BİRLEŞMENİN YOLU
 
 01 GİRİŞ
 02 ATATÜRK VE BEDİUZZAMN
 03 Mustafa Kemal  ve Said Nursî
 04. YAPITLAR ve KİTAPLAR
 05  RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI.. NE DİR ?
 06  NEDEN  RNK   YAZILIMI GEREKİYOR ?
 07  DOGMA VE PARADİGMA DEĞİŞİMLERİ
 08  KİŞİLER
 
 0.1 GİRİŞ
 
 ATATÜRK hakkında konuşumak cesaret ister..
 BEDİUZZAMAN konuşmakta ondan aşağı kalmaz..
 Artık konuşmak zamanı geldi.. çünkü bu bir cesaret değil sorumluluk konusudur. 
 
 YBA karar vermez.. ancak karar vermek için size bir pro-karar verir.. 
 YBA tasarım yapmaz.. ancak tasarım yapmak için size bir pro-tasar verir.. İşte bizde burada bunu yaptık.. size tasarım yapmak ve karar vermek için TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ü veRisale-i Nur Külliyatının yazarı İMAMI NURSÎ Bediuzzaman Said NURSÎ'yi birlikte tanıtmak istedik. 
 
 Elbette sizlerin çoğu bu zatı muhteremi tanıyordur.. lakin biz kendi tanımlarımızı verdik. Ta ki konuşmaya ve düşünmeye ve karar vermeye katkısı olsun. 
 
 0.2 ATATÜRK  ve BEDİUZZAMAN 
 
 İnsanın  ne düşündüğünü söyleyebilmesi cesaret istiyor.. çünkü ülkelerde bulunan İDEOLOJİLER.. ideolojisi dışında bir din ve felsefeseye yaşam hakkı tanımazlar. 
 
 Müslümanlardan ve masonlardan ve marsistlerden TOTALİTER VE OTORİTER sistem ve rejimleri benimseyenler ya dinlerini ideoloji haline getirmişlerdir ya da felsefelerini dinleştirmişlerdir. 
 
 Felsefe
 Din 
 İdeololji
 
 Bu üçünün en yakın olduğu alan SİYASETTİR. 
 
 Elbette insanlar dil ve dinden ibaret KÜLTÜRLERİNDE bir taraftan ilim ve ibadet yaparken bir taraftan da ticaret ve siyaset yapacaklardır. Bizler ilim ve ibadetle ticaret ve siyaseti desteklerken ticaret ve siyasetle de ilim ve ibadeti besleriz. Çünkü üretim ve tüketimin YİYİMİ ile eğitin ve yönetimin YÖNELİMİ bir biriyle iç içedir. Ancak çağdaş kültürümüz dili BİLİM ve dini HUKUK haline getirirken, DİL ve DİN’de  kendilerini hikmet ve ahlaka yükselttiler. Ancak bu HİKMET’in yüksek iktisadının göz ardı edenler  ve AHLAK’ın yüce adaletini göz önünde bulundurmayanlar hala dillerini ve dinlerini partilere paravana ve alet etmeyi.. emek ve hürriyetlerini ideolojilere bayrak ve paratoner yapmayı..  sürdürmektedirler. 
 
 İşte bu noktada dünyanın küresel siyaseti ve ticareti ile ülkenin ulusal ekonomi ve politikası bir biri içine giriveriyor. Bundan dolayıdır ki beş ve elli yıllık kısa ve orta vade içindeki ekonomik ve politik hedeflerden sıyrılarak UZUN VADELİ sosyal ve kültürel hedeflere yöneldim ve YBA inşa ettim. Otuz yıldır da onun reklam ve propagandası ile meşgul oluyorum. Bu yazı da onun bir parçasıdır. 
 
 Bu sürede  bilimcilik yapmayı bırakarak "bilim" yapmaya.. dincilik yapmayı bırakarak "hukuk" yapmaya özendirmek için .. bilgi toplumu ve hukuk devleti ülkülerini kendi ulusumuzda sağlamaya ve ülkemizde gerçekleştirmeye dönük YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ adını verdiğim hızlı anlam sürücüsün ve kolay anlatım aygıtını inşa etmeye çalıştım. 
 Daha önce  16-19 Aralık 1998 yılındaki  4. Ulusal Yayın Kongresine Saygı deger Kultur Bakanım Fikri SAGLAR'in sipsrişi ile.. ULUSAL KALKINMANIN KOŞULLARI :Bilgi toplumu ve hukuk devleti başlığı olan BİLDİRİ ile katılmıştım.. bu bildiriyi de webimde kişisel sitemde paylaşmıştım.  Bunun dışında YBA in  soyut biçimi içeriklerle gösterebilmek için de  insanbilim ve islambilim sayfalarıyla  uğraştım.
 
 Yöntem Bilimsel Analizin kuramsal metnini  2-5 Eylül 2020 tarihli II.Ulusal Filoloji Kongresine eşimin siparişi üzerine katıldım ve bu çalışma   https://webyonetim.bandirma.edu.tr/Content/Web/Yuklemeler/DosyaYoneticisi/437/files/2nd%20BICOASP%20Proceedings%20Book.pdf Kongre tam metin kitabının 188 nci sayfasında Yöntem bilimsel Analiz Mustafa BUĞUÇAM başlığı ile yer aldı. 
 
 Bilim ve din yapmak deyince ülkemizde iki isim akla gelir.. birincisi bu ülkenin donanımını değiştiren Mustafa Kemal ATATÜRK diğeri bu ulusunu yazılımını değiştiren BEDİUZZAMAN Said Nursi.. şimdi bu iki isme biraz daha yakından bakacağız. 
 
 
 0.3. Mustafa KEMAL ve Said NURSÎ
 Uygarlık YOLU  “kelam”ı okuyanlar ve “kalem”le dokuyanlarla ilerler.. bizler mel ve malımızla çalışırken edindiğimiz ameller ve emellerle işlerimizi kağıtlara geçiriyoruz; banknota.. oy pusulasına.. diploma belgesine.. atama yazısına.. ayrıca diğer kağıtlardaki ve kitaplardaki ve dergilerdeki ve sayfalardaki  HAZIR açık ve seçik ANLAŞILIR yazılarla hazırlanan Günlük Dilin Düz Yazısının (GDDY) sunduğu taban üzerinde.. öğrendim ki  uygarlık yolu bilişim, tarım, kentleşme ve sanayi devrimiyle öteden beri,  bu güne geldiği noktada daha ileriye gitmek için  bizden YENİ OKUR YAZARLIKLAR istiyor..
 
 Bir kısım insanlar KİŞİLER'le ilgilenir..
 Bir kısım insanlar OLAYLAR'la ilgilenir..
 Bir kısım insanlar OLGULAR'la ilgilenir
 derler.. bir kısım insanlarda AD'larla ilgilenirler.
 
 Malum “kişiler”in bir adı olur.. bir de “adlar”ın  bir anlam ve anlatımları bulunur.. işte dördüncü kısım olarak saydığım KİMSELER ne kişilerin adlarıyla ve ne de adlar ve  anlatımlarla   fazla ilgilenmezler.. onlar bu iki özel ve cins isimlerden  başka “ad” (isim)lerle etkilenirler ve onlarla  ilgilenirler. Aslında bu her birimiz için geçerlidir ancak biz kişiler ve olaylar ve olgularla fazla ilgilenip etkilendiğimizden üzerimizde cari olan ismin (adın) farkında olmayabiliriz. Bir ömür boyu tababet   yapıp da ŞAFİ ismini tanımayan pek çok doktor vardır.  
 
 Özetle bu dördüncü katmandakiler evvelki üç  katmanın “muhteva” ve İÇERİK’leri  olan kişileri, olayları v olguları ile değil   nesnelerinin  “mahiyet” ve nelikleriyle ilgilenir ve etkilenir ki Atatürk ve Bediuzzaman bu DÖRDÜNCÜ kısımdan kimselerden olması kuvvetle melhuzdur. Sanırım  ilk isim (ATATÜRK)   hüsna (harfleri) yı kalemiyle yazdı..  ikinci isim (BEDİUZZAMAN)  ise esmayı   (adları) kelamıyla okudu. HÜSNA’nın  “ne”  ve ESMA’nın  “kim” olduğunu ya da olmadığını kendim dahil çok kimse tamamiyle ve kemaliyle  bilemez.  Sadece esma’nın insan (hakikat-ı Muhammmediye) , hüsna’nın kainat (tabiat ve tarih)  ile ilgili olduğunu düşünüyorum. 
 
 Halktan kimseler  bu kişilerden birine dost olduğu gibi öbürüne de düşman olabilir.. hatta  bu iki kimse de birbirine dünyada  düşman fakat ahirette dost olabilirler.. bunu kimse bilemez.. dediğim size  uçuk görünebilir. Ancak    “AD”'lar söz konusu olduğunda ne sağ söz konusu olur ne sol.. ne dişil söz konusu olur ne eril.. ne fikrin sureti söz konusu olur ne şeklin olgusu… Çünkü bu katmanda nesneler ve kimseler   adlar değil ancak adların yansıttığı “ar” (harf) tirler. 
 Bana göre yani “dünyam” da şu dördünden ibarettir:
 “nesneler ve  kimseler ile  adlar ve arlar”
 
 Sonuçta insan ESMA kainat HÜSNA olur.. bazılarımız ahseni takvimden ahseni amele giden bir hatt çizerek.. çevreden merkeze doğru ilerleriz.. ileriye ve istikamete ve hidayete doğru giden bu yönde bir yol alamıyorsak ya da çemberde sağdan sola ya da soldan sağa doğru giden bir kısır içinde döngüde kalırız.. çünkü  sağ ve sol yanları ileriye ya da geriye doğru yön haline getirmişizdir.. ki bu gidiş ve yürüyüşleri.. yöneliş ve yaklaşımları..  Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyanda şimal, yemin ve sabık ehli olarak üç bölükte  adlamış, tanımlamış ve  betimlenmiştir.
 
 Dediklerimi büyük bir olasılıkla anlamamışsınızdır.. anlamışsanız görüşünüzü  anlamamışsanız geri dönüşünüzü beklerim..  ancak sizi temin ederim okumayı ilerletince  biraz  daha iyi anlayacaksınız.. KİŞİ’lerle ilgilenenler hemen  bana küfür ve kalayı çoktan basmışlardır.. buraya kadar bile okuyamazlar..  bu duygularının bir gereğidir ve normaldir. OLAYlarla ilgilenenler Bediuzzaman’a veya Atatürk’e dostluk ya da düşmanlıklarının gerekçelerini sıralamaya ve en azından gözden geçirmeye çalışacaklardır. Ancak fikir ve OLGUlarla ilgilenen  entelektüel kimseler, dediklerimi dikkatle dinleyeceklerdir.  Ancak kim olursa olsun lütfen anladığınızda eleştirilerinizi.. anlamadığınız da ise sorularınızı.. bekliyorum.. çünkü bizler ancak akıl ve fikirle, düşüncelerle ve olgularla ilişki kurduğumuzda daha sağlam ve sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz. Kişiler insanları ayırır, olaylar  fikirleri dağıtır ve bu da gayet doğal ve normaldir. 
 
 Risalei Nur Külliyatı' (RNK) yazarı olan İMAMI NURSÎ, hasımlarınca Saidi Kürdî ya da dostlarınca Saidî Nursî ya da çağımızda Bediuazzaman  olarak bilinen Said Nursî “Kim”dir ?
 Her ne kadar BEDİUZZAMAN olarak  isimlendirilmiş olsa da Arap Dünyasında “İMAM” ve otorite olarak tanınır.. zaten doğuda  dinin imamları ve otoriteleri olduğu gibi batıda ki   felsefesinin de yetkeleri ve imamları bulunur. İmamı Nursî Esma okuma yolu olan İLM-İ KELAM'da bir tecdid ve yenilik ortaya çıkarmıştır. İmamı Nursî’nin KALEM’i bulunmaz. Yani yazı yazma işinde  acemidir, bu yüzden eserlerini talebeleri yazmıştır. Sokrat’ın kalemi yoktu.. eserlerini talebesi Platon yazmıştır sanırım.  İmamı Nursî  okumuş talebeleri yazmıştır. Fakat bu kıraat ve kitabet ile çıkan  “İLM-İ KELAM”  önce doğunun   “bilgi” kuramını değiştirecek  ve sonra uygarlığın  “gerçek” mentalitesini etkileyecektir. Bu paradigma değişimi önce  yereli değiştirecek sonra küreseli  yenileyecektir. Etkileyen paradigma değişimini anlamak  için  elbette RNK ön yargısız  diri okumak ve saplantısız canlı düşünmek gerekmektedir. Aksi halde dediklerim size sadece soyut bir söz olarak yansıyacaktır. 
 RNK okuduğunuzda bilginizin  hayatî (vital) aktivitesini ve faaliyetini değiştirecek , düşüncenizin mental (şuurî) reaktivitesini (zihniyetini)  revize edecek ve bu zihni faaliyet de  inancınızın  dininin transandantal (aşkın) rengini ve yolunun immanient  (içkin) boyasını   kişiler ve olaylar düzeyinden olgular ve adlar  seviyesine çıkartacaktır.  “Ad”lara ulaştığınızda  artık   insanın evrendeki yeri bildiğimiz gibi değildir. Böylece kendinizi tanıyacak, haddinizi bilecek ve değişimi kavrayacaksınız.
 
 İmam.. yetke.. otorite.. ehli hibre.. ehli şuhud.. denilen UZMANLAR VE TANIKLAR.. uygarlık caddesinin kelamlı okuyucuları ve kalemli  dokuyucularıdır.. BATI’nın OTORİTELERİ; Aristotales ve Rene Descartes ve Immanuel Kant.. DOĞU’nun  İMAMILARI; İmamı Gazali.. Hazreti Mevlana.. İmamı Nursî benim için Orion’un ya da Akrep’in “ÜÇ YILDIZ’I gibidirler.
  Başkaları kendi imam ve  yıldızlarını GÜNEŞ bilebilir.. ancak benim otoritelerim ve  güneşlerim de bu ALTI YILDIZ’dır.. hepsi de KÜLTÜR açısından  muhteşem ve muazzamdırlar.. Bu isimlerin Rabbimiz  indindeki makamlarını ise bilmeyiz.. Rabbin enbiya ve asfiya gibi yıldızları olduğu gibi edhiya ve edliya olan dâhileri ve delileri de bulunur. Burada kalem den ve kelamdan bahsettim.. malum  bir de mal ve mel bulunuyor. Böyle bazen üçlerim bazen dörtlerim.. yetmez beşlerim.. ancak işin esası kesretin ikisinden vahdetin bir’ine inebilmektir.  
 Şimidilik dünyayı şu dördünden ibaret görebiliriz:
 “kalemler ve  mallar ile meller ve kelamlar”
 Daha gök yüzündeki güneş ve yıldız farkını bilmeyen milyonlarca belki milyarlarca  kişi bulunurken.. elbette bu KÜLTÜR YILDIZLARIN farkında olmayan binlerce belki de milyonlarca  aydın olabilir.. Siyaset ve san’at dünyasının tanınmışlarından OSCAR ödüllerini alan ünlüleri olduğu gibi bilim dünyasından da NOBEL ödüllerini alan tanınmışlar da bulunur. Kalem ve kelam  dünyasının kültür yıldızlarından Sezai KARAKOÇ üstadın 16.11.2021 günü vefatı nedeniyle daha önce yazdığım bu kerratla  gözden geçirdim. Rabbimiz gani gani rahmet ede.. makamı cennet ola. Amin. 
 
 Akil bir zihin için,  düşünen bir kişi düşünmeyen bir bin  kişiye bedelken.. benim içinde arayan on kişi de aramayan on bin kişiye bedeldir. Canlı öğrenme ve diri düşünme yolunu tutmuş  sorgulayan  ve arayan ve bu yüzden kültür ve bilim ve din  tarihini okuyan kimseler;  yukarıdaki saydığım  ALTI Yıldız’ın elbette  farkında olurlar  ve onların ışığından da gökteki güneş gibi yararlanırlar.
 
 İsa aleyhisselam (00.00) ve 11 arkadaşı ve havarisiyle  davasını.. dünyaya kazıdığı gibi,  İmamı Nursi (1873-1961), on bir talebesiyle imanı   Risalei Nur Külliyatını  ülkeye  kazıdı.. vefatından sonra insanlar usulü  uygarlığın paradigmasını değiştirecektir.  
 Nebimiz Muhammed aleyhisselam (M.S.570-632) 11 sahabesi ile Din-i Mübin-i İslamı  tarihe kazıdığı gibi,  Mustafa Kemal’de (M.S.1881-1938)  Değerli  Silah Arkadaşlarıyla TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ni  dünyaya kazıdı..  Ne yapalım bu da dünyaya “sıkıntı” veriyor.. fakat darlık olmadan da genişleme bulunmaz. 
 Her şeyden önce bu  dört İSMİN etkisinin parlak izini   tarihsel bir DONE  ve  nesnel bir VERİ olarak bir saptamak lazım.. aksi halde bu isimlere dost ya da düşman olarak yapılan sübjektif  değerlendirmeler  indî  kalacaktır. 
 
 Bu dört serüveni  tarihe yazılı veriler ve kazılı olaylar   olarak  okuyunca,  Yaratan'ın bütün nebilerinde ve velilerinde.. cereyan eden  GENEL bir BAŞARI olgusunu görürüz.. hatta dâhilerinde (edhiya) ve delilerinde (edliya) de bu tür muvaffakiyetler cereyan eder.. başarana dâhi başaramayana deli denir.. feth edene KAHRAMAN.. adı verilir..  açılışı başaramayana HAİN olur.
 
 Uygarlık bu başarı ve fetihlerle  okunur ve yazılır,  kültüre  kazılır ve cadde dokunarak  ilerler.. bazen bu dokuma ve örme da acıklı olur.. kahramanları alkışlayarak çıkarırlar.. son kakışlayarak öldürürler.. Örneğin KADDAFİ.. örneğin MENDERES... Fakat ne olursa olsun uygarlığın yoluna bu TUĞLALAR konulur ya da tarihe  ÇİVİLER çakılır.. Hallacı Mansur ya da Giordana Bruno idam eden  iktidarların  hukuka dayanan gerekçeleri bulunuyordu..  bazen eskiyen ekonmik ve politik  standartlar ve statükolar   sökülür yeni teknik ve kültürel   patentler ve defaktolar takılır.. böylece bu hem ideolojilerle  okunulan ve değiştirilen  hem teknolojilerle  düzeltilen ve  dokunulan bu yol ilerler. İşte Atatürk ve Bediuzzamın dünyada bu tür işleri yapan kimselerdendir. 
 
 Kimisi İmamı Nursiye mehdi der.. kimi Mustafa Kemal'e süyfan der.. kimi Marksa deccal der..  kimi onu  kurtarıcı görür.. yani büyük adamlar ve büyük insanlar konusunda tam tersine yargılar  ve değerler verilir.. Bana sorarsanız bu ulusun  yazılımını imamı Nursi ve arkadaşları.. bu ülkenin  donanımını da Mustafa Kemal ve arkadaşları değiştirdi.. Saltanat yerini Cumhuriyete bıraktı.. Atatürk’ın ilkeleri ve ülküleri ve devrimleri ile  Türkiye meclisi ve kabinesi ve mahkemesi ile çağdaş bir devlet oldu.. Onlar NUSRET’lerinin ardından fevc ve fevc gelenleri ile uygarlık mevceleri bulunan  Dinillah’ı tamamlayarak  teşbih ve teşbih ve  tevbeleri Hakk’a yürüdüler.. Bize de   Bediuzzaman’ın  yeni yazılımı ve Atatürk’ün  yeni donanım ile  de ülkemize dünyaya açılacak  yeni olanaklar ve fırsatlar  ortaya çıktı .. yeni yetenekler ve başarılar çıkacak..  bize düşen bu imkan ve olanağı değerlendirerek uygarlığa  yeni tuğlalar koymak ve ülkemize  yeni çiviler çakmak.. soruları yanıtlamak ve sorunları çözmek yolunda çabalamaktır. 
 
 Şimdi KİM sorusunun yanıtını verdikten sonra NE sorusunu soralım risale-i nur külliyatı.. ne dir ? Siz hem Nutuk hem RNK okudunuz mu ? Önce hangisini okudunuz ?
 
 
 04.YAPITLAR ve KİTAPLAR
 NUTUK’daki başlıklar:
 Birinci Dünya Savaşında Anadolu’nun Durumu ve Kurtuluş Çareleri
 Milli Teşkilatların Kurulması ve Kongreler
 İstanbul Hükümeti ile ilişkiler
 Milli Teşkilatın Yeniden Düzenlenmesi
 Misaki Milli ve Gelişmeler
 Türkiye Büyük Millet Meclisinin Toplanması
 İç İsyanlar ve Doğu Cephesindeki Gelişmeler
 Düzenli Orduya Geçme Kararı
 İstanbul Hükûmetinin Ankara ile temas arayışları
 Batı Cephesinde gelişmeler ve Birinci İnönü Zaferi
 Londra Konferansı ve İkinci İnönü Zaferi
 Sakarya Meydan Muharebesi ve müteakip Gelişmeler
 Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Savaşı, Mudanya Konferansı
 Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına ilişkin Gelişmeler ve Hilafet Mes’elesi
 Halk Partisinin kuruluş çalışmaları, Lozan Barış Andlaşması ve müteakip gelişmeler
 Cumhuriyetin ilanı
 Hilafetin Kaldırılması
 Cumhuriyete karşı iç muhalefet, Paşalar Mücadelesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olayı
 Türk Gençliğine Hitabe 
 Sonuçta Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilkeleri, ülküleri ve devrimleriyle TÜRKİYE CUMHURİYETİ  DEVLETİ.. meclis, hükümet ve mahkemeleriyle ortaya çıkmıştır. İlkelerine devrimciler, ülkülerine ülkücüler ve devrimlerine Türk milleti sahip çıkmıştır.
 
 RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’nın tamama 3600 sahifedir. Ana çatı  Dört Kitabdır.
 
 BİRİNCİ KİTAB:  SÖZLER Mecmuası  33 adet “SÖZ”lerdir. 
 33.cü söz otuz mektub tur ve mektubat olarak ayrıca  yayımlanmıştır.
 İKİNCİ KİTAB: MEKTUBAT Mecmuası  33 adet “MEKTUB”dur.
 27.ci mektub “Lahikalar”  (Barla, Kastamonu ve Emirdağ I, II ) neşredilmiştir
 30.cu mektub “İşaratül-İcaz” olarak neşredilmiştir.
 31.ci mektub “Lem’alar” olarak neşredilmiştir.
 32.ci mektub “Lemaat” adıyla bilinir.
 33.cü mektub “33.söz PENCERELER” olarak bilinir.
 ÜÇÜNCÜ KİTAB:  LEM’ALAR  Mecmuası  33 “LEM’A”dır.
 31.ci Lem’a ŞUALAR mecmuası olarak yayımlanmıştır.
 32.ci lem’a “Lemaat” olarak bilinir.
 33.cü lem’a “Mesnevi-i Nuriye” olarak neşredilmiştir. (Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hübab, Zühre, Şu’le ile bölümlenmiştir.)
 DÖRDÜNCÜ KİTAB: ŞUALAR Mecmuası 15 “ŞUA”
 Sonuçta Söz ve ektub ile Lem’a ve Şua manevi ve maddi NUR ortaya çıkmıştır.
 Bir de güncel (2021)  yapıta bakalım.. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın gündem olan KİTABINA.. “DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” adıyla bastırılan bu kitapta  “Birleşmiş Milletler Reformu İçin Bir Model” örneği bulunuyor:
 İÇİNDEKİLER
 ÖNSÖZ
 GİRİŞ
 1.BÖLÜM
 ULUSLARARASI  SİYASETTE ÇİFTE STANDART VE BM NİN REFORM İHTİYACI
 Kültürel siyasetin açmazları
 BM’nin meşruiyet sorunu
 Küresel adalet sorunu
 Mülteci krizi
 Uluslararası  terörizm sorunu
 İslam karşıtlığı 
 BM’nin işlevsellik ve etkinlik sorunu
 Kapsayıcılık ve temsil sorunu
 Küresel yönetim sorunu
 
 2.BÖLÜM
 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER REFORMU 
 Reform ihtiyacı 
 Birleşmiş milletler reformuna yönelik ilkeler
 Mevcut reform tekliflerinin sorunları
 İlkeli, kapsamlı ve stratejik bir öneri
 Temsilde adalet
 Genel kurul ve güvenlik konseyi ilişkisi 
 Veto imtiyazını kaldırmak
 Uygulanabilir bir teklif
 SONUÇ………………………………………………………………………………………….shf 203
 
 
 
 
 0.5 RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI.. NE DİR ?
 
 İmamı Nursî, İmamı Gazali’den ve Hazreti Mevlana’dan İmamı Rabbanî’den sonra gelen DOĞUNUN imamı kabul edilir. Nasıl Aristo.. Descartes.. Kant.. BATININ birbirinden sonra gelen otoriteleridir. Otoriteler ve yetkeler geçmiş birikimleri toplayıp ona yeni paradigmalar katarak geleceğe aktaran KÖŞE başlarıdır. Çünkü görüşleri ve yapıtlarıyla dil, din, kültür, bilgi ve düşünce tarihinde yüz yıllardır yinelenen  dini doğmaları yeniler  ve bin yıllırdır sürdürülen bilimsel paradigmaları değiştirirler. 
 Birbiri ardına kitapla gönderilen RASULLER arasında genelde aralarında dört  yüz ila altı yüz yıl arası bir mesafe bulunur. Her inen kitap  ameliye ve uygulamalarda bir DOĞMA değişimidir. İman esasları değişmez lakin ameller ve tatbikat  değişebilir.  Bilimsel PARADİGMALARA gelince  birazcık  gök bilim, bilim ve felsefe ile ilgilenenler bunun ne demek olduğunu bilirler. Bilim tarihinde yer merkezli, güneş merkezli ve merkezsiz (başvuru ve referansa dayalı) kainat tasvirlerinin değişimi ve evren büyük resimlerinin geçirdiği evrim..  aynı zamanda fizik kuramlarında önemli bir zaman ve mekan kavramlarının yenilenmesini ifade ederler. 
 
 İMAMI NURSÎ yirminci yüzyılın başında İslam Dünyasının  çağdaş bir temsilcisi olarak telif ettiği hem ilim ve hem kelam sahasında dogma ve paradigma değişimi sağlayan YENİLİKÇİ yapıtı olan Risale-i Nur Külliyatı ile  DİN kalesinde USUL  ilminin muhafızı olmuş  ve DİL  kalesinde kelam ilminin müceddidi  bulunmuştur. Fakat o daha çok talebelerinin çağrısıyla   iman davetçisi  ve Kur’an mücahidi olarak tanınmıştır. Belki eski said ve yeni said zamanında bunu gereksinim bulunuyordu ancak üçüncü said  döneminde Risalelerin Küresel yazıyla basılmasını teşvik etmesi bu muhafız ve mücedidliğinin  alametidir. 
 
 Semavi ve kitabı ve ilahi ve rasuli din-i mübini İslamiyetin kurucusu Hazreti Muhammed ‘den (Aleyhissalatü vessalam) yaklaşık altı yüz (571-1111) sonra gelen IMAMI GAZALİ ((1058-1111) din-i mübini İslamın en parlak dört yüz senesinin sonunda parlayan bir yıldızdır. Onun akıl gözü  ve kalb gözü ayırımı Pascal (1623-1662)  ile KANT’a (1724-1804) ulaşmış TEORİK  (mantık ve ilim ve usul ve Hikmet) ve PRATİK  (nutuk ve irade ve iman ve ahlak ) AKLIN  temellerini  atılmıştır. Elbette Kant’ta Descartes ve Hume etkileri vardır..  akılcı Descartes ile deneyci Hume etkilerinin de temelinde olan aklın ve bilimin  terakümünü ve kalbin ve felsefenin  telahuku ile birleştiren yaklaşımın kökenini ilk olarak Gazalide buluyoruz. Nasıl Hegel’in tarih yorumun temelinde Mukaddime Sahibi İbni Haldun organizma  kuramının bulunduğunu  unutmuyorsak. Ancak birbirin eklemlenen ve telahuk eden her bir  nazariyenin ayrı ayrı bir değeri vardır.. bu kuram sahibinin Yahudi ve Hristiyan ve Müslüman olması  nazariyenin İNSANİ bir kurum olduğu gerçeğini unutturmaz. Diller ve dinler birbirine eklemlenmiş.. devletler ve medeniyetler birbirine bindirilmiş.. kültürler ve uygarlıklar birbirini tetiklemiştir ve bu yüzden “bilim evrensel”dir.. musevinin ve isevinin ve muhammedinin ayrı bir ilimi bulunmaz. Ancak dini kültür olumlu ve yapıcı dönemlerinde insani gelişmenin ve düşünmenin önünü açarlar,  taassuba düştüklerinde zaten sadece bilimi değil dini  ve insanı dahi köreltirler.  Tanrı’ın kutsallığını ve ahiretin sonsuzluğunu insanların dillerine ve dinlerine ve kültürlerine yansıtmamak gerekir.  
 
 İslamın ilk PARLAK dört yüz yılından sonra gelen KARANLIK bin yılda ortaya konulan yapıtlar, bilimde ve ahlakta..  san’atta ve hikmette özgünlüğü bulunmayan tekrarlardan ibarettir. Zaten tarihi deneyimler göstermiştir ki altı yüz sene içinde kültürler her fani eser gibi miadı doluyor ve yeni bir dil ve din ve kitab doğuyor.. yeni bir kültür yeni bir devlet ve yeni bir imparatorluk ortaya çıkıyor. Gerçekten de veri olarak Hz. İbrahim ve Hz. Musa ve Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhissalatı vessalam’ların arasında da yaklaşık 600 senelik bir değişme ve gelişme mesafesi bulunuyor. 
 
 Nasıl ki İmamı Gazali, Selçuklu’nun ardındaki zamanî  İdeolog.. 
 Mevlanâ ve Hacı Bektaşı Veli, Osmanlı’nın ardındaki zamansal  ideologlar.. 
 Bunun gibi gelecekte manevi bir "ide"si  olarak  BEDİUZZAMAN İmamı Nursî’nin yapıtı olan RNK zamanılı da  çağdaş kültürün din (ahlak) ve felsefe (hikmet) kanatlarını birleştiren  özgür bir mentalitenin başlangıcın  ve  ışığı olacaktır. Bu kanaatime herkes katılmak zorunda değildir, bu benim düşüncem ve inancım. Bu geleceği bir inisiye ya da illüminasyona bağlı  bir İNANÇ olarak değil nesnel bir perspektif ve tümel bir  VİZYON olarak görürüm.  Felsefi tasası olan bir insan ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından  bireylerin, toplumların  akıbetini batıran  ulusların ve uygarlıkların geleceğini karartan bir illet olmasından dolayı kaygı ve sorumluluk duyan bir aydın olarak konuşurum. Yarı aydınların dudak bükmelerine aldırmam..  düşünen ve arayanların kulak vermesini beklerim.   
 
 Gelecekte küresel bir yapılanmada.. doğunun ve batının kesiştiği Anadolu.. geçmişin ve geleceğin kavşaklaştığı Türkiye Cumhuriyeti.. dilin intikal ettiği bilimin.. dinin intikal ettiği hukukun.. hikmet ve ahlak meyvesini vermesine vesile olacak.. çevresindeki İran’dan Yunanistan’a.. Irak’tan İsrail’e.. uluslar ve devletler ile YEREL GÜCÜNÜ ortaya koyacaktır. Yeter ki bu devletler küresel kültürün bir parçası olan halklarının ne dediğine kulak versin. 
 
 Aksi halde uluslar arası şirketlerin ardında bulunan küresel efendiler olan aileler egemenliklerini korumak için  dünya bir köy haline getirerek bizi giderek doğaya yabancılaştıran..  yapay yaşama ve sanal şuuru mahkum eden teknolojiye kuvvet verecekler ve el altından insanı insandan uzaklaştıran yeşil ve mavi totoliter sistemlere kızıl ve kırmızı otoriter rejimlere güç veren ideolojileri destekleyeceklerdir.. bu da ANADOLU'ya daha çoook yüklenecekler anlamına geliyor. 
 
 
 
 0.6 NEDEN  RNK   YAZILIMI GEREKİYOR
 
 Acaba RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’nın etkisi ve yaygınlığı hangi ihtiyacı karşılamasından doğuyor ? 
 
 Siyasi ya da ideolojik olarak bir kişi ya da olaya yandaş olmanın ya da karşı çıkmanın  bir kıymeti harbiyesi bulunmaz. Tek bir risalesini okumadan İmamı Nursî’ye karşı çıkanın, onu yermesinin bir anlamı olmadığı gibi  bütün kitaplarını okuduğu halde onun ilim ve usul ve iman noktasında yaptığı yenilik ve değişim ve gelişimlerinden haberdar olmayanın, onu övmesinin kişisel bir tatminden öte bir değeri bulunmaz. Bunu NUTUK’u okumadan Atatürke karşı çıkmaya benzetebiliriz. Eğer “NUTUK” okumamışsa içinde yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti  Atatürk’ü  kendisini tanıtacaktır. Tanımıyorsa ömrü varsa  Ankara  DC.sinin  Anadolu Birleşik CUMHURİYETLERİNİN  çekirdeği olduğunu da bu yazı ona bunu DÜŞÜNDÜRECEKTİR.   
 
 Avrupa ilim yapmaya hazır yüz bin kelime kapasitelik bir üniversite mezunu çıkarırken ülkemizde on bin kelimelik bir kapasiteli  sol ya da sağa angajeye olmuş bir zihin imal ve istimal  ediyoruz. Bir de bilim ya da dini yeteri ve gereği kadar  bilmeyenlerin yarı aydınların  sağılığını ve körlüğünü  işin içine katarsanız  kültürümüzün  hikmet ve ahlak  ÜRÜTMEYEN hali ortaya çıkar. Kaç tane Nobel ödülü alan Müslüman Arap ya da Müslüman Türk çıkardık.. yoksa Arap ve Türk ve İslam olduğumuz için mi ödül vermiyorlar ?
 
 Ne yazık ki ad (mana-yı ismi)  ve ar (mana-yı harfi)  anlamını birbirinden ayıran İmamı Nursî gibi akıl ve kalb gözünü fark eden İmamı Gazali de zamanında anlaşılmadı.. Bununla beraber Gazali’nin bu usul ve iman tefrik ettiren akıl ve kalb ayırımı Kant’a ulaştığında (Ord. Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN ifade ediyor) o, aklı tanrı yapan aydınlanmacıların ayaklarını yere değdirmişti… Bu güne kadar “akıl ve NAKİL  ile İLİM ve kelam” ilişkisi felsefi edebiyat ve dini vaaz konusu olmaktan kurtulamadı.. kültürü temellendiren DİL ve DİN  bağlantısı kurulamadı.. çünkü ALAN ve YÖNTEM ilişkileri yeteri ve gereği kadar tartışılmadı ve tanımlanmadı. Ekonomik ve politik konular gündemi fazlasıyla meşgul etti. 
 
 Ancak her şey fani.. bir zamanlar İSLAM KÜLTÜRÜ çağdaş bilme temel olacak merdivenleri hazırlamışken şimdi başka kültürler ve coğrafyalar ve kuvvetler dünyanın yeteneklerini ve olanaklarının basamaklarını kullanıyor  ve bundan doğan güçle emellerini yükseltiyorlar. 
 
 Bin yıl önce AKIL gözünün mana-yı harfi (ar anlamı) ve KALB gözünün mana-yı ismisini (ad anlamı) ayıran İslam Dünyası.. bu ayırımının gerektirdiği ad anlamı ile yapılan bilimsel araştırmayı ve düşünsel karşılaştırmalarını yaparken bunları bir yana bırakarak karanlığa gömüldü.. ne garib dir ki bunun nedenini imamı Gazali’ye bağlarlar.. yanlıştır. 
 
 Bu olguyu şuna benzetebiliriz.. güneş ışığı bazı (genç) bitkileri yeşertip büyütürken bazı (yaşlı) bitkileri sarartıp çürütür.. İmamı Gazali ve İmamı Nursî’nin ışığı böyledir.. Eğer onların sözleri MANA-YI HARFİYLE Tanrı’nın kutsallığına ve ahiretin sonsuzluğuna duyarlı olan KALB gözünüzü SÜREKLİ aydınlatırken AKIL gözünüz körlenmişse durum bu olacaktır, akıl gözünün uyarlı olduğu MANA-YI İSMİ karanlıkta kalacak ve bilime ve kuvvete ve dünyaya karşı gabileşecektir. Yani sadece kalbiniz çalışacak aklınız işlemediğinden körleşecektir. Bunun tersi dahi gerçekleşir.. çoğu zaman insanlarda.. mana-yı ismiyle eşyaya ve eşhasa ilişkin aklı çalışır ve fakat mana-yı harfiye duyarlı kalbi KÖRLEŞİR.. dine.. imana.. yabancılaşır.. Yaratan’a.. Yaradan’a karşı çıkar.
 
 
 Din ve ahlak insanlarda köklüdür.. aynı şekilde bilimin ve hikmetin de kökü bulunur. Maalesef insanların çoğu bu iki kökü birlikte götüremiyor. Sağcılar imanı esas alıyor.. usulü ve ilmi bırakıyor. Solcular usulü ve yöntemi ve metodu esas alıyor imanı ve ahlakı geri bırakıyor veya yadsıyor.. üstelik bunun farkında bile olmuyorlar. 
 
 Bu bir VELL.. tevekkül ve tevellev  sırrıdır.. hem hakka hem halka dönebilmek ve bunu sürdürmek ve korumak bir sınava ve yarış konusudur. Camiler ve mescidlerin mihrabının üstünde yazılan “fe vell vecheke şatra el-mescide el-haram” sırrıyle bir zihin ve şuur; ibadetinde ve namazda ve dinde doğuya (GÜNEYE) dönen yüzünü daha sonra istiane ve zamana ve dünyaya  batıya (KUZEYE) döndürür ve namazdan çıkar.
 
 RNK NIN  ALTI USUL, ÜSTÜ İMANDIR
 
 RNK nın  altı usul, üstü imandır. Bin yıllık  geçmişte imana ve islama yapılan itiraz ve eleştiri ve soruları yanıtlayan yönü onun İMAN hizmeti tarafıdır..  diğer yanı ise, geleceğe dönük  temel düşünme ve öğrenme yol ve bilgilerini açıklayan USUL hizmeti tarafıdır. Örneğin Daire-i iman ve itikad.. Daire-i imkan ve vucub.. Rububiyet ve ubudiyet daireleri.. risalet ve velayet vecheleri gibi din sırları, dil sırlarıdır… 
 
 RNK hizmetinin  dört aşaması vardır.. yazıcılar, okuyucular, Yeni Asyacılar ve Zamancılar.. İlk safhası  hattı kur’an (Osmanlıcı) ile risalelerin yazılması aşamasıdır. Bu gün hala risaleleri Osmanlıcı yazan ve okuyan bir  cemaat vardır. Bu fakir bu cemaatin bereketiyle risale nurları Osmanlıca okudum ve yazdım. 1928 de başlayıp 1950 de yerleşen yanlışlıkla latin harfleri denilen küresel harflerin üniversite ve basın yoluyla yaygınlaşması karşısında Risaleler 1950 den sonra yeni yazıyla matbua da basılmaya başladı ve böylece okuyucular cemaati ortaya çıktı. Risaleler halk elinden aydınların eline geçtiğinde 1970’lerde Yeni Asya Gazetesi ortaya çıktı. Fahri iman ve Kur’an hizmet olarak halk dershanelerinde yapılan sivil çalışmalar Yeni Asya Gazetesi ile resmi düzeye çıktı.. Daha 1980’lerde  legal olarak  hizmet yurtları ortaya çıktı ve Zaman Gazetesi ile Yeni Asya arasında rekabet başladı.. 15 Temmuz Darbe Girişimiyle Zaman Gazetesi faaliyetleri illegal hale geldi..  Zaman Gazetesi güme gitti..  Yeni Asya’ya dokunmadı. 
 
 07. DOGMA VE PARADİGMA DEĞİŞİMLERİ
 
 Risalenin üç aşaması vardır.. Hakaik-i imaniyeyi neşir.. sünnet-i seniyyeyi ihya.. üçüncüsü ittihad-ı islam.. Buna paralel olarak İmamı Nursi’nin de üç evresi düşünülebilir.. 1910 da başlayan Eski Said.. 1928 de başlayan Yeni said.. 1950 den sonraki üçüncü Said. Bu gün Risale-i Nur Külliyatı kainatı, insanı ve kitabı okumanın ve onları dokumanın YENİ BİR YOL’unu açtığını ve bunun yeni bir YAZILIM olduğunu söylemem beni “deliler” sınıfına sokar. Ancak çağın nihayi kuramı arayan  paradigmasının ipleri  söküldüğünde ve boruları döküldüğünde  bilimin mana-yı ismiye ve hukukun mana-yı harfiye dayandığı ortaya çıktığında bu paradigma değişimi dolayısıyla  İmamı Nursî’ye düşmanları bile ona “dâhi” diyecektir.
 
 
 Askeri savaşın yerine alan ekonomik savaşın ve ekonomik savaşın yerini alan BİLGİ YARIŞININ.. teknoloji (makine) ve ideoloji (zamine) savaşının  içinde ortaya çıktığı  günümüzde KÜRESEL İKTİDAR nelere gebe.. bilmiyoruz. Bu gün için gördüğümüz.. ülkemizin küresel efendilere karşı çıkmasıdır. Ya da karşı çıkıyor görünmesidir.. Zaten güncel olarak gerçek ve görüntü arasını ayırmak pek  mümkün değildir. Ancak gelecekte bu  gerçek ve görüntü sorunu çözüldüğünde ortaya çıkacak  insanlık, İslamlığın  geçmiş bir  kanıtı olacaktır. Zaten bir iktidarın  üzerinde elli ya da yüz yıl geçmeden onun  gerçek tarihini ortaya çıkarmak olası değil.. bu ulusal ya da küresel iktidar olur, fark etmez.  
 
 
 Fakat iktidar garib bir olaydır.. yasa ve yasadışı olanı belirlemenin “ölçütü” oluverir. Eskiden İKTİDAR 200 ulusal devleti yöneten PARTİLERİN elinde idi..2020’den  sonra 200 uluslar arası ŞİRKETLERİN eline geçti.. ve bu şirketlerin   ardında bulunan,  birisi de Suudiler olan,  22 küresel ailelerin elindedir.. iddiasında bulunuluyor.. bu sav bir komple görülsün görülmesin dünyayı yön veren bir GÜÇ bulunuyor.  Bu güç yarın ne hale gelecektir, bilmiyoruz. Fakat bu gün için  ülkelerdeki etik ve etnik bölünmelerin.. dini ve milli kökenli çatışmaların..  Müslümanların, Masonların ve Marksistlerin gelenekçi ve yenilikçi kesimlerin çatışmalarının KÜRESEL İKTİDAR TARAFINDAN dizayn edildiği bir manzara görünüyor. 
 
 Kim kimin kuyusunu kazıyor bilemiyoruz. Küresel Efendiler  Anadolu’yu mu ele geçiriyor yoksa Anadolu’mu  dünya’nın beline mi yerleşiyor bilemeyiz..  Şimdi  artık rekabet küresel ve ulusal arasında değil KÜRESEL ile YEREL arasında.. bunu ancak  ANADOLU “yerel”inin gerçeğini  kavradığımıza anlayabiliriz. Kavramazsak..  bin yıl burada oturuyorsunuz diye bizi bin yıl daha oturtmazlar. Doğudan batıya.. batıdan doğuya geçen kavimlerin ve milletlerin ve medeniyetlerin köprüsü olan ANADOLU.. beşeriyetin  yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği İNSAN binasının temellerinin atıldığı bir yerdir. Genetik yolculuktan anlıyoruz ki Avrupa da insanlar avcı ve toplayıcı iken on bin yıl önce Anadolu tarım kültürüne geçmişti.. buradan Avrupa’ya geçen köylüler oranın insanlarına tarım öğrettiler.. bu bir kültür yolculuğudur.. bunun gibi milletler, medeniyetler, devletler ve imparatorluklar birikim ve kazanımlarıyla birbiri üzerine bine bine ÇAĞDAŞ UYGARLIK bu günkü karmaşık ve hibrit halini aldı.    
 
 
 300 yıl önce ESKİ  İlahi ve semavi ile kitabi ve rasuli dinlerin sahipleri dindarlar.. Museviler.. İseviler ve Muhammediler dünya sorunlarını çözebilselerdi YENİ nasyonal.. kapital ve sosyal dinler çıkmazdı.. Şimdi eskisi de ve yenisi de işe yaramıyor..  yani tez ve antitez ile karışan  kaos   YENİ bir tez arıyor.. aramaya ve bulmaya açık insanlar   aranıyor.
 
 YBA davasına “DÜŞÜNENLERİ arıyorum  ÇÜNKÜ düşünüyorum ARAYANLARI”. sloganıyla başladım. Çünkü düşünenlere ve arayanlara önereceğim hızlı bir anlam sürücüsü ve kolay biri anlatım aygıtı barındıran bir DİL  var: YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ. (YBA) 
 
 Analitik düzlemin görsel, mantıksal ve metodik kullanımı olan  bu yeni dille.. din ve din birlikteliğinden oluşan ANADOLU  kültürümüz.. şaha kalkacak.. fakat AT yok ki şaha kalksın.. ya da ŞAH yok ki atı bulsun.. ar (harf) yükü ve ad (isim) yolcusu yüklenen AT’ınızın farkına vardığınız da belki siz bir ŞAH olduğunuzun kadrini bileceksiniz. Bu durumu  Behçet NECATİGİ öğretmen çok güzel ifade etmiş:  “Ya ümitsizsiniz ya da ümit siz siniz.. ya çaresiz siniz ya da çare siz siniz” 
 
 
 
 KİŞİLER 
 
 Kişiler ve olaylarla fazla  ilgilenmedim  bu meyanda Ziya GÖKALP, Rıza NUR,  İsmet İNÖNÜ isimleriyle ilgili  hatırat ve kitapları okumadım.. okumakta istemedim..genel kültür olarak biliyorum.  Bundan sonra söyleyeceklerim araştırma  ve saptama değil bir değerlendirmem  olarak bilesiniz ki   siyasi olarak birbirleriyle bağlantıları bulunan, Kazım KARABEKİR ve   İsmet İNÖNÜ..  Mustafa KEMAL ve Said NURSİ..  hasım  olarak öldüler. Bunlar ülkenin değil kişilerin kendi aralarındaki sorunlarıdır ve bizleri ilgilendirmiyor. İlgilendiğim şey,  “dünya”nın sınavı olarak sorunun nerede olduğunu arayıp çözümünü bulmaktır. 
 
 Ancak her bir ismin  ülkemin kültürüne islam adına yapılan katkıları bulunuyor. işte size üç kişi: Mustafa Kemal’in  işbirliği teklif ettiği Said Nursi KÜRT..  Kur’an tefsiri yazdırdığı   Elmalı Hamdi  Yazır TÜRK.. Hadis yazdırdığı  Ahmed Naim ARAP.. Kur’an meali yazdırdığı  Mehmet Akif ARNAVUT  M.Kemal Atatürk’ün seçtiği isimlerdi ve Osmanlıdaki İslam Kültürünün  nadide eserleriydi.. Mustafa Kemal de Türk değildi.. bin türk kadar türk milletine hizmet etti..  Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu’da  GÜÇ onun elinde idi ve saydıklarımın hepsini yönlendirme yetkisini elde etti.  Ancak bu adamlar Anadolu’yu İnşaa ettiler.. İnsandılar ve Dünya’ya  “İnsanlığı”  hazırladılar. Ancak gücü elinde tutan içmese de sarhoştur. Nitekim son yıllarında güç İsmet İnönü’nün eline geçti.. İnönü’nün  milli eğitim bakana  Hasan Ali Yücel  Şerî olmayan Hürriyeti şaha kaldırdı.. Belki Osmanlı’da hürriyet-i şerî kalmamıştır da ondan büyük bir olasılıkla. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan   mana ve tefekkür  olarak zaten 300-400 yıl  durmuştu.. Çünkü 18 nci yüzyılda  hangi cümlenin hangi kelimede  büyük harfle başladığı hangi cümlede nokta ile sonlandığı İmamı  Sacevendi tarafından saptanmış ve bir daha böyle bir çalışma yapılmamıştı.. yani Müslüman Kitabın sadece okuma sevabı ve ahiret hazırlığı ile ilgilendiler ve ilme ve kuvvete ve dünyaya dönük yönüne hiç bakmadılar. Sorun kuvvetimizin ARANmamasıdır, çözüm ise kuvvetimizin BULUNmasıdır.
 
 
 SORUN çözümün  kuvvette olduğunun anlaşılmamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti  DONANIMI’nın güçlendirilmesidir. Onu Türküyle ve Kürtüyle Anadolu Birleşik Cumhuriyetlerinin Odağı haline getirilmesidir. İrandan Yunanistana.. ıraktan israile Ortadoğu KÜLTÜRÜ’nün türlülüklerinde külliyetlerini yakalamasıdır.    Dünyası ve kuvveti ve ilmi olmayanın da burada hakimiyeti ve hürriyeti bulunmaz. Sadece başkasına kafir, münafık ve zındık diye  kaviye TRİP atar. Zaten zayıf kaviye ya striptiz yapar ya da trip atar.. kavi de kuvvetle sarhoş olup ya kendine ya başkasını zulm eder ya da hem kendine hem başkasına haksızlık eder. Bu homos’un patos’udur.. aynen kosmos’un kaosu gibi. Kavi ve zaıf (erkek-kadın, patron-işçi, amir-memur, standart-patent, gelenek-yenilik) arasındaki krallık ve kölelik  ilişkilerden DÜZEN doğar.. düzenin de bir köylünün Ecevit’e dediği gibi nizam  değişir lakin düzen ve düzülen mizanı değişmez.    
 
 Derler ki tarım devriminden sonraki sanayi devrimini ve kapitalizmi ve kuvvet ortaya çıkaran   Max Weberin Protestan Ahlakıdır. Başka bir alman ekonomisti  ise uygarlığı fahişelerin ortaya çıkardığını söyler.. çünkü kötü kadınların istediği lüksü sağlamak için erkekler para peşinde koşar. Bana sorarsanız uygarlığı ve gelişmeyi ortada çıkaran ana babanın evladını daha ileriye götürmesi için yetiştirmesi ve eğitmesidir. Düzen’in sürmesi için sürekli çıkan sorunların sürekli çıkarılan çözümlerle giderilmesi gerekir.
 
 ÇÖZÜM  bireysel, toplumsal, ulusal, yerel ve küresel çapta olabilir, fark etmez. O alanın sorumlusu kimse bu işi o yapacaktır. Benim alanımda bireysel alanda ve zihinsel  çapta sorunu saptamaktır. SORUN: dilin kötü ve kötüye kullanılmasıdır. ÇÖZÜM ise  yaşamın bir yarışı  ve  dinin sınavı  olup bu da   savaş ve barışa çözümü ve kolaylığı getirecek mal ve hizmet üretiminin kaliteli yapılmasıdır. Bu arada bu işi yaparken erdem ve yetkinliğin meşru ve makul, makbul ve muhkem bir surette sergilerken kendi samimi ve ciddi bulunarak insanlığını kazanmak  ve safi ve halis olarak insanlığının İslamlığını kurtarmaktır. 
 
 Bu anlatımımın oldukça genel ve tümel ve evrensel olduğunu da ve hiç bir kimseye somut ve belirli bir yol göstermediğini de biliyorum. Zaten meramımda bu kimsenin işine karışmayarak ona olabildiğince özgür bir alan bırakmak.. kimsenin mürşidi ve rehberi ve peygamberi olmamaya özen göstermektir. Umarım başarılı olmuşumdur. 
 
 Bilgi, saygı, sevgi ve sağlıcakla kalınız.
 
 OSMANZİYA  16.02.2022 Üçyol-İZMİR
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
 
 MÜSLÜMANLAR NEDEN GERİ KALDILAR
 
 Allah azze ve celle neden müslümanlara yardım etmiyor diye sormuşlar.. dedim ki.. Son bin senede DÜŞÜN-ME'yi (felsefe ve hikmeti) durdurdukları.. son üç yüz senede DÜŞÜN-CE'yi (bilimi ve hukuku) dondurdukları.. için...[OZO] 
 
 
 Örneğin birlik tecellisi..  izafiyet kuramında  VAHİDİYET olarak.. teklik cilvesi..  kuantum kurumanda EHADİYET olarak.. açık ve seçik görüldüğü halde.. 
 
 Tanrı ile bağını kesen insanların  KAİNATI ve  İNSANI.. zamanı ve mekanı.. TABİATI ve  TARİHİ..   harareti ve haraketi.. KUTLEYİ ve  IŞIĞI.. grivitasyonu ve radyasyonu.. birbirinden ayırdıklarından..  bunları birleştirme çabalarının arkasındaki HAYRET motivasyonunu ve MAHVİYET emasyonunu göremiyorlar.
 
 Çünkü MÜSLÜMANLAR marifet sekerinde ve muhabbet mekerindedirler.. bir gözlerini Tanrının KUTSALLIĞI örtmüş.. diğerini ahiretin SONSUZLUĞU kapatmış.. bilime sağır ve kuvvete kör olmuşlar bu yüzden de ahiretin  tarlası ve esmanın ayine olan  dünyaya yüz çevirmişler.. 
 
 Sonuçta   insaniyet kübra olan İSLAMİYET'i yükseltmeyi bırakın.. İNSAN hak ve hürriyetini dahi koruyamıyorlar.. birbirleriyle didişmekten düşünmeye vakit bulamıyorlar... 
 
          |