Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

TANRI hakkında

Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Diğer
Forum Adı: Din
Forum Tanımlaması: Diğer Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2476
Tarih: 17-Kasım-2024 Saat 01:56
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com


Konu: TANRI hakkında
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: TANRI hakkında
Mesaj Tarihi: 16-Eylül-2024 Saat 07:44
Tanrı vardır ya da yoktur demek
dil ile ikrar kalb ile tasdık etmek anlamına mı geliyor ?
Bunun için daha önceden uzun uzun tefekkür ve tezekkür etmek gerekmiyor mu ?
(Tanrı) değişkenin değeri nedir..
"tanrı" terimiminin kavramı nedir..
< TANRI > adının anlamı nedir ?
(ne dir ya da kim dir.. sorularının kendisi üzerinde hiç durmuyor ve onları unutmadan göz ardı ediyorum)

Sorularını yanıtladıktan sonra VAR'dır hükmünün veya YOK'tur yargısının sağlamlığı konusunda tartışma başlatılabilir ki işte bu nokta da VAR'ın ne olduğu ve YOK'un ne olmadığı konusunda bir karara var'abilelim ki işte bu çizgide ben VAR'ı bilemeyiz diyorum.

Bizler.. KİMSE'nin çoğunu biliriz azını biliriz ve bu ikisinin arasını biliriz.. bir NESNE'nin küçüğünü biliriz.. büyüğünü biliriz.. ortasını biliriz.. fakat nesnelerin ve kimselerin varlığını ve yokluğunu bilemeyiz.

Ancak tanıdığımız veya tanımladığımız bir nesneyi veya kimseyi var sayabilir ya da yok sanabiliriz. İşte biz bu muhal ve mümkün ve makul durumlara VAR OLUŞ adını veriyoruz.

Bir kısmı da oluşların ÖZ'leri dedikleri ar'lar ve ad'lar ile aksiyomatik ve metodik sistematik ve senkretik ANLATIMLAR yapıyorlar ki AR'lar ile yapılana FELSEFE.. AD'lar ile yapılana DİN adını veriyoruz.. pardon tam tersi oldu.. şimdi siz bana diyeceksiniz ki arkadaş bu ar ve ad dediklerini ne ki ?

Bende size diyeceğim ki şu var ve yok dediğiniz ne ki ? Siz benim sorumu yanıtlayın ki ben de sizin sorunuza cevap vereyim.

"Soru ile sual arasında terim bakımından bir fark olduğu halde kavram bakımında hiç bir fark BULUNMUYOR."
Şimdi ben bu cümleyi
"Soru ile sual arasında terim bakımından bir fark olduğu halde kavram bakımında hiç bir fark YOKTUR."
şeklinde yazsa idim..
YALAN söylemiş olurdum..
çünkü YOK'un ne olduğunu bilmiyorum.. BULUNMUYOR'un ne olduğumu betimleyebilir ya da indirgeyebilir ya da açıklayabilir ya da yorumlayabilirdim amma ve lâkin YOK'un içine giremediğim gibi içine girdiğim var saysam da çıkamazdım. "Yok" yoktur da diyemem "yok" vardır da diyemem.

Sadece sual ve soru.. cevab ve yanıt gibi "anlamdaş" sözcükler bulunduğunu ya da olduğunu var sayabilirim bir başkası da bunu yok sanabilir. Fakat ne o ne ben "var" ya da "yok" diyemeyiz.

Bununla beraber gerek günlük dilde.. gerek bilimsel ve felsefi dilde.. bulunmak ya da olmak anlamında.. sık sık vardır, yoktur sözcükleri kullanıldığından.. sadece dilde bulunan ancak olguda ve gerçeklikte bulunmayan.. yani elle tutulmayan ve usla ellenmeyen DİL NESNELERİNİ dünya ya da din nesneleri haline getirerek vehim ve hayal tabanımızda hatır ve hazır ederek konuşabiliyor ve bu uğurda birbirimizi telef edebiliyoruz.


Simgeleri düşünün.. başta TANRI ve diğerleri bayrak.. para.. oy.. diploma.. atama.. SÖZCÜKLERİNİN.. değişkenlerinin.. terimlerinin.. adlarının KARŞILIKLARI değerleri.. kavramları.. anlamları.. KONUSUNDA uzun bir tartışmaya girmeden.. bu TANRI.. VAR.. YOK.. tartışması ve eleştirisi yapmanın havanda su dövmek olduğunu SEPTİKLER ve AGNOSTİKLER çok iyi bilirler.. ancak sonuçta bunlarda bir görüş ve yoldan netice bir düşünce ve yaşayıştan fazla bir şey değildir.. biz nasıl DOĞMATİK ve SKOLASTİK ise onlarda öyledir.. Biz nasıl TEİST ve DEİST isek onlarda öyle ATEİST ve ADEİST olurlar.. bu nedenle ben şahsen bu DİN ve FELSEFE konularına girmem.. Tanrı vardır ya da yoktur tartışmalarına karışmam.

Şunu size ve herkese deklare etmiş olayın ki şunu bilirim:

Bizim nasıl küçük orta büyük ayırma becerimiz varsa.. bizim nasıl var sayma ve yok sanma yeteneğimiz varsa.. bunlarla gözlem ve kuram yapabiliyorsak.. aynı zamanda HİÇ yok ve HEP var.. deme YETKİMİZ de var.. şimdi dilim alışmış "var" demişiiiim.. siz onları "bulunuyor" sayınız.

İşte müslümanlıkta "lâ ilahe illa Allah" derken ya da felsefede Parmanides gibi "Yokluk yoktur varlık vardır." derken.. bu hiç yok yani HİÇLEME.. hep var yani HEPLEME selahiyetini yani İNSAN yetkisini kullanıyoruz.

"Yokluk vardır varlık yoktur" da diyebilirdik.. bu ikisi arasında diğer seçenekleri de kullanabilirdik. Fakat bunlarını hep KURU cümleler ve içeriği bulunmayan anlamlar ve anlatımlar bulunmaktan ve olmaktan kurtulamazdı.

Sizler var ve yok gibi "imkan" ya da "olanak" sözcüklerini çok kullanmanıza rağmen büyük bir olasılıkla bunların "anlam"ını bilmiyorsunuz.. nereden biliyorum.. bende anlamını biliyor sanarak elli yıl kullandığım halde ellinci yıldı İmamı Nursi'nin "İmkanata tarafeyni mütasaviyendir."sözüyle anladım. Dediğimi anlamak için imkan sözcüğünü anlamak için mantıktan matematiğe geçildiğini ve bunun da yetmeyip İSTİSATİK biliminin kurulduğunu hatırlatmak isterim. Hatta onun bile mahiyeti bilinmediği halde muhtevasının kullanıldığını söyleyebilirim.

Bence size bu imkanın ne olduğunu aramanızı ve bulmanızı öneririm.. Tanrı'yı arayacağınıza...

İşte o zaman Tanrı'ya inanıyorsanız daha sağlam inanırsınız.. inanmıyorsanız daha sağlıklı inanmazsınız…

Şu da var ki Tanrı'yı inanmamak o kadar çok korkunçtur ki varlığı inkar etmek ya da yokluğa iman etmek.. onun yanında solda sıfır kalır. Varlıkta cennet ya da yokluktaki cehennem.. "kuru" KURAMSAL bir görüştür ve "boş"KURGUSAL bir düşünüştür sonuçta.. ancak TANRI böyle değil.. bu sadece "bizim" inandığımız SANRI değil başkalarının da kabul ettiği SAYRI içinde geçerlidir. Bunun için kendi sayrımız gibi başkalarının sanrılarına "saygı" göstermek gerekiyor ve sayrı ve saygı arasında ne fark var ise bilgi ve sevgi arasında o fark olabilir ve şimdi aklıma geldi bilgi ve sevgi arasında ne fark var.. yani düşünecek o kadar çok şey varken.. yanıtlanacak pek çok soru.. çözülecek pek çok sorun bulunuyorken ya da oluyorken daha doğrusu neden bu Tanrı vardır ya da yoktur konusunu anlamadan Tanrı Tanırlık ve Tanrı Tanımazlık üzerinde konuşuyoruz.

Saygılarımla. Osmanziya 16.09.2024 üçyol izmir





Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 16-Eylül-2024 Saat 08:45


Bu tablo UCKATMAN dizininin 13.dosyanın resim halinde buraya yüklenmişi.. burada otuza yakın dosya bulunuyor

uploads/20240916_083150_UCKATMAN.zip - 20240916_083150_UCKATMAN.zip

Bu dizini bilgisayarınız indirip içindeki dosyaları açtığınız versiyon sırasıyla yalından karmaşığa doğru incelediğinizde.. dosyaları izlemekten hasıl olan imgeleme ve tahayyülleriniz.. irdeleme ve tevehhümleriniz.. bir süre sonra bu tabloların bütününden hasıl olan HABLO bir fikir ve kanaat oluşturacaktır.

Aslında her bir tabloyu yalından karmaşığına kadar teker teker açıklamam ya da anlatmam gerektiğini düşünebilirsiniz.. ancak o zaman benin HAZIR açık ve seçik SEHİL yani ANLAŞILIR yazarak okuyucuların düşünmeyi unutturan yazar ha da hocalardan olurum.. YBA tanıtma ve beğendirme misyonumu gerçekleştiremem.

Bu çalışmada insan ÜÇ KATMAN olarak göstergelenmiştir.. birinci katman İLGİ ve TUTKU katmanı.. en altta.. bu YER KÜRESİNİN demir çekirdeği gibidir. Bu altta ilk birinci katmandan sonra üstteki ALT MANTO bulunur ki bu da AŞK (iştah ve iştiyak) ve IŞK (merak ve meram) ile oluşur.



Alt mantonun üstündeki ÜST MANTO'yu gelince bu da YAKAZA-NEVM'den yani uyku ve uyanıklıktan oluşan tabakadır.

Burada lafz ve ma'na ile fikir ve zikirden oluşur.
Burada söylediklerim tablodaki kutular ve yumurtalarda tanımlanmış ve açıklanmıştır.

Çekirdeğin çekirdeğini açmak isterdim.. lakin GDDY (Günlük dilin düz yazısı) nı kullanmaktan kaçına kaçına ondan soğumuşum.. BEYNE VE ZİHNE VE ŞUURA ZORLA SOKAN hocalık ve ZİHNE BEĞENDİRMEK İÇİN UĞRAŞAN yazarlık yapmak istemiyorum.

Bu paylaşımın başlığı TANRI.. ben burada insanı tanıtmaya çalıştım.. kendini tanımadan TANRI'yı nasıl tanıyabilirsin ki ?

Ben burada le MEAN'a bir İNSAN "mektubu" yazdım.. aslında.. ancak le MEAN on beş yıldır yazdığım mektubları okumuyor.. ne yaparsınız ki insan böyledir. İNSANIN insandan haberi olmaz..

Her ne ise aslında biz kendimize insanız.. bizi bize hatırlatanı seviyoruz.

Saygılarımla osmanziya 16.09.2024 08:44


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 16-Eylül-2024 Saat 09:21
ihlas suresini okurken:

Lem yelid.. lem yuled
doğurmamıştır.. doğmamıştır..
kadın değildir.. erkek değildir..
evren değildir.. insan değildir..

De ki: "O, Allah'tır, bir tektir." ﴾1﴿ "Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)" ﴾2﴿ Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir)." ﴾3﴿ "Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir." ﴾4﴿

Deriz.

Fakat ayetel kürsiye okuruken de:

Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur.
Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.
Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur.
O’nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir?
O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (Hiçbir şey O’na gizli kalmaz.)
O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar,
O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.
O, yücedir, büyüktür.

deriz.

Birincisi FİLOZOFLARIN Tanrı'sıdır.
İkincisi MİSTİKLERİN Tanrı'sıdır.
Bir de HAŞİR suresinin sonunda TANIMLANAN Tanrı söz konusudur.
İşte burada ESMA söz konusu.. insan ESMA kainat ise HÜSNA.. bu ikisi ile birlikte bir önce kendimizi tanıyoruz.. sonra TANRI'yı.

Ancak bu yazıya konuya başka bir açıdan baktım.

Saygılarımla.. mustafa buğuçam

Tanrı'yı tanırken kendini İNSAN'ı tanıtırken buldum.. Dinnur YAŞAR

Eskiden nebiler ve veliler gelmiş insanları TANRI'ya çağırmışlar.. artık zamanımızda insanların çoğu.. ellerinden bulunan yeteneklere ve olanaklar güvenerek.. ölüm unutmuş bir halde.. sanrı ve sayrıları ile TANRI arasındaki farkı bilmez olduklarından.. kendilerini bir TANRI gibi görüyorlar ki artık bunları Tanrı'ya çağırmak değil.. insan olduklarını hatırlatmak gerekiyor. Bu onlara kabak gibi salak salak sen kendimi Tanrı'ı mı sanıyorsun değil.. insanın yapı ve işlevi hakkında bilgileri söz konusu ederek kendimizi tanımaya ağırlık vermek gerekiyor. Bende YBA ile bunu yapıyorum.

Saygılarımla osmanziya 16.09.2024 üçyol izmir





Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Eylül-2024 Saat 12:03
Recai ÇAĞLAYAN paylaşımı

Mevlana Hâlid-i Bağdâdi Ve
11 boyutlu Evren !!!
“Süper Sicim (String)
Teoremi” İle İlgili 200 Yıl
Önceki Beyanı..
"Her kim, yazılmamış söylendiğinde, onu vakti gelince idrak ederse, “yedi mesani buutun” batındaki sırrının, sebit “yedi” ile sabit olmuş “Kuvve-i Irkiyye” esrarı ilahisine murabbasıyla mazhar olur.”
Bu cümleyi sadeleştirelim:
"Her kim yazılmamış söylendiğinde, zamanı gelince onu kavrarsa,
"Yedi şifreli boyutun” içteki sırrına ait “Yedi ırk Kuvveti”nin ilahi sırrına açıktaki "dört boyutlusu"
ile birlikte ulaşmış olur.
(7 + 4 =11) Boyut
200 Yıl Sonra Ünlü kozmolog, fizikçi Prof. Stephen hawking:
Bing Bang'ın ardından simetri kırılması sonucu bizim evrenimiz uzay-zamanla 4 boyuta hapsedilmiş, diğer 7 boyut ise kıvrılarak saklanmıştır..
4 + 7 = 11 Boyut..
Gerçektede bir kuantın, iplikçik veya sicim halinde “10” ve zar
(membran) halinde “1” adet olmak üzere, toplam “11 boyutlu” olduğu matematiksel olarak olarak ispatlanmıştır..
Açıkta (içinde bulunduğumuz evrende) dört boyut
olduğuna göre, geri kalan yedi boyut, içerde
(tünel içinde) saklı kalmışlardır. Eğer bunların tümü açığa çıkmış olsaydı, biz
11 boyutlu bir evrende bulunacaktık. Böylece, Planck Uzayı, dışa açılmış dört boyutu ve
Hilbert Uzayı, içerde kalmış yedi boyutu
içermektedir. Büyük Patlama’da, dört boyut (üçü mekan, biri zaman) açığa çıkarken, diğer yedi boyut tünelin ardında kalmışlardır. Bunlar, “enfus”unda (kendi nefislerinde), yani Hilbert Uzayı’nda saklı kalmışlardır. Bu nedenle, dört boyut, bize, “sabit murabba”
(dörtlü) olarak gözükürken, diğer yedi boyut, “sabit mesani” (saklı) olarak görünmemektedir..
Halid-i Bağdadinin "11" Düğümlü İbrişimi !!!
Bağdadi’nin hayatta iken kendine ait Kuranında, vakıa suresinin üstüne bıraktığı "11 düğüm atılmış bir ibrişimi" bulunmaktadır. Bu ibrişim, konulduğu tarihten beri, Kur’an’ın Vakıa Suresi’nin yazılı olduğu sayfalar arasında muhafaza edilmektedir. Bağdadi’nin, 11 düğümlü ibrişimi, Vakıa Suresi’nin sayfaları arasına koyması, onun, bu surenin ne denli önemli olduğunu işaret eden bir vasiyetidir.
Nitekim Hazreti Hz Muhammed (s.a.v) 1440 yıl önce "Vakıa Suresini evlatlarınıza öğretin; onlarda kendi evlatlarına öğretsinler” buyurarak
bu surenin önemini vurgulamıştır..
Niyemi ???
Çünkü Vakıa Suresi, teorik fiziğe yol gösteren önemli gizliliklere sahiptir.. Ancak 18.Yüzyıldan başlayıp
anlamını bu yüzyılda açan evrendeki en müthiş olay Kara delikleri (black hole) haber veren bir suredir.
Karadeliklerin sırrının çözülmesi ise aynı zamanda evrenin sırrının çözülmesi demektir.Yani karadelikler evrenin kara kutusu mesâbesindedir..
Yani, geleceğe dönüktür. Aynı zamanda evrendeki Gravitasyon (Kütle Çekim Dalgaları) konusu ilede çok yakından ilgilidir..
Bismillahirrahmanirrahim
Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
(Vakıa Ayet 75-76)
Vakıa suresinin 75 -76 ayetindede görlüldüğü gibi “yıldızların mevkileri ve yerleri” üzerine vurgu yapılması Karadeliklere işarettir. Nitekim izleyen ayette “bunun ne büyük bir yemin olduğuna” dikkat çekilmeside karadeliklerin öteki dünyalara geçit veren “Gök Kapıları”nı gündeme getirmektedir...
Bir kısım bilim adamının kanaatine görede Karadelikler, kendi varlığı ve öz hacmi ile kendi “dışına” taşmakta; “uzay-zamanı” da beraberinde götürerek bizim âlemimize benzemeyen “farklı” bir âleme geçiş kapısı görevi görmektedir. Nitekim Kozmoloji ile ilgili eserlerinden tanıdığımız ünlü fizikçi Paul Davies bu konuda şöyle demektedir..
“Uzay, çok karmaşık bir şekilde ‘zamana’ bağımlıdır. Uzayın ‘gerildiği ve büküldüğü’ gibi, zamanda gerilir ve bükülür.” demektedir. Zamanın “donarak” ebediyen durması, Karadeliklerdeki tekilliğin (singularite) en belirgin özelliğidir. Zamanın durması, zamanın “sabit” kalması; fizik kanunlarının geçerliliğini kaybederek; uzayın bütün öz ve özelliğini yitirmesi ve yepyeni bir başka kainat’ın içine girilmesi demektir' ki “Orası” bizim evrenimize hiç benzemeyecek, zaman, madde ve boyutlar farklı keyfiyete bürünecektir diye açıklama yapmıştır..
Bu konuda KURAN;
(İbrahim Ayet 48)de İse;
"O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek Ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan ALLAH'ın huzurunatoplanacaklardır."
diye buyurarak bu gerçeği
çok açık bir şekilde dile getirmektedir..
Kıssacası bir türlü çıkamadığımız kâinatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşünen astrofizikçilere görede, karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur'an'ın rehberliğinde kâinattaki sırlara yorum ve açıklama getiren islam müfessirlerine görede gökteki yıldızların bir kısmı Ahiret âlemlerine bakmaktadır...
*******
Bismillahirrahmanirrahim.
De ki: "Onu, Göklerin Ve Yerin Sırrını Bilen ALLAH İndirmiştir. Şüphesiz O, Bağışlayandır, Merhamet Edendir."
(Furkan Ayet 6)
*******
Lâ ilâhe İllallâhu El-Melikül-Hakkul-Mubîn Muhammedun Resûlullâh Sadikul-Vaadil-Emîn
HAK Ve Gerçek Olan Kainatın Sahibi ALLAH'tan Başka İlah Yoktur. Güvenilir Ve Sözünde Sadık Hz Muhammed, (a.s.m) O'nun Elçisidir.
Tanıtım:
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kürtçe Mewlana Xalid, 1779, Süleymaniye - 1827, Şam), Kürt asıllı İslâm âlimi, mutasavvıf ve şairdir. Nakşibendi Hâlidîlik yolunun öncüsüdür. Irak'ta Süleymaniye'ye 8 km uzaklıktaki Karadağ kasabasında doğmuştur. 1813-1823 yılları arasında Bağdat'ta yaşamış bir sûfîdir.
Mevlana Halidi Bağdadi kendinde bir eksiklik hissediyor ve bundan dolayı da manevi bir mürşit arayışına giriyor. Mekke'de bir işaretle Afganistan Delhi'ye gidip Abdullah Dehlevi hazretlerine intisap ediyor..
Hâlidîlik, İslam'ın Sünnîlik mezhebine bağlı bir tarîkat olan Nakşibendîliğin en yaygın kollarından biridir. Kol, adını Kürt İslam âlimi Halid Bağdadî'den alır. Türkiye'de etkinlik gösteren Nakşibendî şeyhleri genellikle Halidî'dir.
Mevlânâ Hâlid'in eserleri şunlardır:
1. Bugyetü'l-Vâcid Fî Mektûbâti'l-Mevlânâ Hâlid: 1334'te Şam'da basılan bu eser Hâlid'in mürid ve halifelerine hitaben yazdığı mektuplardan oluşur. Mektûbât-ı Mevlânâ Hâlid adıyla Dilaver Selvi ve Kemal Yıldız tarafından Türkçe'ye çevrildi ve 1993 yılında İstanbul'da yayımlandı.
2. Câliyetü'l-Ezkâr Ve's-Seyfü'l-Bettâr Fi's-Salâti Alâ Nebiyyi'l-Muhtâr.
3. Cilâ'u'l-Ekdâr: Bedir gazilerinin isimlerini ihtiva eden bir manzum metindir.
4. Dîvân: 1260 senesinde Bulak'ta basılmıştır. Ağırlıklı olarak Farsça, ayrıca Arapça ve Kürtçe şiirlerden oluşur. Farsça şiirler Sadrettin Yüksel tarafından Türkçeye çevrilip Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Dîvânı ve Şerhi adıyla 1977'de İstanbul'da yayımlandı.
5. El-Ikdu'l-Cevherî Mine'l-Kelâm: 1259 yılında İstanbul'da basıldı.
6. Ferâ'idü'l-Fevâ'id: Cibrîl hadisinin Farsça şerhidir. Kemahlı Hacı Abdullah tarafından Türkçe'ye çevrilip 1895'te İstanbul'da basıldı.
7. Risâle Fî Âdâbi'l-Mürîd Ma'a Şeyhih: Kazan'da basılmıştır, baskı tarihi yoktur.
8. Risâle Fî Âdãbi'z-Zikr: Bugyetü'l-Vâcid adlı eseri ile beraber basılmıştır.
9. Risâle Fî İsbâti'r-Râbıta: Bu eser 1284'te İstanbul'da, 1289'da Şam'da ve 1890'da Kazan'da basılmıştır.
10. Risâle Fi't-Tarîk: 1262 senesinde Bulak'ta basılmıştır.
11. Risâletü'l-Ikdi'l-Cevherî: Eş'arîler'le Mâtürîdîler'in kesb ve irâde-i cüz'iyye konusundaki görüşlerini inceleyen bir risaledir.
12. Şerh-i Akâ'id Hâşiyesi Siyelkutî'ye Ta'lîkât.
13. Şerhü'l-Makâmâtü'l-Harîrî: Yarım kaldı.
14. Vasiyyetü'ş-Şeyh Hâlid: 1284 yılında İstanbul'da basılmıştır.
Mevlânâ Hâlid'in bunların dışında akaid, fıkıh ve kelama dair birkaç sayfalık risale, haşiye ve şerh tarzında yazıları bulunmaktadır. Hâlid'in Arapça, Farsça ve Kürtçe bütün eserleri Molla Abdülkerim Müderris tarafından Kürtçe uzun bir girişle Yâd-ı Merdân: Mevlânâ Hâlid-i Nakşıbendî adıyla 1979'da Bağdat'ta yayımlanmıştır (Algar 1997: 285).
Arapça, Farsça ve Kürtçe şiirleri olan Mevlânâ Hâlid'in Hz. Muhammed'i öven Farsça kasideleri ünlüdür...

https://www.facebook.com/groups/bilimkulubum/posts/2526214341100355/?comment_id=2526284794426643¬if_id=1726735250637339¬if_t=feedback_reaction_generic&ref=notif




Bu paylaşım için demişim ki:

Değerli Kardeşim, öncelikle paylaşım için teşekkür ederim. Ancak işin ciddiyeti için KAYNAK gösterilmesi artık bilimsel bir zorunluluktur. Yazının altına imzanı atmadığınıza göre bu sizin değildir ve alıntıdır. Yazmasanız da öyle kabul edilir. Bu konu bilimi popülize eden yani halka indiren 700 er sayfalık.. Dünya Bilim Olimpiyatları başkanı Prof. Brian GREENE'nin tubitak çevirili Evrenin Dokusu ve Evrenin Zarefeti kitablarında tarihsel süreciyle anlatılmış.. konunun öncesini iki yüz önce dedim yazmış ve 1400 yıl önce Kur'anda bildirilmiş gibi anlatımların avamı nas dışında bir kıymeti harbiyesi bulunmaz. Senin kendin bu konudsa bilime.. insanlığa.. islamlığa ne gibi bir katkıda bulunduğuna bakılır. Eskileri yinelemek değil yeni olarak ortaya ne koymuşsun o aranır. 7 ekimden beri dünya bir katliamı seyrediyor.. daha önce de 80 yıldan beri İsrail'in orada vatan edinime çabalarını seyrediyor.. demek istemiyorum ki israil müslümanları yesin.. müslümanlar israile yesin.. iki ünlü yahudi ( biri Chomosky) tarafından anlatılmış YAŞAM ve ÖLÜM arasındaki GAZZE kitabında 2010 tarihinde sorun belirtilmiş.. taraflar hakimiyet peşinde yahudi ilk kitap benim burası benim diye.. müslüman son kitab benim burası benim diyor.. oysa bir dinin 600 yıllık ömrü olur.. yani konuya dini gerekçe gösterilemez.. ancak devleti yönetenler halklarından korktuklarından bunu söylemeye cesaret edemiyorlar ve insanların böyle birbirlerini katletmelerine vesile ve vasıta oluyorlar. Bu probleme sizin çözümünüz nedir ?

Dinnur YAŞAR


Orada Ali GÜRCAN demiş:

Sapla samanı bu kadar karıştırmak...En hafifinden....Biraz ruhsal bir patolojinin ya da düzensiz bir intihalin eseri dir . Allah şifa versin. Tam bir kelime ve kavram salatası.





Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide - http://www.webwizguide.info