Mevlana'ın ünlü kapıları ayırt eden ensede patlatılan TOKAT'lardan söz ettiler. Dedim ki her çağın kapıları farklı.. bu çağın kapılarının da şunlar olduğunu anlıyoruz diye düşünüyorum. Birinci kapıdakiler şahıslarla ilgilenir.. mal ve mülk ve evlad edinmeye değer verir. İkincisi katmandakiler olaylarla ilgilenir.. sağlık ve eğitimlerine para harcarlar. Kişileri bağlanmazlar. Üçüncü tabakada bulunanlar kişilerin ve kazanımların.. varlıkların ve olayların.. OLGULARA indirgenen bir ALAN'ının bulunduğunu görürler. Geçmişte bir alanının değil bilinebilen alanların koşulların yasalarının bilinmesi ve kurallarının yasaklarının saptanması kolaydı.. mütebahhir denilen kimselerde okyanus gibi BİLGİ ve FİKİRLERİ ile eskiden büyük olmayan kitleleri etrafında topluyordu.. böylece çeşitli alanları cemadat.. hayat.. şuur.. iman tabakalarını olgularını ve fikirlerini tertip ve tasnif etmede zorlanmıyorlardı. Batı da Aristo ve doğuda İbni Sina gibi kadim zekalar bir kimsenin entelektüel ihtiyacını gideriyordu. Artık şimdi nerede ise her birimizin aldığımız tahsile bağlı bir ALAN bilgisi bulunuyor ve fakat buna rağmen her şeyi BİLİR gibi davranabiliyoruz. Dile getirebiliyorsak yararlı olacağı inancıyla bilgilerimizi paylaşmaktan büyük zevk alıyoruz. Hatta paylaşmak daha zevkli.. başkalarının bilgilerini bu yüzden pay ediyoruz. çünkü Kişi'ler önemli.. olay'lar değerli.. olgu'lar bilgili.. ve kendi benimizde dahil gelip geçen bu önemler ve değerler ve bilgiler bir OLANAK'tan fazla bir kimse ve nesne olmadığı halde nasıl bir BENLİK taşıyorsak bundan nesne ve kimse taşıyan ÖZNE'mizin ötesine ÇIKAMIYORUZ. Çünkü ezberlerimizi aşamayan ÖĞRENMELER.. taklitlerimizi öteleyemeyen DÜŞÜNMELER.. canlı ve diri değil. Bu yüzden "kişi-olay-olgu" HARF'inin ötesindeki İSMİMİZE geçemiyoruz.. Harf yazınca "Harun Sönmez" (HS) aklına getiren Face gibi Mustafa BUĞUÇAM (MB) da sadece bir HARF.. fakat dile getiren ve dillendiren bir AR.. SONUÇTA Mevla'nanın kapılar ile bizim kapılar belki de aynıdır. Sadece anlatımı farklı oldu. Zaten YENİlenen YİNElemeleri ayırt etmekte kolay değildir.
Öyle ise bir biz de bir yineleme yapılım:
DÜNYA
DİL
DÜŞ
DİN
Saygılarımla. Sağlıcakla kalınız.
osmanziya 22.05.2024 02:42
Mevlâna’nin 4kapı hikayesi Öğrencilerden biri mevlânaya sormuş;
“Efendim bu 4kapı meselesini pek anlamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?”
“Șimdi bak,Karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsinin rahlelerine eğilmiş .sen git bunlarin hepsinin ensesine samar at, sonra gel anlatıyım.”
Öğrenci gitmiş birincinin ensesine bir tokat atmış .tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana’nın öğrencisi yere yığılmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasından itaat var.
Yaradana güvenip ikinciye’de bir tokat atmış . Oda tam kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş .
Öğrenci devam etmiş üçüncü’yede tokat atmış. Üçüncü şöyle kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş .
Dördüncü tokat yemesine rağmen hiç oralı olmadan çalışmasına devam etmiş.
Öğrenci mevlâna’ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana “işte sana örnekler …
Birinci şeriat kapısını geçmiş biri idi. şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti
İkinci tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı , tam tokadı iade ettcekken tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi “sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü oturdu
Üçüncü marifet, kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek yaradandan, geldiğini bilir inanır. Yaradan bu kötülüğü hangi iblisi alet etti diye merakından söyle bi dönüp baktı
Dördüncü, hakikat kapısını geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile…”.
O yüzden siz siz olun daima bilincinizi bir üst boyuta hazırlayın. Olmamışlar gibi tokata, tokatla cevap vermeyin.. Çünkü İlahı olanın kendisi, kendine olmamış gözü ile bakmakta..
|