sorunlar ve cozumler
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Genel
Forum Adı: Dünya
Forum Tanımlaması: Genel Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2939
Tarih: 30-Aralık-2025 Saat 23:47 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: sorunlar ve cozumler
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: sorunlar ve cozumler
Mesaj Tarihi: 28-Aralık-2025 Saat 02:18
HUKUKSUZLUK ve HAKSIZLIK..
ZULUM ve SALDIRI
özel değil de genel
biraz değil çok
hale geldiğinde..
sorun nedir ?
Başsız Tanrı yararların en yücesi.. sonsuz Ahiret ise çıkarların en yükseği.. iken bu İKİ BÜYÜĞÜ istemek fani ve aciz her kimsenin dileğidir.. fakat böyle bir durum insanın gözünü kapatır hatta gönlünü de örter. Öyle ki inanan insan artık düşünmez olur. Ancak insan istek ve dilekten ibaret değil.. duyum ve düşünce ve duygu da taşıyan bir var oluştur.. İşte SINAV burada başlar.. dünyada geçim için sorunluluğu üstlenen ve seçim için sorumluluğu yüklenen insan dünya ile ahireti aralamak.. akıl ile kalbi ortalamak.. düşünme ile inanmayı dengelemek.. işte çoğu sağcı ve solcu liderler bu işe pek prim vermiyorlar. Onlar sadece insanın bu sağ ve sol duyarlığını kullanarak etraflarında kişileri toplamaya çalışıyorlar.
YANİ İÇİMİZİDE HAİN YOKTUR.. sağı ve solu birbiriyle vuruşturan zikirsiz SOLCU sağırlar ve fikirsiz SAĞCI körler bulunuyor..
osmanziya
Sefa SEZEN yazdı:
Ekonomik Yoksunluk, Bilişsel Yoksullaşma ve Kutsalın Araçsallaştırılması:
“Cebi paradan, aklı bilgiden yoksun bırakılan bir toplum, sefaleti kader; dayatılanı ise din sanır.” Bu ifade, yalnızca ahlaki bir yakınma değil; siyasal iktidar, ekonomi ve ideoloji arasındaki yapısal ilişkiye işaret eden felsefi bir tespittir. Tarih boyunca düşünürler, maddi koşullar ile düşünsel özgürlük arasındaki bağı vurgulamış; yoksulluğun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda epistemik bir sorun olduğunun altını çizmiştir.
Aristoteles, Politika’da yurttaşın erdemli bir yaşam sürebilmesi için “asgari maddi yeterliliğe” sahip olması gerektiğini savunur. Ona göre aşırı yoksulluk, insanı siyasal ve ahlaki katılımdan dışlar. Bu yaklaşım, modern dönemde Karl Marx tarafından daha radikal bir biçimde yeniden formüle edilmiştir. Marx, maddi üretim ilişkilerinin düşünsel üstyapıyı belirlediğini ileri sürerken, dinin bu koşullar altında “gerçek acının ifadesi ve aynı zamanda ona karşı bir protesto” hâline geldiğini belirtir. Ancak bu protesto, bilinçli bir dönüşüm yaratmak yerine, yoksunluğu meşrulaştıran bir teselliye dönüştürüldüğünde, egemenler açısından işlevsel bir ideolojik araca evrilir.
Bu noktada Michel Foucault’nun bilgi–iktidar ilişkisine dair analizleri açıklayıcıdır. Foucault’ya göre bilgi, nötr bir alan değil; iktidar tarafından üretilen ve dağıtılan bir güç unsurudur. Eğitim, sağlık ve ekonomi gibi alanların piyasa mantığına teslim edilmesi, yalnızca hizmetlerin özelleştirilmesi anlamına gelmez; aynı zamanda bilginin ve yaşamın denetim altına alınması demektir. Para–eğitim, para–sağlık ve para–din ilişkisi kurumsallaştıkça, yurttaş özne olmaktan çıkar; müşteri, hatta bağımlı bir tebaa hâline gelir.
Bu düşünsel çerçeve, Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumsal ilerleme anlayışıyla doğrudan örtüşür. Atatürk, cehaleti “en büyük düşman” olarak tanımlarken, eğitimin parasal ayrıcalıklara bağlı olmaması gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Onun “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” hedefi, yalnızca pedagojik değil; aynı zamanda siyasal bir projedir. Zira özgür düşünce, ancak ekonomik ve sosyal güvenceyle desteklendiğinde mümkün olabilir. Atatürk’ün din anlayışı da bu bağlamda rasyonel ve kamusal akla dayalıdır; dinin siyasete ve çıkara alet edilmesine açık bir karşı duruş içerir.
Güncel siyasal pratikler incelendiğinde ise, dinin ahlaki bir rehber olmaktan ziyade, yoksulluğu normalleştiren ve itaat kültürünü besleyen bir söylemle iç içe geçirildiği görülmektedir. Eğitim sisteminin nitelikten uzaklaşması, sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi ve ekonomik adaletsizliğin derinleşmesi; bireyi eleştirel düşünceden uzaklaştırmakta, kaderci ve edilgen bir toplumsal yapıyı yeniden üretmektedir. Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramı, bu noktada anlam kazanır: Adaletsizlik, olağanlaştıkça sorgulanmaz; sorgulanmadıkça da meşrulaşır.
Sonuç olarak, para ile din, para ile eğitim ve para ile sağlık arasındaki bağ koparılmadıkça; ne din ahlaki saflığını koruyabilir, ne eğitim özgürleştirici bir işlev görebilir, ne de sağlık temel bir insan hakkı olarak varlığını sürdürebilir. Bu durum, bireyin yalnızca cebini değil, aklını ve vicdanını da yoksullaştırır. Atatürk’ün işaret ettiği gibi, gerçek kurtuluş; ekonomik bağımsızlıkla birlikte düşünsel bağımsızlığın sağlanmasından geçer. Aksi hâlde toplum, sefaleti kader; dayatılan düzeni ise kutsal sanmaya devam eder.
------------- usul esasa mukaddemdir
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 28-Aralık-2025 Saat 02:23
2025 yılınin son ayı ARALIK'ın 27 si Cumartesi gunu beşbucuk saat sonra bitecek
Bu yılin şu son tablosu ne kadar KARANLIK..
Bozuk olan yağlarin iğrenç kotu koku salmasi gibi bokuna tiksintisi veriyor ve bu yüzden kendim dahil herkes kaçiyor ve yaninda uzaklaşiyor.
Canli bir cesed ile cansız bir cild arasinda buyuk bir fark bulunmaz.. ertesi gun ve daha sonraki gunlerde buzlu morga konulmazsa çürüyen cenaze.. ölü ve diri arasinda buyuk farkı hemen belli eder. Insanlarda o beden ya hemen topragin altina gomer ya da topraği kirletir diye yakarlar.
Cisim.. cesed.. beden.. bir VUCUD tabakasidir.
Bu varlik katmaninda GÖZLE GORUNEN bir baş ve gövdeden ten tozlardan.. duyum eşiğimiz nedeniyle GÖZE GORUNMEYEN hücre ve zerrelerden yapilandirilmiştir.
Bu beden ve tende KARANLIK bir perdedir.
Bu PERDE madem olecek neden dogdu.. madem geldi neden gidiyor.. bu perde nasil öruluyor.. bu örgü neyi örtuyor. Uygarligimiz ve kulturumuz butun bunlari araştiriyor.
Kavramlar tanimliyarak kapalilari açiyoruz..
Konulari çöźumluyerek karanliklari aydinlatiyoruz..
Sorunlari çözerek zorluklari kolaylaştiriyoruz..
Soru ariyor ve yanit buluyoruz..
Butun bunlar nasil oluşuyor niye oluyor..
gormek
işitmek
okumak
yazmak
K O N U Ş M A K
D Ü Ş Ü N M E K
imgelemek
irdelemek
anlamak
inanmak
işte YBA bu ışleri kendiniz yapıniz.. yapay zekaya bağımli olmayiniz bağli kalmayaniz diye hizli anlam surucusu bulunan yöntemini ve kolay anlatim aygiti olan teknigini felsefe ve din arasinda ortak bir dil ve platform adayi olarak sunmuştur.
Ancak konuşma ve düsunme arasinda HAZIR bulunan malzeme ve metaryallerin cazib seksi ve calib siyasi iceriklerin.. merakli olaylara ve gizemli varliklara ilişkin bilgilerin kullanim ve paylaşi konusu olmasi dusunme ve anlama koreltiyor.
Bu da bizleri yuzeyde birakiyor derine goturmuyor.
osmanziya
28.12.2025

------------- usul esasa mukaddemdir
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 28-Aralık-2025 Saat 02:33
27 12 2017 sekiz sene önce face de paylaşmışım..
Burada sağ ve sol üst ve alt KÖŞELERE isimler yerleştirilmiştir.
sol üst köşe NEFİS
Sağ üst köşe RUH
Sağ alt köşe KALB
sol alt köşe KALB
------------- usul esasa mukaddemdir
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 30-Aralık-2025 Saat 23:44
Bilimde refleksler bizim yaratılıştan gelen doğan hareketlerimiz olarak kabul edilirler. Refleksler istem dışıdır. Öğrenmeler ise isteyerek yapılan çalışmalar veya koşullanmazlarsa oluşur. Bilinçli veya bilinçsizce olabilir. Refleks engellenemez. Ertelenebilir çok az ama engellenemez.
Davranışlarımız ve yaşantılarımızdaki hareketler genele olarak üç kategoriye ayrılırlar; Birincisi , refleksler istem dışı hareketler. İkincisi itiyadlar yani önce irade ve istemli olarak başlayıp sonra koşullanma, alışkanlık ve öğrenmeler haline gelen hareketler. Üçüncüsü bilerek ve isteyerek yaptığımız iradeli ve istemli hareketler.
Zamanla ibtila ve iftina haline gelen itiyadlar bazen öylesine gayrı iradi gerçekleşiyor ki bazen bunlarda istem dışı ""reflekler" gibi ortaya çıkıyorlar.. örneğin cinsel ve tensel uyaranların.. örneğin dişil eril dürtüler ve erile dişil dürtülerin etkisi bazen koşullar oluştuğundan iradeyi ortadan kaldıraca derecede güçlü oluyorlar.
Keza bu duruma benzer mantıksal ilkelerin düşünsel ve psikolojik düşüncelerin davranışsal sonuçları da iradeyi büyük oranda etkiliyor.
Örneğin mantıksal özdeşlik ilkesi düşüncemizi o derece irade dışı etkiliyor ki felsefede bunlar a priori yani deney öncesi önsel kabuller olarak düşünülür.. belki ileride bunlara ilişkin bilimsel ve nedensel açıklamaları bulunabilir lakin bu gün için yaratılıştan ve doğuştan gelen "us" yetisi ve usa vurma yeteneği olarak var sayılır. ve biz bu akla göre kuram ve bilimimizi inşa ederiz.. hatta dil onunla inşa edilmiştir.
Üçüncü olarak İnançlara ve özellikle tanrı inancına gelince.. bununda iradeye bağlı olmadan insanın kabul etmesi gereken ve onu yükümlü kılan bir özgürlük olarak kabul edilir. Mantığın makul itiyadına USUL dersek meşietin bu meşru itimadına da İMAN adı verebiliriz. Usul teorik aklın dayatımı ise iman pratik aklın gereklilik cebridir. Usul ve iman ise tecrübeyi gerektirmeyen ve deneyim bağımsız bir düşünce ve bilim sorumluluğu ile davranış ve buyruk yükümlülüğü olarak irade ve refleks arasında bir dil inşaasıdır.. diye düşünüyorum.
Bu durumda bizim dünya, dil ve din'den sonra refklersler.. alışkanlıklar.. usul ve iman.. irade ve itiyad olmak üzere dört tane daha KUŞ'umuz var..fakat resimde altı tane görünüyor.. biri nereye uçtu ?
osmanziya
30.12.2016
------------- usul esasa mukaddemdir
|
|