MESLEKÎ sitemde aşağıdaki yazı paylaşılmış:
buraya kadarmış....
Koca bir ömür bıraktım arkamda. Ellili yaşların eşiğindeyim. Bugün ölecek olsam, "olabilir!" denecek. "Üstü kalsın!" diyebileceğim kadar yaşadım. Mezar taşımda bundan sonra yazacak rakamlar kimseyi şaşırtmaz. Artık yaşamıyor oluşu kanıksanacak biriyim. Sorunlu bir çocukluk geçirdim. Derin yaralarım var. Bir çoğunu iyileştirmek bir yana, dokunamadım bile. Korkularım var. Önyargılarım var. Komplekslerim var. Kapris yaptığım, kalp kırdığım dönemler de oldu. Şöhretle sınandım; kaybettiğim günler oldu. Param bol olduğunda kaybettiğim sınavları parasız kaldığımda fark edebildim ancak. Pürüzsüz değilim. Arızalı yanlarım var. Çoğu zaman dağınık, bazen dalgınımdır. Nadiren dağıttığım olur. Ayağımın kayacağını bal gibi bildiğim alanlarım vardır. Suizanda bulunduğum, gıybetini ettiğim, helalleşmekten utandığım kardeşlerim var. Çok uzak gördüğüm günahların eşiğinde bocalarken buldum kendimi. Övgüler aldığımda, utanıyorum, çok Alkış aldığımda iki türlü utanıyorum. Birincisi, zaten hak etmediğimi bildiğim için; ikincisi, alkış beklediğimi sandıklarını sandığım için.
Yetişkin ve günahları olan bir insanım. Öyle ki, bazen bana hayranlıkla bakan bir çocuğun masum gözlerinin içinde erimeyi delicesine istediğim oluyor. Geçmişimi üzerimden kirli bir elbise gibi sıyırıp yürümek istiyorum. Kulları şahit kılmak men edilmeseydi eğer, yaptıklarımın hepsini açıkça anlatıp başka kimsenin, ama hiç kimsenin benim hakkımda benim itiraflarımdan daha ayıplı ihbarlar yapamaz hale gelmesini isterdim. Hani bir sahabenin, Peygamber'den (asm) çok ciddi bir konuda çok ağır bir azar işittiğinde, "keşke o olaydan sonra Müslüman olsaydım!" deyişi var ya, ben de öyle haykırmak istiyorum. Öncesinde ve sırasında Müslüman oluşumdan utandığım isyanlarım var. Ama... Ama... Şimdi burada vazgeçilmez bir bedenin içinde yürüyor olmak vazgeçiriyor beni itiraftan. Son nefesin dibine kadar üzerine titrediğim itibarım tutuyor elimden itiraflarımın. Ben bana "sırdaş" olarak kalıyorum. Kendi içime kıvrılıyorum çaresiz. Aynadaki ben ve aynaya bakan ben karşılıklı susuyoruz, utana sıkıla.
Aynada gözlerinin içine baktığım adamı utandırıyorum, utanıyorum o adamdan. Gözlerimi kaçırıyorum gözlerinden. "Başka bir seçenek yok muydu ey Allah'ım" diyesim geliyor. Yaşadıklarımın hepsi kayıtlı, biliyorum. Musalla taşına sessizce bırakılsın diye beslediğim bedenime bakıyorum; yazık ettin diyorum. O cenazeye ettiğin kötülüğe bak; hiç acımadın mı? Hiç itirazsız toprağa konulacak yüzümü seyrediyorum; "olmadı!" diyorum. Topraklaşmasını kabul ettiğin yüze değdirdiklerine bak... Bir Yusuf kuyusu gibi geçmişe gömülü resimlerime bakıyorum; "ayıp ettin adama" diyorum. "Kolundan tutup nerelere sürükledin adamcağızı!" Hayıflanıyorum. Çok sık hayatı yeni baştan yaşasam dediğim oluyor. Ama olan oldu bir kere...
senaidemirci
Kişisel olmadığı için mesleki sitemde bu yazıya cevaben yazdığımı bir metni buraya alıyorum. Bu yazı bir şiir değil fakat bir şiir gibi duruyor. Cümleleri kuruyorum ve fakat ağır olduğu için anlaşılması rahat olsun diye satırları kısaltıyorum böyle metinler oluşuyor. İşte yazım:
Günah olmasaydı.. sevablar da olmazdı..
ancak şu dünyada günah ve sevab kadar bir YUVARLIK kelime yok.
Özeli anlatım bilgi vermez, öğüt vermez sadece örneklendirir.
Özelimi anlatmayı sevmem.. zaten çoğu kimsede sevmez.
Anlatılacak bir yanı yoktur zaten hayası bulunan ve hicabı olan için.
Günahlar kurşun kalem yazılır, silinebilecekken, söylenirse tükenmez kalemle yazılı hale gelir.
Amma nedense insanda hep bir İTİRAF tarafı hep durur.
Ancak muhatabını şaşırır.
Hakka gideceksen halka gider.
Korku ve umut arasındaki denge durumu bu yazıda korunmamış.
Bu yüzden makbul bir anlatımda değil dini yönden,
Senai beye yakıştıramadım, belki onun yazısı de değil.
Hakkı öğütlemek ve sabrı önermek vermek var iken
okunsun diye neden özel yazılır bilmem.
Özeli yazmanın en güzel yolu öyküdür itiraf değil.
Artık orada yazar değil karakter konuşur.
Benim elli değil altmış hatta altmışbeş yaşımdan sonra
yapacaklarım var.
Ömrüm elverirse İnşaallah yapacağım.
Çünkü geçen elli altmış yılı bunun için yaşadım.
İnsanın yaşı yüzdür.. 20 başından 20 yılda sonundan alırsan
geriye kalan 60 yıl bir şeyler yapılacak yıllardır.
Çünku su damlaları bulut olsun diyedir.
Damlasın fakat buluttan bir parçasın.
İşin bitince yere düşsen bile
yapacağın çok şey var.
Toprağa gireceksen, oradan bitkiye geçmen içindir.
Bitkiye yerleşeceksen onu hayvan yesin diyedir.
Ve böyece dolaşıp duracaksın.. akacaksın sonsuza..
Çünka rahmet böyle diledi.. kudret böyle istedi..
İlmi açacaksın öbek öbek.. iradeye açacaksın kanat kanat..
Geldiğin yeri biliyorsan gideceğin yeride bilirsin..
Eğer bilmiyorsan neden sormuyorsun ?
Eğer sormuyarsan neden aramıyorsun ?
Ararsan bulursun, bulursan bilirsin,
bilirsen..
korku ve umut arasında güvenli ve esenli bir yolda
yürür, ilerler ve yükselirsin.
Yeter ki ölmeden önce ve öldükten sonra "sağlıcak"la kal.
OSMANZİYA
|