Tarih
denilince bitmiş öyküler mi yoksa bitmemiş olaylar mı aklınıza gelir ?
HADİSE'ler biter ve fakat TARİH bitmez mi diyorsunuz ?
Hadiseler
bir ihtimalin imkanına dayanırsa tarih ne'ye ya da kime dayanır ?
Evrenin kısa
tarihini HAVKING'den ve insanın kısa tarihini HARİRİ'den
okuduktan
sonra bende uygarlığın kısa tarihi yazdım.. bu kadar ünlü adamlar varken sen
kimsin ki kısa uygarlık tarihi yazıyorsun demeyin.. çünkü her birimiz bu
uygarlığın çok ama çok küçük bir türetini ve tüketini isek.. bu ÜRETİMİ
yazabiliriz
İKİNCİ KEZ Düzeltilmiş:
I.
KISIM
UYGARLIĞIMIZIN KISA TARİHİ
Evrenin kısa
tarihini okuduk.. insanın kısa tarihi okuduk.. bundan da uygarlığın kısa tarihi
çıkardık.. zaten geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.. kimlik ve kişiliğimiz
gibi geçmiş ve geleceğimizin de SEÇİLDİĞİNİ anladığımızda birbirimize karşı
daha saygılı olacağız gibi geliyor.
Beşeriyetin
yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği en yüksek bina insaniyettir..
İslamiyet ise insaniyet-i kübradır.
Uygarlığın
iyilik ve güzelliklerini onun çirkinlik ve kötülüğüne üstün getirecek bilimin
temelindeki İKTİSAD ve hukukun kökenindeki ADALETTİR.
Eğer
uygarlık tarihine hikmet gözüyle bakılırsa
bilgi
toplumu ve hukuk devletini bir ÜTOPYA olarak görmekten ziyade ulaşılması
gereken bir İDEAL olarak görmeliyiz.
Ancak her
vizyon gibi onun da mesaj ve misyonlarının
yenilenen
dilin ve dinin ilke ve ülküleriyle sağlanabileceğini
unutmamak gerekiyor.
YETER ki
kendimizi tanıyalım, haddimizi bilelim ve değişimi kavrayalım.
Kur'an-ı
Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde ondan altı yüz yıl önceki değil.. İsa Aleyhisselamdan
dahi altı yüz yıl önceki dünya tasviri geçerli idi.. yani insanlar dünyayı
AKDENİZ ÇEVRESİ'nden ibaret sanıyorlardı.. oysa bu gün yer küre ve gök küre
hakkında öyle bir kainat tasviri geliştirdik ki, bilebildiğimiz yüz milyar ışık
yılı çapındaki evren; karanlık enerji, karanlık madde.. anti madde ve maddeden
oluşan toplamın ancak yüzde dördü.
Keza insan
evreni olan bedeni hakkında bildiğimiz bilgiler genetik yapılanmadan nörolojik
haritaya kadar dudak uçuklatan verilerle dolu.. ve YAZILI altı bin yıllık dil
ve din birlikteliğinden oluşan KÜLTÜR tarihimizin öncesinden en az altmış bin
yıllık SESLİ tarihinin bulunduğunu düşünüyoruz.
Bu fizik ve
fenni bilgilerimizden başka dini nakilleri nazara aldığımızda dünya tarihi
itibariyle NAR çağı olan CİNNİLERİN uygarlığının bulunduğunu ve Âdem
aleyhisselamın yer yüzüne indirilmesiyle (implant edilmesiyle) TOPRAK çağının
başladığına inanıyorum.. uygarlığımızın çekirdeğini teşkil eden nebilerin
manevi bilgiler gibi maddi bilgilerle de donatıldığını anlıyoruz. Bunların
başında İdris Aleyhiselama bildirilen lojiko-matematik temellerdir. Bu NAR-TOPRAK-NUR çağı terimleri gençliğimde AYHAN bey isimli garip bir Kardeşimin
anlatımında kullanılmıştı.. ona göre KUR'AN ile de NUR çağı başlamıştır. Bu
bakımdan KUR’AN önceki kitapları FURKAN’lığı ile düzeltip ayırt ettirirken
kendinden sonraki kitap gelmeyecek dönemlere yetecek ilmi ve fenni temelleri
atmıştı.
Gerçekten
Kur'anın nurlu medeniyeti ilk dört yıldaki uygulamaları ile batının orta çağı karanlığından çıkışına
vasıta sanılan Yunan AYDINLANMASI’nı
aslında doğudan çıkan ve parlayan İSLAM GÜNEŞİ’den ortaya çıkarmıştır. bu güneş karanlık batı ortağı
üzerinde ayrıca HÜMANİZMA aydınlığını doğurmuş.. Bu hümanizma ile de insan hak
ve hürriyetleri ile Hukukun temelini atılmıştır. Bunun nasıl gerçekleştiği
tarihin maludur; Fatih’in İstanbul'u
fethi ile oradaki bilginler İTALYA'da Rönasansı doğurmuş ve Almanya'da REFORMU
ortaya çıkarmıştır.. Keza Batı, Osmanlı’nın
kardeş ENDÜLÜS medeniyetiyle.. özellikle BACON vasıtasıyla bilimle
tanışmıştır.
Son 1500 yıl
içinde ve özellik son 300 yıl içinde gelişmelerin ortaya koyduğu manzara bize
şunu sunmaktadır; dil ve din birlikteliğinden ortaya çıkaran KÜLTÜR’ün
oluşturduğu BİLİM ve HUKUK artık yeni bir yüz ve yansıma olarak TİCARET ve
SİYASETİ belirlemeye başlamıştır. Bilim ve ticaret arasındaki TEKNİK.. hukuku
ve siyaset arasındaki AHLAK.. bilimsel standartları ve hukuksal statüleri daha
sağlam ve sağlıklı hale getirmeye başlamıştır.
Burada başka
bir yansımaya dikkat çekmek istiyorum.. uygarlığın bu tarihsel EVRİMİ.. bize
evrenin de EVRİMİNİ örneklemek için bir model oluşturmuştur.. bu ne kadar
geçerli bir yaklaşım ? Açık bir halk sözü vardır, her sakallıyı baban
zannetme.. kültürün TARİHİ ile evren DOĞASI'nı.. bu benzerlikle bir araya getirmek suretiyle
MONİST bir görüş (vahdet) oluşturulmaya çalışılmıştır.. bu aslında bilimsel
değil “dinsel” bir yaklaşımdır. Çünkü
beşerin TARİHİ (dönesi) ile kainatın TABİATI (doğası)..nı bir araya getirme
çalışmak suretiyle bu dört terim (doğa ve döne ile adam ve ada) bu dört
mabeyninde giderek artan özdeşleme ve eşitleme ve denkleme ve benzetme orta
konulmak istenmektedir:
beşer (adam)
: tarih (döne) : tabiat (doğa) : kainat
(ada)
II. KISIM
Bu özdeşlik
bizden KAİNATIN var oluşunun mekan ve zaman denkleminin varlık ve olay formülü
üzerinde bir yapı ve işlev eşitlikleri halinde ortaya çıkartılmasını ve bununla
da bir MONİST “din” kurmamızı sağlar. Böylece
bu kuramsal ve aksiyomatik yapıyla dinlere ve inanca gereksinimimiz ortadan kaldırır.
Böylece de dil ve din bütünlüğünün bilim
ve hukuk olarak canlanmasını ticaret
ve siyaset olarak dirilmesi de zaman içinde evrim ve devrim süreçleriyle filolojinin
filozofisi.. teolojinin teozofisi..
resmi ve sivil kelam ve edebiyat uygarlığımızda TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİ
oluşturmamızı sağladı.
Burada
anlatılan hikaye ve öykü.. dinin haberine karşı oluşturulan bir soyutlama ve
ussallaştırma ile bilimin din olarak arzı endam etmesinden başka bir şey değildir.
AR anlamı ile AD anlamı ister istemez bir SİMETRİ oluşturacaktır.. Çünkü insana
irsal ve inzal eden din.. ilim ve irfan edinilen dil ile uygulamaya
yansımaktadır. Dine ve hukuka ve ahlaka karşı çıkanların bu
dil, bilim ve teknik ile yeni bir DİN ortaya koyması ya da dile ve bilime ve
tekniğe karşı çıkanların yeni bir DİL oluşturması.. yani birbirini dışlayan dil
ve din garip bir cilve.. Yöntem Bilim’imi anlamaktan "aciz" zekaların böyle büyük bir indirgeme ile kompozisyonlar
yapmasını onun vehim ve hayal gücüne
vermiyorum.. bu gücün arkasında bulunan YBA inde de ardında olan ŞEYTANÎ bir zekayı görüyorum.. çünkü bilgi sağından veya
solundan yukarısından veya ardında geliyor.. umarım bir gün o da Müslüman olur.. İmamı
Nursî’yi okumayan bir ZİHİN.. ister cinni olsun isterse beşeri olsun.. imanının küfür karanlığında.. küfrünün şirk
aydınlığında.. görebilir mi ? Bilmiyorum.. belki de sadece HİDAYET aydınlığını
yeterli görür.. KUR’AN nurundan yoksun kalır.
Zaten her
beşer kendi ile beraber bir Şeytanı dahi oluşturur.. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’ın
son suresinden ders alan Onk. Dr. Halûk NURBAKİ nefis ve şeytanın birleşiminden doğan bu
veled-i zinaya HANNAS adını verir.. Gerçekten baştaki besmele gibi bu son
süresinde ve son kalesinde olan “vesvasilhannas” cin ve beşer bütün sakelana
sirayet eden sin-siz.. sinsi.. bir dalgalanma ve titreşimdir.
Cinni kökeni
olan Şeytan.. cinniler gibi beşerin de İNS.AN olmasını engeller.. cinni
olanağın ya da beşeri var oluşun “insan” olmayanının beşer ve cinn kalanının İSLAM olması o kadar zordur ki.. ad anlamından
ar anlamına atlamak.. imkandan vucuba geçmek.. sebebler dairesinden itikad
dairesine intikal etmek.. bir korkmayan bir cesaret ve vaz geçen bir fedakarlık bekler.. inayeti çeken selb ve hidayeti çağıran terk
istir. Biz bu süreçleri sadece KELİME
olarak işaret edip geçiyoruz.. evet
hepimiz içimizdeki ŞEYTAN'ı kontrol ederek bunun kökeni olan ve cinnilerin
uygarlığının KARANLIK EFENDİSİ'nin güdümüne girmemeliyiz.. sanırım bu hikaye
STARWARS öyküsü ile İNGİLİZ KÜLTÜRÜ ile anlatıldı.. İngiliz kültürü artık
sadece İngilizlerin değil.. Alman ve Fransızın da bir kültürüdür.. Hindistan ve
Türkiye’nin de bir kültürüdür.. Hatta malum MARKSİZM olarak sunulan sosyalizm
bile alman idealizmi.. Fransız sosyalizmi ve İngiliz ekonomi politiğinden
oluşan çağdaş.. en son ve en geçerli ideolojidir.. aydınlar arasında geçerli ve
yürürlükte olan ZİHNİYET sonuçta bu
kültürün.. aynı zamanda bir parçası olduğumuz dünyanın egemen ve başat kültürün
HASILA’sından ibarettir.
Çünkü onu
yer kürede her dil, din, kültür ve uygarlığın katkısı ile hep birlikte inşa
ettik.. ancak her bir kültürün kendin dünyasına yansıttığı ve yandaş olmasını
istediği başka bir kültürde bulunur. Bu nedenle ÇAĞDAŞ KÜLTÜRDE artık ayrı bir İngiliz,
Fransız, Alman, İtalyan, Arap, Fars, Türk kültürü düşünmenin sadece NASYOLİZMİ
besleyecek bir kaynak olarak var olacaktır ki bu ulusalcılık zaten öteden beri
sömürgecilik, imparatorluk ve küresellikle ile kıyasıya çarpışmaktadır.
Demek oluyor
ki çağdaş kültürün iyiliklerini benim
FAZİLETİM diye sahiplenmenin ya da kötülüklerine senin REZİLETİN diye karşı
çıkmanın bir anlamı yok.. birilerini şeytan ve deccal birilerini isa ve mesih ilan etmenin.. 6000
seneden.. 2000 seneden.. 1400 seneden sonra.. zekanın bir oyunu olmasından ve
dilin kötü ve kötüye kullanılmasından başka bir anlamı bulunmuyor.
Yer yüzünün
seçkinler ya da seçilmişler tarafından değil SALİHLAR tarafından yönetilmesi
asıldır.. çünkü atomların GENETİK kodlu seçkinliği M. S. 632 den sonra ve
amonların KÜLTÜREL modlu aydınlığı 1789 dan sonra bitti.. önümüzdeki günlerde
de mon0tonların SEMBOLİZM’inin karanlığı bitecek…
Şimdi sıra
doğaya yabancılaşan TEKNOLOJİ’ye daha çok iktisadı.. insanı insana
yabancılaştıran İDEOLOJİ’ye daha çok adaleti.. ticaretimize daha çok hürriyeti
ve laikliği.. siyasetimizi de daha çok
meşvereti ve demokrasiyi getirmekten başka bir mecburiyetimiz yok.
Lâ-ikliği lâ-dinilik
ya da lâ-ikrahelik olarak anlamak bizi kalmış…
Demokrasiyi
beyat despotluğu ya da meşru meşveret olarak anlatmak bize kalmış.. biz ne
istiyorsak.. gayrı meşru ya da meşru Yaratan onu yaratacak ve hesabını da bize
soracak, mükafatını bize verecektir…
Bundan başka
TABİİ hukuk ya da İDEAL hukuk adıyla yaptığımız ÜTOPYALARA belimizin altına
yani LBGT’yi yerleştirmekten kaçınmamız gerekiyor. Böylece insanlığı çıktığı
beşeriyete geri döndürmekten kurtarmak ve HÜR-RUH projeli insanlık takvimini İslamlık ahsenine
yaklaştırmamız gerekiyor…
Nereden
kaçacağımızı ve nereye koşacağımıza.. kimden kurtulacağımıza ve kime
kavuşacağımızı.. ZORLA ya da İKNA edilerek özgür ve hür bir şekilde karar
vermek gerekiyor.
Bu hedef ve
gayeleri bizim ruhaniyetimizden istenilen bir gaye.. diye düşünüyorum.
Doğrusunu Allah azze ve celle bilir.
08.05.2021
Üçyol İzmir OSMANZİYA
DELİ SORULAR
Medeniyet..
kainattan ve insandan soyutlanabilir mi ? Hadi medeniyeti bırakın.. insan
kainattan ayrı düşünülebilir mi ? ya da kainat insandan soyutlanabilir mi ?
Eğer ayrı
düşünülebilir diyorsanız.. bunu şu şekilde yaparsınız; Kainat asıl olay,
insanda bunun gölgesidir.. ya da insan asıl olay kainat bunun gölgesidir..
çünkü zihnimiz uzun uygarlık tarihi boyunca varlığı önce insan ve kainat olarak
ayırdı.. sonra kainatı tabiat tarih olarak ayırdı.. insanı da akıl ve kalb
olarak ayırdır.. "akıl" kendini bir "tarih" yaptı.. işte
biz buna şimdi uygarlık diyoruz.. acaba "kalb"in bir başka
"tabiat"ı olabilir mi ? Ya da tam tersine aklın bir tabiatı ve kalbin
bir tarihi mi var ?
Tüm bu deli
sorularla uğraşmak istemiyorsanız.. insan ve kainatı ayırmazsınız.. bir de işin
içine TANRI'yı dahil ederseniz.. artı insan ya da kainatı.. ya da her ikisini
onun niddi ve benzeri ya da zıddı ve başkası yapmak ve böylece şirke girmek
durumunda kalırsınız.. hristiyanların üç ilahı gibi tanrı, evren ve insan diye
yeni bir teslis çıkarırsınız.
Akıllı
insanlar bu konuları konuşmazlar.. imanlı insanlarda dikkat ederler.. biz
olabildiğince imanlı ve bulabildiğimiz kadar akıllı olmaya çalışarak kainat ve
insan arasında bulunan MEDENİYET (uygarlık) tarihi ortaya çıkarmaya çalıştık..
bağışlana.. bu mübarek Kadir gecesinde Allah azze ve celle bizim ve sizin
akibetinizi ve ahiretimizi güzel ve iyi etsin. Amin.
INSAN
Insan.. hem
evren disiplinlerinin.. hem insan bilimlerinin.. hem insan etkinliklerini.. hem
insan bizzat kendi kendisinin konusu...
Kendi
kendimize benimizi ve bedenimizi nasil konu yaparız.. yaşam deneyimi ve şuur
denetimi ile..
.
Bu nasıl
olacak ?
Bu gune
kadar çeşitli kulturler insana kendisini tanimasi için turlu dini ya da dini
olmayan türlu yollar.. yontemler.. yaklaşımlar ve yordamlar ve sonuçta bir
mezheb ve gidiş ve yuruyuď sunmuşlardir.
Çağımizda
ise insan başkasina yem ya da yuk olmamasi amaciyla bir mal ve hizmeti
sunabilmesi için bir meslek egitimi vermektedir. Çogu zaman bu egitim
universite duzeyinde bulunmaktadir.
Keza
gunumuzde insanlar kimlik ve kişilik serimi amaciyla muhtelif mezhebte..
meşrepte.. meslekte KIŞISEL GELISIM yollar bulmakta ve bunu başlalariyle
paylaşmaktadir.
Çağimizin bu
uç birikimini.. kazanimini ve zenginligini israf etmeyip degerlendirmizde..
çagdaş etkileşim ve iletisim olanaklari ve araçlarindan yararlanarak bunlari
KENDIMIZI TANIMA yolunda kullanabiliriz.
Her avantajin
elbette bir dezavantajı bulunacak.. gülun dikeni.. dogumun dügumu ve olumun
ölümude olacaktir.. çekici ve çelicmedya icinde KENDIMIZI kaybetme tehlikesiyle karşı
karşıya kalinacaktir.
|