Cogito
yayınlarından:
Bozkurt
GÜVENÇ
kültürün
abc’si Sahife: 21
ÇAGDASLIK: KENT
VE ENDÜSTRİ
Rönesans’tan bu yana batı medeniyeti ve san’atı, modern olagelmiş ya da modern olduklarını
söylemişler; çağdaş olmakla övünme,
dünyanın öteki toplumlarının da çağdaşlığa özendirmişlerdir. Her toplum çağını,
kendi kültürü içinde, çağdaş yapan temel özellik nedir ?
Kültür tarihçileri, Rönesans’ı izleyen
reformasyonu (dinde reform çabalarını, yönetimlerin laikleşmesini), 17 YY daki keşifler çağını, 18 YY daki
aydınlanma hareketleriyle, siyasi devrimleri, 19 YY da yaygınlaşan Sanayi
Devrimini, onu izleyen kentleşme, uluslaşma ve ulusal devletlerin kurulmasını,
çağdaşlık tarihin birbirini izleyen aşamaları görmüş ve yorumlamışlardır. Öyle
ki günümüzde “çağdaş kültür” denince
nüfüsunun büyük bölümü (% 80
dolaylarında) endüstrileşmiş ve kentleşmiş toplam ve uluslar akla gelmektedir. Bu
anlayışın ayrılmaz ikizi olarakta, eğer bir toplum kentlileşiyor ve endüstrileşiyor
ise, onun çağdaşlığı da var sayılır. Modernlik ya da çağdaşlık kuramının öncülleri
bunlardır.
Büyük çoğunluğu köylerde yaşayan tarım toplumları, nasıl
oldu da kentlerde hatta büyük kentlerde yaşar duruma geldiler ?
Kent tarihçileri ile kent plancıları bu olaya “kent devrimi”
adını veriyor. Kent devrimleri üretim ekonomisinde gerçekleşen iki büyük teknoloji devriminin
sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.
Birinci kent devrimi, günümüzden binlerce yıl önce
gerçekleşen neolitik (tarım) devrimdi.
İkinci kent devrimi ise çok daha yakın zamanlarda 1750’lerde
Britanya adalarında başlayan sanayi devriminden sonra Avrupa’ya , Amerika’ya,
Uzakdoğu’ya yayılmıştır.
İlk yerleşik
tarımcılar, ancak temel
gereksinimlerini karşılayacak kadar üretim yapıyordu. Avcılık yerine
hayvancılık, toplayıcılık yerine evcilleştirdikleri türleri üretiyor, ürettikleri besinler ancak
kendilerine yetiyordu.
Bol yağış ile bol üretim bolluk,
az yağış ile az üretim kıtlık
demekti. Masal ve destanlarda hatırladığımız “yed yıllık bolluktan sonra
beklenen yedi yıllık kıtlık” kehanetlerinin kaynağı buradadır. Tarım yerleşmeleri, sürekli bir açlık kaygısı
ve korkusu içinde yaşamışlardır. Ekim başak tutmazsa, hayvanlara hastalık
vurursa, toplum açlığa mahkum olurdu…
Zamanla üretimin verimini artırıp geleceğin kıtlık tehdidine
karşı güvenceye kavuşup rahatladılar. Binlerce yıl süren birikimden ve
özellikle sulu tarıma geçtikten sonra dokuz tarımcı ailesi 10 aileyi yaşatacak kadar artı ürün elde etmeye başladı.
İlk kentlerin hemşerileri, çoğunlukla bu onuncu ailelerden oluşuyordu.
Tarım kültürü küçük kentlerin eseri ve başarısıdır:
Askerlik, yönetim, dinler, yazı, ticaret, para, sermaye, eğitim, bilim, san’at,
felsefe ve hukuk vb. Mezopotamya ve Nil
vadilerindeki elverişli iklim ve sulama koşulları artı ürünü %10 -%15 düzeyine
çıkardı. İlk kentler bu teknolojik devrimin sonunda ortaya çıktı. Büyük ticaret
merkezleri, devletler ve başkentler dışında kentleşme düşük düzeyde sınırlı
kaldı.
Endüstri devrimi, bir ENERJİ devrimi oldu. Tarımcı, yalnız
kas gücüyle evcilleştirdiği bitki ve hayvanların organik enerjisinden
yararlanırken ; sanayici, yer altından çıkarılan bitki (kömür) ve hayvan
fosillerinin (petrol) enerjisinden yararlanarak, tarımcı ve hayvancı atalarının
üretim verimini ona katladı. 20. YY
ortalarına gelindiğinde, gelişmiş endüstri ülkelerinde bir tarımcı, yaklaşık on
aileye yetecek kadar artı ürün elde ediyordu. Tarım ürünlerinin verimi yaklaşık
100 kat artmıştı. “Endüstri Çağı” adı verilen büyük devrim budur. Topraktan ve rençberlikten
kurtulan köylüler kentlere göç ettiler günümüzün kültürlerini oluşturdular. Gelenek
düzen alt üst oldu.
* * * * * *
Kentlileşin nüfus iş bölümü yoluyla farklılaştı, uzmanlaştı;
Bilimde, teknolojide, san ’atta
ilerledi, sağlık ve eğitim alanlarında büyük atılımlar yaptı; ortalama ömür
beklentisini ikiye katladı. Geleneksel tarım kentinde torun görmek “mürüvvet”
(ödül) sayılırken, çağdaş endüstri
kentinde, insanlar torunlarının torunlarını görecek kadar uzun yaşamaya
başladı. Yaşlanan nüfus yapısı, kentlerin yapısını, dokusunu, kurumlarını
kökten değiştirdi. “İkinci Kent Devrimi” adı verilen olgu / süreç budur.
İngiltere gibi çağdaş toplumlarda, endüstrileşme
kentleşmenin önünde, Türkiye gibi bazı toplumlarda ise, kentleşme süreci
endüstrileşmenin önünde gelişti. Bütün bu değişmeler, ülkeler arasında önemli
yoğunluk, alt yapı, yaşam kalitesi farklarına ve sorunlarına yol açtı. Kimi
ülkelerde tarımsal kentler endüstri kentine dönüşürken; öteki ülkelerde,
kentler kır kökenli kitleleri sindiremedi, göçmenlere iş veremedi “köyleşmeye”
başladı.
Çağdaş dünya, bu tür çelişkiler yaşıyor. Kimi toplumlarda
kent ve endüstri kültürleri çağdaşlığı
simgelerken kimi “gelişen” toplumlarda kentlileşme ve endüstrileşme az gelişmişliğin simgesi oldu.
* * * * * *
Ülkemizde kentlileşme (ikinci kent devrimi) geleneksel tarım
kentlerini hazırlıksız yakaladı. Kasaba ölçeğindeki kentlerimiz, endüstri
ürünleriyle, su, yol, ulaşam, iletişim, eğitim ve sağlık alt yapılarını yenileme
fırsatını bile bulamadan göçmen kitlelerin yükünü taşımak zorunda kaldı. Ülke
nüfusu yılda %2,3 oranında artarken büyük kentlerimiz %5,6 oranında büyüdü.
Kapitalist ya da sosyalist, dünyamızın hiçbir gelişmiş ülkesinde.. bu hızlı büyüyen kentleri sorunları
çözümleyecek bir yönetim düzeni
bulunamamıştır. Kent (polis)
lerin etkinliğini ve denetleme gücünü yitirdiği durum ve zamanlarda,
kentlileşemeyen kentliler (gecekonducular, varoşlar ve işsizler) kendi
sorunları kendi bildikleri gibi çözümlemeye başladılar. Türk toplumu büyük bir
hızla kentleşti ama kentlileşemedi.
Bütün yaşadığımız yakındığımız “çarpık kentleşme” diye
eleştirdiğimiz çağdaşlaşma ve çağdaşlaşmaya karşı duyulan yaygın tepki, bu tür
sorunlardan kaynaklanmaktadır. Batı dünyasının 1650 ile 1950 arasındaki 300
yılda ve 15 kuşakta gerçekleştirdiği çağdaşlaşma sürecini, yaklaşık üç kuşakta
yaşadık ama geride bırakamadık. Bu süreçten alınacak pek çok dersler var; ama
hayatta kalma başarısını da görmezlikten gelmemeliyiz.
Britanya adaları, “tarım devrimi”nin en geç ulaştığı bir
kültür alanıydı. Byzantion kenti, en parlak dönemini yaşarken Robin Hood’ların
ataları ormanlarda hâlâ avcılık ve toplayıcılık düzeyinde yaşıyordu. Tarım
devriminde binlerce yıl geç kalan Britanyalılar endüstri devrimin öncüsü oldular.
Endüstri devriminde gecikmiş olan Türk
toplumunun, bu gün kazandığı ivme ile BİLGİ TOPLUMUNA geçiş sürecinde pek çok
toplumu geride bırakması beklenebilir. Geneleksel toplumun harekete geçirmek
kolay olmadığı ama değişen toplumu frenle durdurmakta kolay olmayacak.
Bütün çabalara karşın, yıllardır düşünemediğimiz yapısal
enflasyonda, çarpık ya da çarpıtılmış
kentleşmenin payı olmalı.
Kuşkusuz emin olamayız ama umutsuz da olmayalım: Değişme her
zaman gelişme sayılmasa da; kalkınma için değişim şarttır. Gelişme ve gelecek için, değişimin ön şartlarını büyük ölçüde yerine
getirdiğimizi söyleyebiliriz.
KAYNAK:
Mumford, 1961, City in History (“Tarihte Kent”) Harcourt,
Brace and World.
Van Loon, 1990, İnsanlığın Vatanı, Güneş
Childe, 1992, Kendini Yaratan İnsan
Zerzan, 2000, Gelecekteki
İlkel, Kaos
Duben, 2002, Kent, Aile ve Tarih, İletişim
|