cıkar ve yarar
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Diğer
Forum Adı: Din
Forum Tanımlaması: Diğer Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2579
Tarih: 22-Aralık-2024 Saat 17:54 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: cıkar ve yarar
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: cıkar ve yarar
Mesaj Tarihi: 20-Aralık-2024 Saat 23:14
İnternette BİLGİ PAYLAŞIMI.. ister Değeri Olan Paylaşımlar isterse değeri olmayan paylaşımlar mahiyeti geri bir BELİRTME'dir yani buyurma değil.. ya UYGULAMAYA dönük bir örnek gösterme ya da KANITLAMAYA yönelik bir belge vermedir.. eğer siyasal proganda ve kültürel bir reklam değilse.. örneğin benim bütün yazılarım YBA öğrenilmesi ve kullanılması ve yararlanılması yolunda bir reklam ve tanıtım yazısıdır. Siyasi olursa.. yani soldan ya da sağdan bakarsa.. elbette beni bağlar başkasına bir dayatma amacı taşımaz. Kültürel olursa.. yani gelenekçi ya da yenilikçi olursa konu.. yine sorun teşkil etmez eleştirilir yanıtını verir.. tartışılır konuda görüşümü söylerim. Ancak asıl amaç konuyu ve sorunu TABLO haline getirmektir. Böylece tablo kullanmanın ne kadar yararlı ve verimli olduğunu anlatmaya çalışırım.
Saygılarımla
Dinnur YAŞAR
Kitabda MUCID yani icad eden.. buluş yapan kimselerin belli başlılarını YASAM ÖYKULERIYLE..tanitiliyor. 32 tane ibretli hikaye ile insanlıga.. ilkel bilgisayardan gelişmis porche otomobiline.. fotokopi makinasindan klimaya.. buz dolabindan telefon makinasina kadar.. yararli ve verimli cihazlari hizmetimize sunan mucidler ve bunlari halka mal eden girişimcilerin bu mal ve hizmetleri göz ardı edilebilir mi ?
Faydali ve yararlı olmasi icin ille DINSEL mi olmasi gerekiyor.
"Yenfeunnas hayrunnas" denilmiş..
Nasin hayırlısi nasa menfeat verendir.
Halkin iyisi ona çikar ve yarar verendir.
Hadiste menfeat yani çikar denilmiş..
faide ve yarar denilmemiş.
Fakat biz bunu hem dunyevi çikar
hem uhrevi yarar olarak görebiliriz.
Namazda gunde yirmi kez dua ederiz.. bu dDualarimizdan biri:
"Rabbenâ atinnâ fiddunya haseneten ve filahiretihaseneten ve kınâ azabennar"
Rabbimiz bizi dünyada ve ahirette hasene ver ve ateş azabından koru.
Cehenemden kurtulma ve uhrevi cennete kavuşma belli..
peki şu DUNYA HASENESI nedir ?
DÜNYA HASENESİ BUNLAR OLABİLİR Mİ ?
akil
ilim
irfan
kelam
kalem
sahibi olmak ister mi siniz ?
istiyorsaniz
okuyacsksiniz.. GORECEKSİNİZ..
yazacaksiniz.. DUYACAKSINIZ..
ögreneceksiniz.. DENEYECEKSINIZ..
düşuneceksiniz.. YANILACAKSINIZ..
anlayacaksiniz.. DUZELTECEKSINIZ..
inanacaksiniz.. GELIŞTIRECEKSINIZ...
Kısaca çalışacaksınız.. üreteceksiniz.. başaracaksınız.
Böylece bir mal ve hizmet sunumunda bir MESLEK edineceksiniz.. bu işi yaparken KALİTEYİ elden bırakmayacaksınız.. yani işinizi güzel ve hasen yapacaksınız.. işte "dünya hasenesi" budur diye düşünüyorum. Bunu yaparken de servet ya da şöhret ya da saltanat kazanabilirsiniz.. bu ayrı bir konudur.
Dinnur YAŞAR
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Aralık-2024 Saat 00:04
MEHMET BAŞ yazısı:
Bir Dervişin Seyri: Ahmet Kuddûsî’nin Hikâyesi
Niğde’nin Bor ilçesinde, Rebîülevvel ayının bir sabahı, 1769’un temmuz sıcağına inat, serin bir rüzgâr doğdu. Bu rüzgârın getirdiği nefes, Maraş’tan göçmüş bir Nakşibendî şeyhi olan Hacı İbrahim Efendi’nin evinde yankı buldu. O gün dünyaya gelen çocuk, asırlar boyu dilden dile anlatılacak bir hikâyenin ilk kelimesiydi. Adı Ahmed konuldu, gönüller onu “Kuddûsî” diye çağıracaktı.
Ahmed, çocukluk yıllarını babasının dizinin dibinde geçirdi. Sözlerin ve mânânın iç içe geçtiği o evde, ilmin ve irfanın kucağında büyüdü. Ne var ki, hayatın onu zorlu bir sınav beklediğini henüz bilmiyordu. Babasının vefatı, genç Ahmed’i ilk kez kendiyle baş başa bıraktı. Artık yolu yalnız yürümesi gerekiyordu. Yüreğinde derin bir özlemle Bor’u terk etti, Anadolu’nun sokaklarına karıştı. Turhal’ın yeşil bağlarında, Erzincan’ın dağlarında, Kayseri’nin taş sokaklarında dolaştı. Meşâyihin huzuruna varıp diz çökerek hikmet aradı.
Bu yolculuk, onu uzak diyarlara taşıdı. Şam’ın dar sokaklarında, Mısır’ın geniş çöllerinde aradığı aşkı bulmak umuduyla yürüdü. Mekke’ye vardığında, Kâbe’nin etrafında dönen yüzlerce gönülle birlikte o da döndü, döndü… On yedi yılını Hicaz topraklarında geçirdi. Ama gönlündeki ateş dinmedi. Ona verilen mânevî işaret, “Anadolu’ya dön ve evlen” diyordu.
Kuddûsî, bu işareti bir çağrı bildi. Yurduna döndü, hem gönül hem kelime ile çoğaldı. On altı evlilik yaptı, yirmi altı evlat sahibi oldu. Bu, bir derviş için sıradışı bir hayat hikâyesiydi. İnsanların dillerine düştü, kimi onu anlamaktan uzak, kimi hayran bir sessizlikle izledi. Ama o, ne dillerden gelen yaraya aldırdı, ne de gözlerden gelen hayranlığa.
1810 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Balkan cephesinde yürekle mücadele etti. Barutun ve kılıcın kokusunu unutmadan Şumnu’ya çekildi, sonra yeniden kutsal topraklara döndü. Bor’a vardığında, artık zâviyesinde huzura ermiş bir rehberdi. Müridlerine hem aşkın hem aklın yolunu gösterdi. Ama yüreğinde bir rahatsızlık vardı. Nakşibendiyye tarikatında bulamadığı esneklik, onu Kādiriyye’nin kapısına götürdü. Burada kalbine daha geniş bir huzur yerleşti.
“Ben hem Halvetî, hem Celvetî, hem Kādirî, hem de Nakşîyim,” diyordu. Bu söz, onun tasavvufun ayrıştırıcı değil, birleştirici özüne olan inancını anlatıyordu. Zikri ve tevhit kelimesini öylesine çok önemserdi ki, bu yolda her adım atanı kendine yakın görürdü.
Ama insanlar anlamadığı şeyden korkar. Kuddûsî de, çevresindekilerin korkularıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Suçlandı, işkence gördü. On üç yıl boyunca zâviyesinden dışarı çıkmadı. Yine de ne kelimeleri tükendi ne de gönlündeki inanç. Şiirleri, dervişane bir samimiyetle yazılmış nasihatleri, çevresinde yankı bulmaya devam etti. Gönül aynasını temizlemek isteyen her kişi, onun dizeleriyle aydınlandı.
1849’da, Bor’daki evinde son nefesini verdiğinde, hâlâ bir dervişti. Onun kefeni, gösterişsiz Niğde bezinden ibaretti. Ama bıraktığı iz, bir ömür boyunca attığı her adımda filizlenen bir ilham ağacıydı. Kuddûsî’nin şiirleri, divanları ve risâleleri; zamanın tozlarını üfleyip yeni gönüllere dokunan bir nefes olmaya devam ediyor.
Onun hikâyesi, bir arayışın, aşkın, sabrın ve hakikatin yolculuğudur.
Mehmet Baş
DERİM ki: dört yolu birleştiren azdır.. zaten din dediğimiz itikada ve ibadet ile ahkam ve ahlaktan ibaret bir bütündür. Dinnur YAŞAR
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Aralık-2024 Saat 01:20
Mal ve hizmet arzi GEÇIM amaciyle.. gereksinim sorunlulugu için.. KALITELI bir şekilde yapilir.. bu da TICARET arz ve talep kanununa gore sağlanir.. bunun dunya için gereken kuvvet elde edilir.. çunku kuvvet için gereken GIDA ve rızık onunla elde edilir. Ancak bu iş dahi RIZIKO'ludur.
Çunku rızik ve gida kapılari olan tarim.. zanaat ve pazarlama TEKNOLOJI gittikçe karmasiklasmiş ve ilerleyen endustri devrimleriyle politik ve askeri alan halkin sosyol denetiminden ve aydinin kulturel etkisinden bağimsizlaşmiştir.
Bu teknolojinin giderek insani dogaya ve tabiata YABANCILASTIRMASININ sonuçlarinin öngorulemesi ve bilimden ve tıbbdan UZAKLAŞTIRMASININ farkina varilamasi.. çagimizin gizli SORUNU olmasinin nedenidir.
Halk ve proleterya TEKNOLOJİDEN daha ucuzu ve daha çok mal.. daha çok kolaylık ve hızlı hizmet.. ister.
Girişimciler ve burjuva TİCARETTEN daha çok para ve güç.. daha çok egemenlik ve tekel.. ister.
Sonunda kapitalizm sosyalizme dönüşür.
Böylece halk hantallaşır ve şişkolaşır.. girişimciler daha çok çevikleşir ve sıskalaşır.. Sonunda bu iki zıt güç birbirini mahveder ve telef eder. Yani ortada doğal ve normal insan kalmaz.. makinaların hakimiyeti başlar. The MATRIX kehaneti çıkar.
Belki bu yeni ve üçüncü türdür.
Belki de dinlerin ahiret zamanda geleceği söylediği DECCAL budur.
Bunun sebebi de beşeriyetin yapısından (kültüründen) çıkan medeniyetin insaniyeti inşa projesine.. hem dincilerin hem bilimcilerin karşı çıkmasıdır.
Düşünüyorlar ki gerçekleşmiş bir insaniyet ve islamiyet bulunuyor.. oysa ya insaniyet gerçekleşmemiş olabileceğini gibi insaniyeti kübra olan islamiyette daha henüz ortaya çıkmamış olabilir. .. gelecekte ortaya çıkmak üzere insaniyet ve islamiyet bir arada bulunuyor ve birbirini yapılandırıyor olabilir.
Bunları tartışabilmek için insaniyetin ve islamiyetin elma ve armut gibi belli olması gerekiyor.
Biz yıllardır YBA ile kendi çapımda bir insanbilim YAZDIM ve buna göre de bir islambilim YAZDIM..
Ancak yazmak yetmez yaşamak ve yaşatmakta gerekir. Kuru kuru yazma gerekli olabilir ancak yeterli olmayabilir.
Ancak kim projesini bitirmiş ki.. vakti gelen gidiyor.
Saygılarımla
Dinnur YAŞAR 21.12.20234 üçyol izmir 01:56
osmanziya 21.12.2024
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Aralık-2024 Saat 02:32
Kimileri sorunumuzun dil ve bilim olduğunu söylüyor.. kimi din ve hukuk olduğunu söylüyor.. kimi iktidardan yakınıyor.. kimi muhalefeti suçluyor.. Bana göre ise sorun dil ve bilim.. hatta din ve hukuk değil.. problem kendimizde SA (L) AH'ın sağlanamaması ve toplumda HA (L) AS'ın gerçekleştirilememesidir. Bilim ve Dil bilim.. bilgi ve dil.. günlük dilden bilimsel bilgiye.. felsefi bilgiden dini dile.. KÜLTÜR'ün olmazsa olmaz iki bileşeni olan dilin ve dinin etkileşimi ile ortaya çıkan RESMİ filoloji ve teoloji.. SİVİL filozofi ve teozofi.. sosyo kültürel alandan ekonomik ve politik alana kadar etkilerini gösterirken saptanan durum; meri omar köklü dinlerin ortalama 600 ve cari olan köklü dillerin ortalama 1200 yılda geçersiz ve yürürsüz kalmasıdır.
Bu gün MUSA ya da İSA ya da MUHAMMED nebiler ümmetlerine gelse ve deseler ki biz hepimizin aynı kaynaktan geldik.. yatsı aşirinde söylenen "la nüferriku beyne-ehadin min rusulih" birbirimizden farkımız yoktur. Hadi birbirinize sarılın.. deseler.. hiç kimse kabul etmeyecek.
Bu itikad ve ibadet ve ahlak HÜKÜMLERİ dışında tüm dinlerin AHKAMLARININ yürürlüğünün ve ŞERİATLARININ geçerliliğinin kalmadığını.. dinin iki katı sürede dillerin tamamen değiştiğini ve dönüştüğü gerçeğini göz önünde tuttuğumuzda.. üstelik iletişim ve etkileşimin değişim ve dönüşüm hızlarının arttığını .. bilişim ve bildirişim etkilerinin genişlediğini de düşünürsek.. gelecekte bu gelenek ve yeniliğin değişim sürecinde süreler daha da düşecektir. Bu değişim iyiye mi gidecek.. kötüye mi gidecek.. bu bizim soruna yaklaşımımıza ve konuya bakışımıza göre değişecektir.
Yazılarımda sürekli dilin ve dinin bilim ve hukuka intikal ettiğini.. bilim ve hukukun esası olan iktisad ve adaletin (SALAH) ticaret ve siyaset sağlanmaya çalışılırken teknoloji ve ideolojide insanın doğaya yabancılaşması ve insanın insandan uzaklaşması nedeniyle ısrafın ve zulmün arttığını söylüyorum. ve diyorum ki eğer bilim HİKMETE ve hukukta AHLAKA inkilab etmezse sonumuz kötü olacak.
Bu iktisad ve adalet ile hikmet ve ahlak ile sözün taşıdığı sağlam ve sağlıklı bilgi ve değere duyarlık göstermezsek.. dilin ve dinin ve bunlardan çıkan her alan (bilim, hukuk, ticaret, siyaset) ve kurumun (parti, şirket, teknoloji, ideoloji) temeli bulunan ve insanın kökeni olan AİLE'nin giderek zayıflayacak ve sonunda ortadan kalkacak.. diyorum. SALİH insanı temelleyen SAHİH nesilde olmayacak.
Böylece aile (zürriyet) ve mülkiyet ortadan kalktığında ve bunun ardında amiriyet ve akliyet anlamını yitirdiğinde. dünyanın efendileri tarlada ya da fabrikalarda kendi imal edecekleri üyelerle ortaya ya yeni bir türün ya da düzenin yani cennetin ortaya çıkması ütopyasına çalışıyorlar ( bizim cennet hülyamız: burada taşlar orada hayvanlar gibidir.. orada bitkiler insanlar gibidir.. insanda insandan üstün olacaktır) uğraşıyorlar. Ya da olumsuz bakarsak deccal denilen ACELE edenin.. beşeriyeti ve medeniyeti ve insaniyeti imha edeceğini distopyasına (cehenneme) varıyoruz.
Başka bir anlatımla İFADE edersem İnsanlık 2.0 de İBARE edildiği gibi giderek (artan ve ivmelenen getiriler yani kolaylık yasası) 3 "güç" (ekonomik, politik ve askeri) kolayca elde edilecek ve bu GÜÇ ile yapılamayacak irade ve düşünülemeyecek ilim olmayacak sanılıyor. Oysa kontrolden çıkan güç hakiki güç yani ilim ve iradeli kudret ve rahmet değildir. Sadece savaş ve barışın içinde olan sınav ve yarış koşulları ve kurallarıdır. İktidar ve kuvvet yani KUDRET ise İHLAS sırrıdır. NAR ve nur ile seyr ve SIR Teklik ya da Tekillik, Birlik ya da Birellik ile denetlenir. ZERRE ve hücre ile zümre ve ENE de SalaH olmazsa HalaSda olmaz. Bu demektir ki diller ve dinler ve kültürler vesile.. toplum ve ulus ve devlet vasıta.. Amaç.. gaye ve rıza.. salah ile BİREY'in onarımı ve arınımı ve korunumudur.
Dünyanın efendileri tarlada ya da fabrikalarda kendi imal edecekleri üyelerle ortaya ya yeni bir türün ya da düzenin yani cennetin ortaya çıkması ütopyasına çalışıyorlar ( bizim cennet hülyamız: burada taşlar orada hayvanlar gibidir.. orada bitkiler insanlar gibidir.. insanda insandan üstün olacaktır) uğraşıyorlar. Ya da olumsuz bakarsak deccal denilen ACELE edenin.. beşeriyeti ve medeniyeti ve insaniyeti imha edeceğini distopyasına (cehenneme) varıyoruz. Yani yerküresi bizi mahşer meydanına götürüyor.
Saygılarımla.
Rabbimiz akibetimiz güzel ve ahiretimi iyi etsin. Amin
osmanziya 21.12.2024 09:17
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Aralık-2024 Saat 08:24
akli önyargili
kalbi kendini begenmiş
nefsi çok bilmiş
ruhu böbürlenen
KIMSE pek büyuk bir yalan söyler.
Kuşkusuz Tanrı tanırlik önemlidir.. Tanri taniklik degerlidir.. fakat bir oznenin nesnesi ve kimsesiyle kendi beninin farkinda olmasi ise hayatî kıymettedir. Fakat bu da çok zordur. Bunun için INSANI TANIMA'ya yol açmakta YBA in hızli anlam surucusu ve kolay anlatim aygiti oldukca yararli ve verimli olacagini düşunuyorum.
Şimdi şunu sormak lazim;
insan nasil önyargili oluyor ?
insan neden kendini begeniyor ?
insan niçin çok bilmişlik yapıyor ?
insan niye böburleniyor ?
Belki bu sorularin yanitlari geçmişte verilmiştir.. bunlar bilsek bile şimdiki bilgimize göre yeterli gelmeyebilir..
Şunu da unutmamak lazim ki bilmek yeterli degildir.. sağlam bilgiyi uygulamak sağlikli buyruga uymak yani UYARLIK için sevmek ve istemekte icab eder.. bununla beraber sağlam ve saglikli bilgi ve degere DUYARLIK her zaman gereklidir
Bu DUYARLIK ve aydinlik.. doğruya ve gerçeğe.. iyiye ve güzele.. çıkara ve yarara.. sevgiye ve saygıya.. UYARLIK ve baş eğmek için etkili bir koşuldur.
osmanziya 21.12.2024 üçyol izmir 08:23
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Aralık-2024 Saat 08:27
Esrarı Şeriat.. rububyet ve uluhiyet ile hakk ve halk.. kasr ve naks.. hacat ve harrat...
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Aralık-2024 Saat 08:57
NE OLACAK TÜRKİYENİN HALİ
irakin ve suriyenin başina gelenler bizimde başimiza getirmeye çalışiyorlar.. IRAK'in şii halkı sünni reisine (SADDAM) saldirdi.. şii ve sünni halk telef oldu.. SURIYE nin sünni halkı şii reisine (ESED) saldirdi.. sünni ve şii halk telef oldu.. MISIR.. LIBYA.. da aynı şekilde.. suriye halki irak halkindan ders almadi.. turkiye halkida irak ve suriyeden ders almazsa ayni şey başina gelir. Sonuçta sag ve solun bir oyun oldugunu amerikan soluyla turkiye saginin dost.. turkiye solunun amerkan sağiyla ahbab oldugunu biliyorsaniz anlarsiniz. Keza bilimcilerin laiklikçilerinin dincilerden yobaz.. dincilerin demokratlarinin bilimcilerden hokkabaz.. olduklarini saptadiginda laiklik ve demokratliğinda lafta kaldigini gorursunuz.
MAHKEME KÜBRA
dünyada ilahi adalet bulunmuyor dememden maksat MAHKEME-İ KÜBRA olacağını belirtmektir. Dünyada beşeri adalet olur.. bu mükemmel olmadığından dolayıdır ki ikinci bir hayat ve mahşer ve mizan ve muhakeme olacaktır.
İLAHİ ADALET
İlahi Adalet DUNYADA olmaz.. Ilahi Adalet Ahirette MAHKEMEI KUBRADA olacaktir. Burada kullarin ya adaleti olur ya zulmü olur.
Cengiz Han 40 milyonu oldururken.. Hitler 1 milyon yahudiyi firina gonderirken.. Netenyahu 50 milyonu katlederken.. YARATAN bu katillere karışmadi.. hesabini ahirete biraktı.. bu arada iti ite kirdirdi.. bir zalimi bir başka zalimle cezalandirir. Yani kuvvetini ve aklini kullanmazsa insan başina her şey gelebilir.
Sonuçta eşyayi iktisatli kullanarak TAHAR olacağiz.. eşhasi adaletli caliştirarak SALAH olacağiz.. boylece dunya ve ahirette HALAS olup RAHAT edecegiz.. INŞAALLAH.
|
|