiler önce dünyanın hava ve su ve toprak ve ateş unsurlarında yapılan bir SARAY olduğunu düşündüler.. fakat daha sonra bilgilerimiz biriktikçe, gözlem ve saptama ve hesaplama araçlarımız geliştikçe.. düşüncelerimiz birleştikçe.. dünyanın dört kuvvet ve dört parçayla tanımlanan bir atomlar dünyası olarak ördük.. bir süre sonra bu kuvvetler ve parçalar kayboldu ortaya dalgalar çıktı.. ancak hala dört unsur.. kuvvet.. parça.. kavramlarını yerlerini koruyor ve birde bunların üstünü dalgalar eklendi.. sonuçta hala araştırma bitmiş değil.. sicim kuramı ile Newton ve Enistein ile sallanan mekan ve zaman sicim kuramı ile iyice sarsılmaya aşladı.. bu sallamna ve sarsılmayı.. evren matematik temelli Evren bilimlerinden (FKB) mantık temelleri insan bilimlerine (PSL) taşıyalım yine aynı manzarayı buluruz.

Bu durum bize şunu öğretti.. madem öğrendiğimiz bilgilerimiz böyle değişiyor.. öyleyse bize gereken öğrenme değil.. öğrenmeyi öğrenmedir.. aksi takdirde HARİCİ DEĞİŞMEZ BİR GERÇEK VARMIŞ GİBİ öğrendiklerimizi ve bildiklerimizi sonuna kadar savunur.. görüşlerimizi ve düşüncelerimizi sapına kadar kesin kes kanıtlayabiliriz.. o zaman bu bilgi olmaktan çıkar.. hatta bunu kuşkusuz inanabiliriz.. o zamanda inanç olmaktan çıkar.. ÇÜNKÜ "bilgi" kesin olmayan inanç.. "inanç" kuşkulu olan bir bilgidir. İşte yeni KÜLTÜR bu..

Bunun içindir ki İmamı Nursî; "Hayatımızın bekası imanın ve sıdkın devamiyledir.. aklın nuru fününü medeniyedir.. kalbin ziyası ulumu diniyedir.. hakikat ikisinin imtizacıyle tezahür eder. İftirak ettikleri vakit birinci hile ve şüphe.. değerinden taassup tevellüd eder. Talebenin himmeti bu iki kanat ile pervaz eder." demiştir..

 



Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 17-Temmuz-2022 Saat 12:33
YENİ DÜNYA DÜZENİ

15 Temmuz 2022

 

Dunyanın hikayesi

Dinin hakikatı

 

Hakikati hikaye etmek kolay olmadıği gibi

Hikayenin hakikatini fehm.. fıkh ve fikretmek zordur. Buna rağmen biz yine de YBA ile fark etmeye ve kadr etmeye çalıştık.

 

Din (dyn) ile dunyanin (dny) arasinda DIL (dyl) bulunur. Dil dunyayi belirler.. dini tanımlar. Bu tanimlanan din ile belirlenen dunya.. önce bir millet ve KÜLTUR oluşturur.. bu kültürden de  ortaya bir medine ve UYGARLIK çıkar.

 

Böylece boyutlara bindirilen dunya.. dunyaya upload edilen dil.. dile download edilen din.. bir birinden koparilamaz bir küll.. biri digerinden ayrılamaz bir cemm.. eder. Lakin insanlar onu indirilmiş din.. uydurulmuş din.. eski din.. yeni din.. semavi din.. beşeri din.. ilahı din..şeytani din.. gibi ayırım ve bölümlemelere tabi tutarlar ki elbette bu DÜŞUNCELERIN bir gerekçesi "var"dır.. bir kaniti olur.. bir dayanağı bulunur.

 

İşte asıl soruda bu var sayilan ya da yok sanilan düşuncelerdir.

 

Biz ve biz altindaki "ben" YBA ile bu tabloda örülduğu.. goruldugü.. gostergelendiği ve gorungulendigi gibi hepsini ALAKA'dan çıkardik. Lakin kırk yıldir.. YBA i öğrenmeye ve kullanmaya ve yararlanmaya bir kişi bile bulamadik.. bulamadık diye de yakınıp duruyoruz.

 

Şimdi söyleyin bakalim.. bir kisinin DÜŞ ve DİL'ini herkese öğretmeye kalkan ben mi deliyim.. yoksa hakikatla hikayenin farkıni aramaya çalışmayan ve bunun kısa yolu olan YBA den uzak duran  siz mi akılli siniz ?

 

Buyrun.. burdan yakın!

 

Ister yakının ister yakınmayın.. insanlar ikiye ayrilirlar; sorundan yakınanlar ve çözümü yuklenenler. Sorundan yakınmaktan vazgecemeyenlerin varacağı yer.. bunalimdan bağırmaktir. Sorunu yüklenenlerin.. yollarinda hakikata mutemessik hakka salik ve sabit ve daim olurlarsa.. kalkacağı durak.. beliti bulmaktir.

 

Biz YBA ile BELIT'i bulduk ve BİRLEŞEN YOLLAR başligi ile web sayfamizda açıkladik.. YÖNTEM BILIMSEL ANALIZ YBA Mustafa BUGUCAM adıyle AMAZON'da yayımladik.

 

Bilgi.. saygı.. sevgı ve sağlıcakla kalınız.

 

[ OFZO ] 15.07.2022 Ercış VAN

 

İşte biz kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.

En'am Süresi/129 ayeti

 

diyer yorumlamış bir arkadaş.. dedim ki:

Parti siyaset ve cemaat ibadet ile ugraşiyor sanmıştik sonra görduk ki parti ticaret ve cemaat siyaset yapıyormuş.. elbette siyaset ve ticaret ilim ve ibadettle beslenir.. ilim ve ibadet ise ticaret ve siyasetle desteklenir. Ancak bu işler ciddiyet ve samimiyetle sağlanır.. halisiyet ve safiyetle gerçekleştirilir. Bunlarda kolay işler degildir. Ozelikle cemaat bilimi birakip ibadeti siyasete alet edince.. parti hukuku birakip ticarete girince.. bu yuzden ekonomi ve politika.. bilim ve hukukla koordine ve kontrol edilmeyince bu gunku duruma düştük.

 

Böylece.. kapitalist ve masonlarin ipligi pazara çıktigi.. sosyalist ve marksistleri ipligi pazarda satilmadigi gibi kulturel ve siyasal islamcilarinin da bu sorunlari çözemeyecegi belli oldu.. zaten dunyanin efendileri bu üçunun militer ve askeri gucunu tepe tepe kullaniyor.

 

çözüm: ideoloji haline getirilen dinlere.. din haline getirilen felsefeleri.. prim vermemektir. Dil ve din ile emek ve ozgurluk gibi ortak insani degerleri partilere paravana ve alet etmemek.. ideolojilere paratoner ve bayrak yapmamaktir.

 

Çalış.. üret ve başar dinini.. eşyayi iktsatla kullan eşhası adaletle çaliştir felsefesi yayginlaştirmaktir. Kuresel efendileri tanimak.. acele eden deccali anlamak ve içimizde besledigimiz  fasık nefsi müslim etmek ve buyuttugümüz fasid  şeytani salih yapmaktir.[ofzo]

 

CADULLAH

 

 

CAD NEDEN MÜSLÜMAN OLDU

Yahudi çocuğun olan Cad, bakkaldan çikolata aşırmaya başladı.

Dükkan sahibi İbrahim Amca bir Türk. Fransa’da yaşar ve mütevazı bir bakkal dükkânı var, daha doğrusu küçük bir market.

Ondan alışveriş yapan bir sürü site sakini var dükkânının çevresinde. Her milletten, her dinden, her renk ve ırktan pek çok insanlar… Bu evlerden biri de bir Yahudi aileye aittir. Hâdisenin kahramanı 7 yaşındaki Cad, bu Yahudi ailenin çocuğu. Cad, her gün gelir ve İbrahim Amca’dan alışveriş yapar. Her gelişinde de ona çaktırmadan bir çikolatayı cebine indiriverir.

Bu aylarca böyle devam eder. Bir gün yine gelir, alışveriş yapar. Ama her zaman yaptığı gibi çikolata çalmayı unutur ve dükkandan çıkar… İbrahim Amca, arkasından seslenir şefkatle:

“Cad, bugün çikolatanı almadın?” Ve uzatır ona her zaman Cad’ın aldığı çikolatayı… Şaşırır çocuk ve “Biliyor muydun?” der hayretle.

İbrahim Amca başını okşar Cad’ın ve:

“Sakın bir daha çalma Cad, hırsızlık büyük bir suçtur. Başkasının hakkına tecavüzdür! Söz ver bana, bir daha kimseden çalmayacağına böyle. Buraya geldiğinde yine al çikolatanı ama benden hediye olarak.” der şefkatle… Bundan sonra Cad ile arkadaş hatta dost olurlar. İbrahim Amca 50 yaşında, Cad ise 7 yaşında bir çocuktur. Aradan yıllar geçer. İbrahim Amca bu Yahudi çocuğa hem arkadaş hem baba gibi davranır. Ne zaman Cad’ın bir sıkıntısı olsa, doğru İbrahim Amca’sına koşar Cad. Onun şefkatli sinesine sığınır. Ailesiyle, arkadaşlarıyla vb. tüm meselelerini anlatır bu dostuna ve nasihatlerini, çözümlerini hayranlıkla dinler ve tatbik eder. Ne zaman bir sıkıntıyla karşılaşsa İbrahim Amca’sına koşar Cad. İbrahim Amcası çekmecesinden bir kitap çıkarır ve Cad’a vererek:

“Hadi aç bir yeri.” der, sonra Cad’ın açtığı yüzdeki iki sayfayı okur, Cad’a anlatır ve meselesini böylece çözümlerler birlikte. Hayrettir ki her defasında da teşhis ve çözümler doğrudur! Dükkandan sıkıntıları bitmiş olarak ayrılır hep. Böylelikle tam 17 yıl geçer; Cad 24 yaşında koca bir genç delikanlı, İbrahim Amca da ötelere yürüyen bir fani… Ama dostlukları hep bu minval üzere devam etmiştir.

Bir gün emr-i Hakk vâki olur ve İbrahim Amca, Hakkın rahmetine kavuşur. Ölmeden önce çocuklarına bir vasiyeti vardır İbrahim Amca’nın:

“İçerideki kendisine ait küçük sandık, hediye olarak bu Yahudi gence verilecektir.”

Cad, bu en büyük dostunun ölümüyle yıkılır… Çok ağlar, çok yanar. Artık elinden tutan, meselelerine çözümler bulan, sırdaşı dert ortağı yoktur.

Vasiyet üzerine sandık Cad’a ulaştırılır ama ilk anların hüznüyle açmak istemez sandığı. Neden sonra yine büyük bir mesele ile baş başa kalır. Cad ve içinden çıkamadığı, çok daraldığı bir vakit aklına İbrahim Amcası ve sandık gelir. Koşar açar sandığı. Bir de bakar ki sandıktan, İbrahim Amca’sının eline verip açtırdığı ve okuduğu, böylelikle problemlerini her seferinde çözümlediği o kitap çıkar. Kitabı anlamaz çünkü Arapçadır. Koşar, okutmak için Tunuslu arkadaşına gider. Her zamanki gibi iki sayfa okumasını ve açıklamasını ister ondan. Mesele yine halledilmiştir o kitap sayesinde…

Merak eder Cad, sorar:

“Bu kitap nedir?”

Tercüme eden Tunuslu:

“Bu Kur’an-ı Kerim, Müslümanların kitabı.”

Cad şaşırır, şoktadır! Hiç tereddüt etmeden sorar:

“Müslüman olmak için ne yapmalıyım?”

Tunuslu gerekeni söyler ve Cad Müslüman olur. Cadullah Kur’anî adını alır ve öyle ilerler, öyle kendini yetiştirir ki bu yolda, sadece Avrupa’da yaklaşık 6000 Hıristiyan ve Yahudi’nin Müslüman olmasına vesile olur… Her geçen gün artar, hidayetine vesile oldukları...

Bu eski Kitab’ı karıştırırken arkasında bir harita çıkar önüne. Orada, İbrahim Amca’nın not ettiği şu ayet vardır:

“Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davette bulun!”

Bunun bir işaret olduğunu düşünerek Afrika’ya gider davetçi olarak. Önce Kenya’ya, sonra Güney Sudan’a oradan Uganda’ya ve komşu ülkelere. 30 yıla yakın dolaşır oralarda. Afrika’nın sıkıntıları bitmez. Allah’ın izniyle ve onun davetiyle İslam’a girenlerin sayısı milyonlara ulaşır. Ama o Afrika’da hastalanır ve 54 yaşında 2003 yılında Allah’a davet yolunda vefat eder.

Cad’ın annesi koyu bir Yahudi ve üniversitede hocadır. O da 2005’te Müslüman olur. Yani oğlunun ölümünden 2 yıl sonra, 70 yaşında… Oğlunu Yahudiliğe döndürmek ve ikna etmek için 30 yıl uğraşmış, bütün tecrübesini bilgisini ve gücünü kullanmış ama muvaffak olamamıştır. İşte budur hakiki din…

Neden Cad Müslüman oldu? Annesi diyor ki:

“İbrahim Amca 17 yıl boyunca bir kere bile bana “Yahudi” ya da “kâfir” demedi hatta İslam’a gir bile demedi ama bir çocuğun kalbinin nasıl Kur’an’a bağlanacağını iyi bildi.”

Bir Arap kanalında Kur’an’ı, ona sarılmayı, Kur’an’la amel etmenin lüzumunu anlatan Mısırlı Tebliğci Dr. Saffet Hicazî, konuşmasının sonunu onun kıssasına ayırmıştı. Gözyaşlarıyla İbrahim Amca’yı anlattı. Hele zerafetle, hiç örselemeden yetiştirdiği fidanının, dünyanın dört bir köşesinde, âb-ı hayat dağıtması hiç olacak şey miydi İbrahim Amca’nın?

Dr. Saffet Hicazî, bizzat tanışır Cadullah’la ve hikâyesini ondan dinler. Elinden hiç bırakmadığı hayli yıpranmış Kur’an’ı sorduğunda Cadullah;

"Ammu İbrahim’in (İbrahim Amca) Kur’an’ı işte bu.” der. Yanında gezdirmektedir hep.

Londra’da, Darfur’a destek ve oradaki Müslümanların meseleleriyle alâkalı bir toplantı sırasında Hıristiyanlaştırılmak istenen Zulu kabilesinin reisiyle karşılaşan Dr. Saffet Hicazî kabile reisine:

“Sen, Cadullah Kur’anî’yi tanıyor musun?” diye sorunca adam çok şaşırır ve heyecanla:

“Evet’’ der doktor, ‘‘Onunla İsviçre’de karşılaşmıştım.”

Bunu söyleyince Saffet Bey, Zulu kabilesinin reisi onun ellerine sarılır, elini yüzünü öper gözyaşları içinde…

Dr. Saffet Hicazî:

“Sen de onun tesiriyle mi İslam’a girdin?” der. O da:

“Ben onun sayesinde Müslüman olan birinin yardımıyla Müslüman oldum.” der ve sonra da Dr. Saffet Bey’i kastederek:

“Madem bu eller onun elini tuttu, madem bu gözler onu gördü, ben sanki onu öpüyorum.”

Allah, Cadullah Kur’ani ve İbrahim Amca’ya rahmet eylesin!

 

 

Alpaslan Arslan  paylaşımı

 

Teşekkur ederim.. bir kere bile "kafir" demeyen IBRAHIM'ler yahudiler.. hristiyanlar ve muslumanlar icinde de bulunurlar.. onlara Museviler.. İseviler ve Muhammediler denir.

 

Onlar insanliklarini unutmaz halifei arz olarak eşyayı iktisadla kullanir ve eşhasi adaletle çaliştirirlar ayni zamanda BÖYLE iyilik ve hikmetle çözüm sunar.. BÖYLE güzellik ve fazilet sergilerler.

 

Onlar sayesinde dil bilim ve hikmete.. din hukuk ve ahlaka intikal etmiştir.

 

Onlar Cad gibi ciddî ve Saffet gibi samimidirler.

 

Rabbimiz onlardan razi olsun.Amin.

Ciddiyetimizi halisiyete.. samimiyetimizi safiyete çıkararak sizi ve bizi halas olanlarda eylesin. Amin.

[ OFZO ] 16.07.2022

 

 

 

PARTİ VE CEMAAT

 

İşte biz kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.

En'am Süresi/129 ayeti

 

Diye yorumlamış bir arakadaş, dedim ki:

 

Parti siyaset ve cemaat ibadet ile ugraşiyor sanmıştik sonra görduk ki parti ticaret ve cemaat siyaset yapıyormuş.. elbette siyaset ve ticaret ilim ve ibadettle beslenir.. ilim ve ibadet ise ticaret ve siyasetle desteklenir. Ancak bu işler ciddiyet ve samimiyetle sağlanır.. halisiyet ve safiyetle gerçekleştirilir. Bunlarda kolay işler degildir. Ozelikle cemaat bilimi birakip ibadeti siyasete alet edince.. parti hukuku birakip ticarete girince.. bu yuzden ekonomi ve politika.. bilim ve hukukla koordine ve kontrol edilmeyince bu gunku duruma düştük.

 

Böylece.. kapitalist ve masonlarin ipligi pazara çıktigi.. sosyalist ve marksistleri ipligi pazarda satilmadigi gibi kulturel ve siyasal islamcilarinin da bu sorunlari çözemeyecegi belli oldu.. zaten dunyanin efendileri bu üçunun militer ve askeri gucunu tepe tepe kullaniyor.

 

çözüm: ideoloji haline getirilen dinlere.. din haline getirilen felsefeleri.. prim vermemektir. Dil ve din ile emek ve ozgurluk gibi ortak insani degerleri partilere paravana ve alet etmemek.. ideolojilere paratoner ve bayrak yapmamaktir.

 

Çalış.. üret ve başar dinini.. eşyayi iktsatla kullan eşhası adaletle çaliştir felsefesi yayginlaştirmaktir. Kuresel efendileri tanimak.. acele eden deccali anlamak ve içimizde besledigimiz  fasık nefsi müslim etmek ve buyuttugümüz fasid  şeytani salih yapmaktir.[ofzo]

 

Maruf ÖZGÜDÜCÜ yorumu

Bizi bilmediğiniz, 80’lerin sonlarından itibaren bu hain FETÖ ekibiyle üniversiteler ve camilerde hatta Anadolu’nun her yerinde, doğuda, güneydoğuda, iç Anadolu’da nasıl mücadele ettiğimizi, bunların emniyetteki ve akademideki uzantıları üzerinden yaptıkları zulümler, baskınlar, baskınlarla ne bedeller ödendiğini bilmediğiniz için bu paylaşımı yaptığınızı düşünüyorum.

Bunların akbaba gibi çöktüklerin Ak Partinin ilk yıllarında yetişmiş eleman olmadığı veya doğrudan bunların mankurtları yetişmiş insan kaynağı olarak alternatifsiz sunulduğu için çok hatalar yapıldı ve bu hatalar en üst ağızdan özür dilemek suretiyle itiraf edildi. Ama insan kaynağını sunanlar veya sunulan insan kaynağını kontrol ederek onay vermekle görevli kurumlar veya birimler zaten bunlar tarafından Ak Parti iktidarından çok ama çok önce bunların bağlı olduğu ve kurucusu olduğu NATO-Gladyo örgütü tarafından zaten ele geçirilmişti. Oyunu bozan Ak Parti kapatma davasının neticesi sonrasında 2008-2009’da hiç kimsenin beklemediği MİT Müsteşarı ataması yani Hakan Fidan’ın göreve getirilmesi oldu. Bu sayede hükümet ilk kez gerek atamalarında, gerek süre gelen Ergenekon ve Balyoz davalarında bağımsız bilgi alabileceği bir kuruma devlet olarak sahip oldu. Ve herşey o atamadan sonra değişmeye yani fetö ve gladyonun kontrolü kaybetmeye başladığı ve 2011 Şubat ayında MİT müsteşarının emniyetteki fetöcü ekip tarafından tutuklanarak sorgulanmak istendiği çatışma sürecine kadar getirdi. İşte kopuş ve tam bağımsız bir devlete yürüyüş İÇİN kılıçların çekilmesi o tarihten sonra başladı.

Lütfen bu ülke için, bu vatan, bu millet için önce doğru bilgilenme, sonra en doğru tahlil, sonra da dost ve düşman kavramları üzerinden dünü, bugünü ve yarını okumaya çalışalım.

 

KÜRESELCİLİK

 

Dediğiniz gibi Donanım belli.. yazılım değil. Donanım belli meclis.. mahkeme.. kabine.. bunlarla ÜLKENİN alt yapısı.. yolları.. şehirle yapılandırılıp donatılıyor. Buna medeniyetin imar, emaret.. umran ve bayındırlık tarafı deniliyor. Bir de medeniyetin hars ve ekin ve kültür tarafı bulunuyor.. bu da ULUS yanına tekabül eder. Devletin bu ülke ve ulus yanını donanım ve yazılım olarak ifade ettim.

 

Bilgisayarda bu hard ve soft tarafı bulunur ancak makine ve insan iletişiminde bu "yazılım ve donanım ile makine ve insan" dörtlüsünün inter-aktif etkileşimini kullanacak BİRİSİ gerekir. O birisine DEVLET yapılanmasında "siyasal iktidar" adı verilir. Buna hukuk dilinde de TÜZEL KİŞİ denir. Ülke, ulus ve siyasal iktidar karşımıza diri ve canlı bir "devlet" çıkarır.

 

Sizin sorunuz olan kültür (hars) ya da yazılım (software) denilen nesnenin ne olduğudur.. takdir edersiniz ki bu sorunun yanıtı KÜLTÜR.. yalın bir kavram ve basit bir konu değil.. doğunun ve batının kesistiği bu ülkede.. geçmiş ve geleceğin kavşaklaktığı bu ulusta.. kavimlerin ve milletlerin köprüsü olan bu ANADOLU'da.. birbirini üstüne binen kültürlerin ortaya koyduğu manzarayı size betimlemem kolay değildir. Yalnız şunu söyleyebilirim kesinlikle.. kesin kes değil elbette.. kesine yakın bir şekilde…

 

Olmazsa olmaz bileşenleri dil ve din olan “kültür” çağlar boyunca çeşitli milletlerin ve devletlerin ve imparatorlukların imbiklerin geçerek bu neredeyse KÜRESEL bir MANZARA arz ediyor.. gençliğimde.. bundan elli yıl önce..  bir küreselciler ve ulusalcılar tartışması bulunuyordu.. şimdi bu kalmadı.. sorun YENİ DÜNYA DÜZENİ.. nasıl kurulacak. Dünyanın küresel kültüründe bu tartışılıyor.. ülkemizin medyasında bu “gündem”den başka konular tartışılıyor.

 

İşte bu tartışma ve eleştirme.. değiştirme ve düzeltme.. düşünmemizde yenilik istiyor.. bilimsel paradigmaların ve dinsel doğmaların farkındalığı kimseleri bekliyor.. teknolojinin insanı giderek doğaya yabancılaştırmasını sorun edecek.. yeşil, mavi ve kızıl  ideolojilerin insanı insandan uzaklaştırmasını problem görecek.. harıl harıl üstümüze gelen yapay zekaya karşı insanın nasıl bir politika izleyeceğini dert edinecek.. bütün bunlarla beraber kişisel gelişimiyle birlikte kendisinin  akıbetini unutmayacak sağlam ve sağlıklı bir bireyselliği sahip kimselerin.. bu çok yönlü ve yanlı konuların tartışabileceği  ORTAK bir “platform” kurulmasıdır.

 

Böyle bir YAZILI olabilir mi ? Derim ki olabilir.. bunun kanıtını da isteyene ve dinleyene anlatabilir.. düşünene ve anlayana yansıtabilir ve anlatabilirim.  Ancak çoğu kimsenin buna ilgisi, zamanı, çabası ve sabrı olmuyor.

[OFZO] 14.07.2022

DİL

isimlerle başlar yerlilik yabancılik.. gurultuyu sese..goruntuyi süse çeviren dille yadsima kalkar.. okudugun ve anladigin söz dizim ile yansıma başlar.. aks edenin ne kadarinin senin olup olmadigi eşyaya ülfetine ve eşhasa ünsiyetine bağlıdir.. hele filiz vermiş bir bitki gibi canlı ise sözcukler.. minicik ve tosuncuk kuzu gibi ise sevimli tumceler.. önce hitabiyat sonra edebiyat yaparsin kendi lisaninda ve insaninda.. sonra diger lisanlar ve insanlar gelir.. ancak onlarda.. kendi başina anlami olan kök sesler yani isim'ler ( ad'lar) ve kendi başina anlami olmamakla beraber anlatim yapmaya yarayan eksesler yani harf'ler ( ar'lar) olarak degerlidir.. senin için önemi olmasa da.. saygilarimla.. saglicakla kaliniz.

 

ÜRESELCİLİK

 

Dediğiniz gibi Donanım belli.. yazılım değil. Donanım belli meclis.. mahkeme.. kabine.. bunlarla ÜLKENİN alt yapısı.. yolları.. şehirle yapılandırılıp donatılıyor. Buna medeniyetin imar, emaret.. umran ve bayındırlık tarafı deniliyor. Bir de medeniyetin hars ve ekin ve kültür tarafı bulunuyor.. bu da ULUS yanına tekabül eder. Devletin bu ülke ve ulus yanını donanım ve yazılım olarak ifade ettim.

 

Bilgisayarda bu hard ve soft tarafı bulunur ancak makine ve insan iletişiminde bu "yazılım ve donanım ile makine ve insan" dörtlüsünün inter-aktif etkileşimini kullanacak BİRİSİ gerekir. O birisine DEVLET yapılanmasında "siyasal iktidar" adı verilir. Buna hukuk dilinde de TÜZEL KİŞİ denir. Ülke, ulus ve siyasal iktidar karşımıza diri ve canlı bir "devlet" çıkarır.

 

Sizin sorunuz olan kültür (hars) ya da yazılım (software) denilen nesnenin ne olduğudur.. takdir edersiniz ki bu sorunun yanıtı KÜLTÜR.. yalın bir kavram ve basit bir konu değil.. doğunun ve batının kesistiği bu ülkede.. geçmiş ve geleceğin kavşaklaktığı bu ulusta.. kavimlerin ve milletlerin köprüsü olan bu ANADOLU'da.. birbirini üstüne binen kültürlerin ortaya koyduğu manzarayı size betimlemem kolay değildir. Yalnız şunu söyleyebilirim kesinlikle.. kesin kes değil elbette.. kesine yakın bir şekilde…

 

Olmazsa olmaz bileşenleri dil ve din olan “kültür” çağlar boyunca çeşitli milletlerin ve devletlerin ve imparatorlukların imbiklerin geçerek bu neredeyse KÜRESEL bir MANZARA arz ediyor.. gençliğimde.. bundan elli yıl önce..  bir küreselciler ve ulusalcılar tartışması bulunuyordu.. şimdi bu kalmadı.. sorun YENİ DÜNYA DÜZENİ.. nasıl kurulacak. Dünyanın küresel kültüründe bu tartışılıyor.. ülkemizin medyasında bu “gündem”den başka konular tartışılıyor.

 

İşte bu tartışma ve eleştirme.. değiştirme ve düzeltme.. düşünmemizde yenilik istiyor.. bilimsel paradigmaların ve dinsel doğmaların farkındalığı kimseleri bekliyor.. teknolojinin insanı giderek doğaya yabancılaştırmasını sorun edecek.. yeşil, mavi ve kızıl  ideolojilerin insanı insandan uzaklaştırmasını problem görecek.. harıl harıl üstümüze gelen yapay zekaya karşı insanın nasıl bir politika izleyeceğini dert edinecek.. bütün bunlarla beraber kişisel gelişimiyle birlikte kendisinin  akıbetini unutmayacak sağlam ve sağlıklı bir bireyselliği sahip kimselerin.. bu çok yönlü ve yanlı konuların tartışabileceği  ORTAK bir “platform” kurulmasıdır.

 

Böyle bir YAZILI olabilir mi ? Derim ki olabilir.. bunun kanıtını da isteyene ve dinleyene anlatabilir.. düşünene ve anlayana yansıtabilir ve anlatabilirim.  Ancak çoğu kimsenin buna ilgisi, zamanı, çabası ve sabrı olmuyor.

[OFZO] 14.07.2022 

SOL GÖRÜ

Değerli Arkadaşım, paylaşımı yaptığım yazıda SÖZ konusu olan İmamı Nursi ya da ismini saydığınız KİŞİ'ler değil.. sadece bir SAV.. bir tez.. bir fikir.. tez, zamanın testinden geçerek bir düşünce ve görüş olmaktan çıkarak kullanılan bir bilgi yararlanılan bir değer haline gelir. Yazı okuduysanız orada kişilere övgüler ve yergilerin söz konusu olamadığını da anlarsınız. Ancak insanların GERÇEK paradigması.. herkes tarafından ortaklaşa kabul edilen bir nesne veya kimse ya da bir iş veya eylemdir. Hakikat böyle kabul edilince onun olguya ya da mantığa aykırı bir yani gösterilince gerçek olmaktan çıkıyor gibi sanılacaktır. Oysa şimdiye kadar böyle herkes tarafından kabul edilen realiteye saptanamamıştır.

 

Sadece bildiğimiz görüşlerimizin yönlerini ve düşüncelerimizin yanları değiştire düzelte.. araştıra geliştire biraz daha sağlam ve sağlıklı bilgi ve değerlere erişebiliyoruz. Bunun en somut örneği evren ve insan hakkındaki bilgilerimizdir.. Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde insanlar dünyayı akdenizin çevresinde ibaret biliyorlardı ve tıbb dahi beyni kanının soğutulmasına yarayan bir filtre olarak biliyordu. Bilginin izafi ve itibari ve tekamüle açık yanı olduğunu yansıtan aynı ise "fil" benzetmesidir.. farz edelim ama insanlar fil hakkında araştırma yapıyorlar ve ilk yüzyılda kalın bacaklarını saptıyorlar. Diyorlar ki fil dört büyük sutuna dayanıyor. Daha sonraki yüz yıl filin hortumuna erişiyorlar . Diyorlar ki meğer fil kalın sutunlar değil sadece bir boru imiş.. bir yüzyıl daha geçiyorlar filin kuyruğuna erişiyorlar Diyorlar ki fil daha ince bir boru imiş.

 

Dikkat ederseniz GERÇEKLİK hakkında bilgimiz sürekli değişmekte ve gelişmekte.. fizikçiler önce dünyanın hava ve su ve toprak ve ateş unsurlarında yapılan bir SARAY olduğunu düşündüler.. fakat daha sonra bilgilerimiz biriktikçe, gözlem ve saptama ve hesaplama araçlarımız geliştikçe.. düşüncelerimiz birleştikçe.. dünyanın dört kuvvet ve dört parçayla tanımlanan bir atomlar dünyası olarak ördük.. bir süre sonra bu kuvvetler ve parçalar kayboldu ortaya dalgalar çıktı.. ancak hala dört unsur.. kuvvet.. parça.. kavramlarını yerlerini koruyor ve birde bunların üstünü dalgalar eklendi.. sonuçta hala araştırma bitmiş değil.. sicim kuramı ile Newton ve Enistein ile sallanan mekan ve zaman sicim kuramı ile iyice sarsılmaya aşladı.. bu sallamna ve sarsılmayı.. evren matematik temelli Evren bilimlerinden (FKB)  mantık temelleri insan bilimlerine (PSL)  taşıyalım yine aynı manzarayı buluruz.

 

Bu durum bize şunu öğretti.. madem öğrendiğimiz bilgilerimiz böyle değişiyor.. öyleyse bize gereken öğrenme değil.. öğrenmeyi öğrenmedir.. aksi takdirde HARİCİ DEĞİŞMEZ BİR GERÇEK VARMIŞ GİBİ öğrendiklerimizi ve bildiklerimizi sonuna kadar savunur.. görüşlerimizi ve düşüncelerimizi sapına kadar kesin kes kanıtlayabiliriz.. o zaman bu bilgi olmaktan çıkar.. hatta bunu kuşkusuz inanabiliriz.. o zamanda inanç olmaktan çıkar.. ÇÜNKÜ "bilgi" kesin olmayan inanç.. "inanç" kuşkulu olan bir bilgidir. İşte yeni KÜLTÜR bu..

 

Bunun içindir ki İmamı Nursî; "Hayatımızın bekası imanın ve sıdkın devamiyledir.. aklın nuru fününü medeniyedir.. kalbin ziyası ulumu diniyedir.. hakikat ikisinin imtizacıyle tezahür eder. İftirak ettikleri vakit birinci hile ve şüphe.. değerinden taassup tevellüd eder. Talebenin himmeti bu iki kanat ile pervaz eder." demiştir..

 

Aslında insanda DÜZGÜNLÜK namı diğer MÜKEMMELLİK hissi bulunuyor.. bu nedenle KUSURUNU düzeltme yolunda kendinde bir çaba bulunmuyor.. yetkinlik ve yetersizlik.. YET kökünden çıkıyor.. dikkat ederseniz.. bunu zaman zaman şuur altında biliyordum.. ancak bu gün şuurumun üstüne çıktı.. kusur ve kemal.. yetersizlik ve yetkinlik.. bir madalyonun iki yüzü gibi olabilir.. belki de bu yüzden terakkinin son sınırına çıkan ÇIKAN küt.. sukut edebiliyor.. belki de yine bu yüzden tedenninin son sınırına İNEN insan hop diye suud edebiliyor.. HASILI kemal ve kusur.. terakki ve tedenni.. sukut ve suud.. böyle çok yönlü ve yanlı konularının düzgünlüğünün ve yamukluğunun günlük dilin düz yazısıyla.. BAŞKASINI kendimizi TEMİZE çıkarma suretiyle çözülmeyeceği ortadadır.. yukarıda üç çifte iki çift daha ekledik.. temiz ve kirli.. düzgün ve yamuk.. kendimiz ve başkası.. görüyorsunuz hep sözcüklerle uğraşıyoruz.. ortaya bir iş koymuyoruz.. diye düşünüyorum. Saygılarımla.

 

YBA REKLAMI

 

O zaman zihin nasıl DÜZELTİLİR ? Alan Watts "Net bir şekilde görebilmek için gözlerin DÜZELTİLMESİ gerekiyorsa anlamak için zihnin de düzeltilmesi gerekir." demişse sanırım bu düzeltme konusunda gerek çalışmaları yapmış, yazmış ve yayımlamıştır.. araştırmak gerekir. Ancak burada şunu söyleyebilirim ki görmek, bilmek, düşünmek ve anlamak birbirinden kompleks dört katman.. görmek için dört koşul gerekiyorsa bilmek için kırık.. düşünmek için dört yüz.. anlamak içinde dört bin "koşul" ya da "kural" gerekmeli.. yalın anlamak görmek kadar yalın ve kolay ve saptanabilir değildir. Ancak bu demek değildir sağlam ve sağlıklı bilgi ve değerlerin koşulları ve kuralları araştılmasın. YBA ile işte bu işe el attık.

ŞMANLIK

 

Dindarların birbirini suçlaması TEIZMIN bittigini
AÇIK ve SEC
İK
gösteriyor

 

Bir arkadaş sordu TEİZM nedir; dedim:

Panteisleri.. deistlerin ve ateistlerin karşı çiktigi IZM ve yoldur. Bu izm ve yol din degildir. Tanrı'ya tanıklik etmek için Kelamullah ve Rasulullah gibi dinin iki temel kaynağı yeter.

Avrupa din savaşlarina son vererek catışmaları bitirdi.. din ortadan kalktı mi ? Hayir! Hatta daha saglam ve sağlikli bilim ve hukuk hale geldi.. elbette dil ve din gibi bilim ve hukukta kötu ve kotuye kullanilabilir.. bu dilin ve dinin.. bilimin ve hukukun suçu degil bunlari kullanan ve yararlanan INSANIN secimidir.

Günde kırk kez ettiğimiz "İhda-nâ-es-sırat-al-müstakîm." duasında ettiğimiz SIRAT ne anlama geliyor ki bunun için HİDAYET isteniyor.. HEPİMİZ için.. bunu beş vakit musallilere soruyorum. Beş vakit namaz kılmayan için de zaten "DİN" bir tanrı tanırlık ve tanrı tanımazlık çekişmesidir.. onları kaatmıyorum. Musalliler içinde kendi inancına ve yaşantısına benzeyenleri mü'min benzemeyenlerini kafir ya da münafık olarak tanımlamaya dönüyor işler.. hattı kendi siyasi fikrini ve ideolojisini tutmayanlar ya vatan haine ya fetocu ya da retocu oluyor.. hem tanrı tanırları değil "tanrı tanımazlar"ı ve ateistleri ve deistleri işin içine katmıyorum.. "birbirini tekfir eden inananlar" Lâ ilâh İllallah Muhammedun Rasulullah" diyenler.. karşı tarafın böyle demesi onlara yetmiyor.. namaz kılması isteniyor.. bu yetmiyor sünni ya rda şii olması bekleniyor.. bu yetmiyor.. aynı siyasi partiyi (iktidar partisi ya da muhalefet partileri.. farketmiyor) tutması gerekiyor.. bunlar olmazsa en azından HAİN oluyor.

 

Sonuçta "din"i esas alıpta "sırat" ile dini birbirinden ayıramayan o kadar çok var ki bunların en az ayırt edemedikeleri konu daha var ŞERİAT.. din, sırat ve şeriat öylesine birbiriyle özdeşleşiyor ya da karışıyor ki bunların çözümlenmesi ve tanımlanması konusunda çekişmelerden kurtulupta dünyanın bilimine ve hukukuna.. ticaretine ve siyasetine.. teknolojisine ve ideolojisine ilişkin hiç bir soruna ya da çözüme yönelik görüşleri ve düşünceleri.. bilgileri ve değerleri konuşmaya ve tartışamaya vakit ve fırsat bulunamıyor.. varsa yoksa.. kafirler.. münafıklar, fasıklar.. masonlar.. marksistler.. yahudiler.. hristiyanlar.. iktidarı tutanlar.. iktidarı tutmayanlar.

 

Sanırım bunun adı "din" değil.. "sırat" hiç değil.. "şeriat" hiç mi hiç değil.. kavaid-i şeratın ve kavanin-i şeriatin.. zerresinden haberleri yok.. ilimden.. emelden.. amelden.. payları bulunmuyor.. imandan.. ihlastan.. ihsandan nasiplerini sorgulamıyorlar.. AHLAK zaten ilgilendirmiyor.. HİKMET peşinde hiç koşulmuyor.. işleri güçleri DÜNYA.. ancak dünyanın biliminden ve kuvvetinden.. şirketinden ve partisinden.. kültüründen ve uygarlığından.. geçmişinden ve geleceğiyle uğraşmaya da ilgileri ve vakitleri olmamış.. hazır bilgi ve hazır karar ve hazır çözümden başka hiç bir işe iltifat etmemişlerve hazırlamaya da kalkmamışlır.

 

Bu sadece zamanımızda değil.. 150  yıl önce  hatta 300 yıl önce de böyleydi… önce düşünmeyi ve tefekkürü  hikmeti ve dondurduk.. sonra  düşünceyi ve fikri İÇTİHADI bırakarak  bilim ve hukuku durdurduk.. normal (salih) olağan  (sahih) bir kültürde insanların yüzde yirmisi ehli tahkiktir.. yüzde sekseni ehli taklid.. ama bu EHLİ TAKLİD  oran bizim kültürümüzde sanırım bu yüz sene önce yüzde 95’e çıkmıştır.. aydın bulunan  yüzde beşte  fenni bilip dini bilemeyen ya da dini bilip fenni bilemeyen YARI AYDINLAR idi.. Belki bu durum onlarında suçu değildir.. kaderin ve tarihin ve zamanın bir getirisiydi.. ancak Cumhuriyetin 100 yıla yakın geçmişinde çok badireler atlatık.. ancak bunları telafi edecek çok sosyal ve teknik olanaklar bulunuyor..diri öğrenmenin ve canlı düşünmenin yolları açılıyor.. Belki de bunu fırsat bilen pek çok insan HARIL HARIL çalışıyor.. fakat işi boş ve içi boş az sayıda insandan sosyal medyada birbirini hain.. fetocu.. ya da gerici ve cahil.. olarak suçlamakla meşgul.. birbirinin  şeyhi ve müridiyle ya da  hocasıyla ve yazarıyla meşguller.    

 

Kim bunlar bilimsel adıyla TEİST'ler avami adıyla dindarlar.. dinciler.. elbette kindarlar ve bilimciler bunlarda kadar düşmanca .. fakat İLMİ VE FAZİLETİ esas alan  müslümana  DÜŞMANLIK hiç yakışmıyor. [ofzo]

OSMANZİYA

17.07.2022 Erciş-VAN



Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 30-Ağustos-2022 Saat 14:40
ATATÜRK ve DİN
ISLAMIN SIRRI
21.Yüzylda Bir Bilgenin Öğretileri
M.BAYMAN
HACI AHMET KAYHAN dedenin HAYAT HİKAYESİ..
Sahife :494



Atatürk Mekke, Medine muharebelerini çok incelemiş. Peygamber Efendimiz ‘in hayatını, hep kendisi tatbik etmiş. Önce etrafıyla istişare ediyor, sonra karar veriyor. Her şeyde Peygamber Efendimiz ’in izinden gitmiş. Onun için muvaffak olmuş.


Atatürk Kur’an’ı , dini yasaklamadı. Atatürk, hiç dine atmamıştır. Allah’a, Rasülullah’a, karşı çıkmamıştır. Hem maddi hem manevi inanmıştır, inançlı gitmiştir.
Atatürk iyi bir Müslümandı. Altına ATATÜRK diye imzasını attı. Dini hiç inkar etmedi. Ayeti, hadisi çok sevmiş, hep onlardan söylemiş. Lâkin çok zeki adam, nereden aldığını söylemiyor. Atatürk’te öyle bir iman var ki, taş gibi.
“Atatürk camileri kapattı, Atatürk Kur’an’ı kaldırdı” yalandır bütün bunlar. Atatürk hiçbir zaman ibadeti kaldırmadı. Şeriat, tarikat, hakikat Kur’an’da anlatılmış. Atatürk bunları gayet iyi anlamış, anlatmış. Sanırsın ki Atatürk’ün dinle alakası yok!
Atatürk’ün nutkunu tetkik edin, % 75 , ayet hadis meali oraya dayanıyor. %75 Ben tetkikatını yaptım. Ondan daha büyük ilim zaten bulamazlar. O da zaten oraya dayandığı için bu kadar büyük olmuş, kimse karşı çıkamamış. Onun için sırtı yere gelmiyor.


Atatürk hocalara soruyor; “medreseleri dergahları kapattım. Bana kızdınız mı ?” “Kapatmasaydınız iyi olurdu.” “Ben Selanik’te, Anadolu’da dolaştım hepsi cehalet içinde, nefis peşinde, onun için kapattım. Merak etmeyin, dergahları açacağım, ama iyi açacağım.” Diyor. Ömrü vefa etmedi.
Cumhuriyet için padişahlık ve halifenin kalkmasından başka çare yoktu. Önce onları kaldırdı, sonra cumhuriyeti ilan etti. Atatürk’ün planı, pek çok başka ülkeye örnek oldu. Eğer Atatürk olmasaydı bu gün Arap Yarımadası, bütün o devletler, İngiliz’in Fransız’ın elinde köle idi. Atatürk onlara örnek oldu. Hepsi istiklallerini aldılar. İnkilabı bir çok milletlere yaradı. Çin, Japon, İran hepsi yazıyor: “Atatürk’ten aldık.” Diyorlar.


Atatürk’un arkadaşı generaller arasında, beş vakte (beş vakit namaza) beş katanlar vardır. Onlardan biri onun yerine geçseydi, Türkiye gene giderdi. Allah ona celal sıfatını giydirdi. Yapan Hakk. Yoksa o güç kuvveti ona veren kim ? Askeri harbi, planı, Hz. Fahri Kainat Efendimizden şaşmamıştır. O olmasaydı Türklük silinmişti. Müslümanlık, Osmanlı silinmişti.
Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, Hadisi şerifin mealidir. Peygamber Efendimiz Medine’de kainatı barışa davet etti. Uhud’dan sonra mektuplar gönderdi. Hem Medine de sulh hem dünyada sulh. Herkes, Avrupa, biz, Birleşmiş Milletler, hep bunun için uğraşıyor.
Atatürk’ün gençliğe hitabesi, sözleri bunların hepsi ayet ve hadis meali. “Gençlere kıymet verin, gençleri öldürmeyin” Peygamber Efendimiz söylüyor. “Gençler benim ümmetim olacak.” Kadın ve erkeğin birlikte tahsil görmesi ayet hadis meailidir. [“İlim öğrenmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.”]
Atatürk’ün sözü “Hayatta en hakiki mürşid, ilimdir fendir.” Hem ayet hem hadis mealidir.
Atatürk sadece muharib ve asker değildi. Hem milli eğitim hem maliye-sanayi, demir yolu, saire, maliye.. yani çok yönlü ve çeşitli bir adamdı. Askerlikte birinci.. milli eğitimde birinci, maliyede birinci.. Allah lütuf etmiş bu millete.
Çankaya Köşkü ziyarete açıldığından ben gittim. Atatürk öldükten sonra Erzurum’dan bir iki arkadaş geldi, birlikte gittik. Kitaplığının baş köşesinde en üst rafında tam on iki (rakamla 12) tane Kur’an saydım. Onun yanında tarih, islam tarihi, Peygamberler tarihi, onun altında tasavvuf, felsefe. Yanında hukuk. Kütüphaneyi ikiye bölmüş sağ tarafa din, sol tarafa hukuk.
Bir ay sonra gittim hepsi gitmiş, kaldırmışlar. Peygamberler tarihi, din hepsi kalkmış, hukuk kalmış



Yukarıda söz konusu kitaptan yaptığımız alıntı gösteriyor ki T.C. nin kurucusu Mustafa KEMAL ATATÜRK hakkında iki tür belge ve bilgi var.. birisi onu sevenler diğeri onu sevmeyenler için. Sevenler onun hiç bir kötülüğünü görmez.. sevmeyenler onun hiç bir iyiliğini görmez. Demek sevmek ve sevmemek ile kötülük ve iyilik arasında TERS bir oran bulunuyor.

Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda ülke ve ulus ile siyasal iktidar ve Atatürk.. dört ortak değerdir. Gayet Doğal ve normal olarak çeşitli dil, din, ideoloji ve izmlere ayrışmamızı kötüye kullananların oyunlarına alet oluyoruz. Bunun nedeni de insanın ortak değerleri olan dil ve din ile emek ve özgürlük değerlerinin partilere paravana ve ideoljilere paratoner edilmesidir. Bu yüzden Atatürk’ü siyasal iktidara alet etmek .. siyasal iktidarı Atatürk’e düşman görmek.. suretiyle birliğimizi bozuyorlar.. maalesef.

Bu konu doğruluk ve gerçeklik.. çıkar ve yarar bulunuş.. mutlu ve kutlu oluş.. erdemli ve yetkin oluş gibi çeşitli faktörleri barındıran bir konu.. bir kimse ve konu hakkında KARAR vermek.. hakimlere ve bilirkişilere mahsus bir iş.. devletlerin, milletlerin.. dinlerin ve imparatorlar hakkında karar vermekte tarihçilerin işi.. fakat her birimizin hakkında kesin hüküm de MAHKEME-İ KÜBRA'da karar verilecektir. Allah azze ve celle akibet ve ahiretimizi güzel ve iyi etsin. amin.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 24-Kasım-2022 Saat 19:25
https://www.facebook.com/watch/?v=677086532807828


ÜRETME VE BAŞARMA

CUMHURİYET saltanat ve meşrutiyetten sonra geldiğimiz, bütün dünya ile birlikte, önemli bir nokta.. değerli bir evre.. dünya ile birlikte GERÇEKLEŞTİRİLMESE VE AŞILMASI gereken bir dönemeçtir.

ÖZAL ile birlikte dünyaya açıldık.. ki bu seksen darbesinden sonra demektir.. bu iş on yılda bir yapıldığına göre seksenden önce yetmiş ve altmış vardır.. ki çocukluğum altmışta gençliğim yetmişte geçti.. seksenden sonra da doksan ve iki bin var.. her biri de önemli bir kırılma noktası.. iki bin üçte AK PARTİ iktidarı başladı ve bu on yıllık peryod değişmedi iki bin 11 ve 12 de cemaat ve parti dalaştı.. on beşte cemaat etrafında tüm muhaliflerle birlikte gayrı meşru yola yani darbeye bulaştı.. kabak cemaate patladı..

Peki bütün bu on yılların ardında ne var ? İngiltere ve Amerika.. diğer çin, rusya, avrupa ve israil faktörlerini nazara almıyorum.

On yılda bir TÜRKİYENİN ipinin UCUNU ya ingiltere ya amerika ele geçirmek istemiştir.. şu anda ip ingiltere de ve amerika onun elinden kapmak istiyor.. bütün bunlar M.KEMAL ATATÜRK'ün vefatıyla ipi bırakmasından sonra oldu.. işte sır burada

M.Kemal ATATÜRK ACABA nasıl güçlü bir sistem kurdu ki sağ YEŞİL şeriat ve sol KIRMIZI komünizm ve renksiz MAVİ masonluk bir türlü ipleri ele geçiremiyor ?

İşte ben bunu gerçekten bilmiyorum ?

Fakat bildiğim bir şey var.. hürriyet-i şeriyye ve meşveret-i meşrua olan laiklik ve demokrasiyi.. dilin ve dinin bileşeni olan KÜLTÜR'ün dinamiği bilim ve hukukun ortak dilini ortaya çıkartıncaya kadar dünya ile birlikte deneyeceğiz.. ta ki BİLGİ TOPLUMU ve HUKUK devletine varıncaya kadar.


Ancak o güne kadar oturmak hiçbir üretim ve üretim projesi olmadan son nebi PEYGAMBERİMİZİ gösterip iktidar koltuğuna sürdürmek mümkün değildir… keza istiklal savaşımızı başlatıcı ATATÜRK’ü gösterip iktidar koltuğuna oturmak yine mümkün değildir. Bunlara kanan bir solu bir sağı iktidar yapan kuşak.. benim nesil benim. Son nesil. On yıl sonra bizler de yokuz.


Öyle ise ülkemizi bıraktığımız ve yetiştirdiğimiz nesle bakalım.. ne kadar türetiyorlar.. ne kadar tüketiyorlar.. NE KADAR ÜRETİYORLAR…
Ne kadar eğitiyorlar.. ne kadar yönetiyorlar.. NE KADAR BAŞARILILAR.

Türetim araçlarını biliyorlar mı ? Tüketim amaçlarını biliyorlar mı ? Eğitim ilkelerini biliyorlar mı ? Yönetim ülkelerinin biliyorlar mı ?

Bu sekiz maddenin hangi yavaş ya da hızlı değişiyor ve dönüşüyor biliyorlar mı ?

Artık geçmişte olduğu gibi dilini sevmek.. dinini sevmek.. barıştan yana olmak.. emekten yana olmak.. özgürlükten yana olmak.. okumayı sevmek.. öğrenmek.. yetişmek yetmiyor.. Çünkü bunlar zaten insanın insan olması için gereken insaniyetin ortak değerleri..

Peki ne gerekiyor ?

İnsan olmak gerekiyor.. ancak olmak içinde aramak ve bulmak gerekiyor.. içten, etkin, özgür ve dürüst bir insan olmanın zorluğunun bilincinde olmak gerekiyor.

Bilgi toplumu ve hukuk devleti ülkesine giden ulusal kalkınmaya sağlayacak TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ anlamak gerekir.. Çünkü sorun küresel ise çözüm bireyseldir.. küre ile birey arasında TOPLUM.. sorun ile çözüm arasında DEĞİŞİM vardır.


Osmanziya 31.07.2019



Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 10-Şubat-2024 Saat 17:15
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/579380?fbclid=IwAR3DWtIf2exbhr7t6MTL_SzjPISnxm9eCKG37uCX9Vs_KzNGnphWtjZQ-io
konu ile alakalı makale : DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE DİNDE REFORM TARTIŞMALARI


ALLAH'IN AYETLERİNİ RESULULLAH'IN SÜNNET-İ SENİYYESİNİ BAĞENMEYİM "İSLAM DİNİ'NDE REFORM " İSTEYEN EMEKLİ BİR GENERAL = FAHRETTİN ALTAY ve YAZMIŞ OLDUĞU BİR KİTAP

denilmesin üzerine dedim ki:

Aydınlanmak kolay değil.. bir zamanlar kimi dini bilir.. fenni bilmez.. kimi fenni bilir dini bilmez.. yarı aydın durumundaydık. Sonra ikisini de bilenler ortaya çıktılar. Bununla beraber Tanrı tanır olmakla islam olmak ayrı.. Tanrı tanımaz olmakla insan olmak ayrı.. olduğunu öğrendik. Keza bilimci olmakla bilim yapılmadığını.. dinci olmakla ahlak edilmediğini öğrendik.. çünkü bilim ve ahlak denilmekle olunan işler değil.. zor işlerdir. İşte Osmanlıda bir kısmı böyle SOL GÖRÜYLE konuşurken bir kısmı da şöyle SAĞ DUYU ile konuşuyordu. Sonra İmamı Nursi çıktı ve dedi ki " Hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve TESANÜDÜN devamıyledir." dedikten sonra bu dayanışmayı açıklamak için "Aklın ziyası fününu medeniyedir kalbin nuru ulum diniyedir. Hakikat ikisinin imtizacıyla ortaya çıkar. İftirak ettikleri vakit birinden hile ve şüphe diğerinden taassup ortaya çıkar."ÖNCÜLÜĞÜNÜ ifade etti. Çünkü biliyordu ki tek kanatlı kuş uçmazdı. "Talebenin himmeti bu ikisinin pervazıyladır." dedi.. lakin anlamadılar. Dini ve fenni ilmin birlikte okutulması için Van'da camiiulezherin kardeşi Medresetüzzehra adıyla bir ÜNİVERSİTE açılması projesini dillendirdi. Hem Osmanli hem Cumhuriyet hükümeti ona destek verdi.. lakin kurulamadı.. Abdülhakim Altuntop Kardeşim.. belki kurulamamasının çeşitli nedenleri bulunur ve bu tartışılabilir fakat bana göre en etkili nedeni YARIAYDINLIK solculuk ve sağcılığının henüz bitmemesidir. Baksana ülke neden tam yüzde elli bir ikiye ayrılsın ki.. Osmanziya



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide - http://www.webwizguide.info