Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Dünya | |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4302 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() Gönderim Zamanı: 09-Mayıs-2021 Saat 00:21 |
![]()
Tarih denilince bitmiş öyküler mi yoksa bitmemiş olaylar mı aklınıza gelir ?
Hadiseler bir ihtimalin imkanına dayanırsa tarih ne'ye ya da kime dayanır ?
Evrenin kısa tarihini HAVKING'den ve insanın kısa tarihini HARİRİ'den okuduktan sonra bende uygarlığın kısa tarihi yazdım.. bu kadar ünlü adamlar varken sen kimsin ki kısa uygarlık tarihi yazıyorsun demeyin.. çünkü her birimiz bu uygarlığın çok ama çok küçük bir türetini ve tüketini isek.. bu ÜRETİMİ yazabiliriz
İKİNCİ KEZ Düzeltilmiş:
I. KISIM
UYGARLIĞIMIZIN KISA TARİHİ Evrenin kısa tarihini okuduk.. insanın kısa tarihi okuduk.. bundan da uygarlığın kısa tarihi çıkardık.. zaten geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.. kimlik ve kişiliğimiz gibi geçmiş ve geleceğimizin de SEÇİLDİĞİNİ anladığımızda birbirimize karşı daha saygılı olacağız gibi geliyor.
Beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği en yüksek bina insaniyettir.. İslamiyet ise insaniyet-i kübradır.
Uygarlığın iyilik ve güzelliklerini onun çirkinlik ve kötülüğüne üstün getirecek bilimin temelindeki İKTİSAD ve hukukun kökenindeki ADALETTİR.
Eğer uygarlık tarihine hikmet gözüyle bakılırsa bilgi toplumu ve hukuk devletini bir ÜTOPYA olarak görmekten ziyade ulaşılması gereken bir İDEAL olarak görmeliyiz.
Ancak her vizyon gibi onun da mesaj ve misyonlarının yenilenen dilin ve dinin ilke ve ülküleriyle sağlanabileceğini unutmamak gerekiyor.
YETER ki kendimizi tanıyalım, haddimizi bilelim ve değişimi kavrayalım.
Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde ondan altı yüz yıl önceki değil.. İsa Aleyhisselamdan dahi altı yüz yıl önceki dünya tasviri geçerli idi.. yani insanlar dünyayı AKDENİZ ÇEVRESİ'nden ibaret sanıyorlardı.. oysa bu gün yer küre ve gök küre hakkında öyle bir kainat tasviri geliştirdik ki, bilebildiğimiz yüz milyar ışık yılı çapındaki evren; karanlık enerji, karanlık madde.. anti madde ve maddeden oluşan toplamın ancak yüzde dördü.
Keza insan evreni olan bedeni hakkında bildiğimiz bilgiler genetik yapılanmadan nörolojik haritaya kadar dudak uçuklatan verilerle dolu.. ve YAZILI altı bin yıllık dil ve din birlikteliğinden oluşan KÜLTÜR tarihimizin öncesinden en az altmış bin yıllık SESLİ tarihinin bulunduğunu düşünüyoruz.
Bu fizik ve fenni bilgilerimizden başka dini nakilleri nazara aldığımızda dünya tarihi itibariyle NAR çağı olan CİNNİLERİN uygarlığının bulunduğunu ve Âdem aleyhisselamın yer yüzüne indirilmesiyle (implant edilmesiyle) TOPRAK çağının başladığına inanıyorum.. uygarlığımızın çekirdeğini teşkil eden nebilerin manevi bilgiler gibi maddi bilgilerle de donatıldığını anlıyoruz. Bunların başında İdris Aleyhiselama bildirilen lojiko-matematik temellerdir. Bu NAR-TOPRAK-NUR çağı terimleri gençliğimde AYHAN bey isimli garip bir Kardeşimin anlatımında kullanılmıştı.. ona göre KUR'AN ile de NUR çağı başlamıştır. Bu bakımdan KUR’AN önceki kitapları FURKAN’lığı ile düzeltip ayırt ettirirken kendinden sonraki kitap gelmeyecek dönemlere yetecek ilmi ve fenni temelleri atmıştı.
Gerçekten Kur'anın nurlu medeniyeti ilk dört yıldaki uygulamaları ile batının orta çağı karanlığından çıkışına vasıta sanılan Yunan AYDINLANMASI’nı aslında doğudan çıkan ve parlayan İSLAM GÜNEŞİ’den ortaya çıkarmıştır. bu güneş karanlık batı ortağı üzerinde ayrıca HÜMANİZMA aydınlığını doğurmuş.. Bu hümanizma ile de insan hak ve hürriyetleri ile Hukukun temelini atılmıştır. Bunun nasıl gerçekleştiği tarihin maludur; Fatih’in İstanbul'u fethi ile oradaki bilginler İTALYA'da Rönasansı doğurmuş ve Almanya'da REFORMU ortaya çıkarmıştır.. Keza Batı, Osmanlı’nın kardeş ENDÜLÜS medeniyetiyle.. özellikle BACON vasıtasıyla bilimle tanışmıştır.
Son 1500 yıl içinde ve özellik son 300 yıl içinde gelişmelerin ortaya koyduğu manzara bize şunu sunmaktadır; dil ve din birlikteliğinden ortaya çıkaran KÜLTÜR’ün oluşturduğu BİLİM ve HUKUK artık yeni bir yüz ve yansıma olarak TİCARET ve SİYASETİ belirlemeye başlamıştır. Bilim ve ticaret arasındaki TEKNİK.. hukuku ve siyaset arasındaki AHLAK.. bilimsel standartları ve hukuksal statüleri daha sağlam ve sağlıklı hale getirmeye başlamıştır.
Burada başka bir yansımaya dikkat çekmek istiyorum.. uygarlığın bu tarihsel EVRİMİ.. bize evrenin de EVRİMİNİ örneklemek için bir model oluşturmuştur.. bu ne kadar geçerli bir yaklaşım ? Açık bir halk sözü vardır, her sakallıyı baban zannetme.. kültürün TARİHİ ile evren DOĞASI'nı.. bu benzerlikle bir araya getirmek suretiyle MONİST bir görüş (vahdet) oluşturulmaya çalışılmıştır.. bu aslında bilimsel değil “dinsel” bir yaklaşımdır. Çünkü beşerin TARİHİ (dönesi) ile kainatın TABİATI (doğası)..nı bir araya getirme çalışmak suretiyle bu dört terim (doğa ve döne ile adam ve ada) bu dört mabeyninde giderek artan özdeşleme ve eşitleme ve denkleme ve benzetme orta konulmak istenmektedir:
beşer (adam) : tarih (döne) : tabiat (doğa) : kainat (ada)
II. KISIM
Bu özdeşlik bizden KAİNATIN var oluşunun mekan ve zaman denkleminin varlık ve olay formülü üzerinde bir yapı ve işlev eşitlikleri halinde ortaya çıkartılmasını ve bununla da bir MONİST “din” kurmamızı sağlar. Böylece bu kuramsal ve aksiyomatik yapıyla dinlere ve inanca gereksinimimiz ortadan kaldırır.
Böylece de dil ve din bütünlüğünün bilim ve hukuk olarak canlanmasını ticaret ve siyaset olarak dirilmesi de zaman içinde evrim ve devrim süreçleriyle filolojinin filozofisi.. teolojinin teozofisi.. resmi ve sivil kelam ve edebiyat uygarlığımızda TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİ oluşturmamızı sağladı.
Burada anlatılan hikaye ve öykü.. dinin haberine karşı oluşturulan bir soyutlama ve ussallaştırma ile bilimin din olarak arzı endam etmesinden başka bir şey değildir. AR anlamı ile AD anlamı ister istemez bir SİMETRİ oluşturacaktır.. Çünkü insana irsal ve inzal eden din.. ilim ve irfan edinilen dil ile uygulamaya yansımaktadır. Dine ve hukuka ve ahlaka karşı çıkanların bu dil, bilim ve teknik ile yeni bir DİN ortaya koyması ya da dile ve bilime ve tekniğe karşı çıkanların yeni bir DİL oluşturması.. yani birbirini dışlayan dil ve din garip bir cilve.. Yöntem Bilim’imi anlamaktan "aciz" zekaların böyle büyük bir indirgeme ile kompozisyonlar yapmasını onun vehim ve hayal gücüne vermiyorum.. bu gücün arkasında bulunan YBA inde de ardında olan ŞEYTANÎ bir zekayı görüyorum.. çünkü bilgi sağından veya solundan yukarısından veya ardında geliyor.. umarım bir gün o da Müslüman olur.. İmamı Nursî’yi okumayan bir ZİHİN.. ister cinni olsun isterse beşeri olsun.. imanının küfür karanlığında.. küfrünün şirk aydınlığında.. görebilir mi ? Bilmiyorum.. belki de sadece HİDAYET aydınlığını yeterli görür.. KUR’AN nurundan yoksun kalır.
Zaten her beşer kendi ile beraber bir Şeytanı dahi oluşturur.. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’ın son suresinden ders alan Onk. Dr. Halûk NURBAKİ nefis ve şeytanın birleşiminden doğan bu veled-i zinaya HANNAS adını verir.. Gerçekten baştaki besmele gibi bu son süresinde ve son kalesinde olan “vesvasilhannas” cin ve beşer bütün sakelana sirayet eden sin-siz.. sinsi.. bir dalgalanma ve titreşimdir.
Cinni kökeni olan Şeytan.. cinniler gibi beşerin de İNS.AN olmasını engeller.. cinni olanağın ya da beşeri var oluşun “insan” olmayanının beşer ve cinn kalanının İSLAM olması o kadar zordur ki.. ad anlamından ar anlamına atlamak.. imkandan vucuba geçmek.. sebebler dairesinden itikad dairesine intikal etmek.. bir korkmayan bir cesaret ve vaz geçen bir fedakarlık bekler.. inayeti çeken selb ve hidayeti çağıran terk istir. Biz bu süreçleri sadece KELİME olarak işaret edip geçiyoruz.. evet hepimiz içimizdeki ŞEYTAN'ı kontrol ederek bunun kökeni olan ve cinnilerin uygarlığının KARANLIK EFENDİSİ'nin güdümüne girmemeliyiz.. sanırım bu hikaye STARWARS öyküsü ile İNGİLİZ KÜLTÜRÜ ile anlatıldı.. İngiliz kültürü artık sadece İngilizlerin değil.. Alman ve Fransızın da bir kültürüdür.. Hindistan ve Türkiye’nin de bir kültürüdür.. Hatta malum MARKSİZM olarak sunulan sosyalizm bile alman idealizmi.. Fransız sosyalizmi ve İngiliz ekonomi politiğinden oluşan çağdaş.. en son ve en geçerli ideolojidir.. aydınlar arasında geçerli ve yürürlükte olan ZİHNİYET sonuçta bu kültürün.. aynı zamanda bir parçası olduğumuz dünyanın egemen ve başat kültürün HASILA’sından ibarettir.
Çünkü onu yer kürede her dil, din, kültür ve uygarlığın katkısı ile hep birlikte inşa ettik.. ancak her bir kültürün kendin dünyasına yansıttığı ve yandaş olmasını istediği başka bir kültürde bulunur. Bu nedenle ÇAĞDAŞ KÜLTÜRDE artık ayrı bir İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Arap, Fars, Türk kültürü düşünmenin sadece NASYOLİZMİ besleyecek bir kaynak olarak var olacaktır ki bu ulusalcılık zaten öteden beri sömürgecilik, imparatorluk ve küresellikle ile kıyasıya çarpışmaktadır.
Demek oluyor ki çağdaş kültürün iyiliklerini benim FAZİLETİM diye sahiplenmenin ya da kötülüklerine senin REZİLETİN diye karşı çıkmanın bir anlamı yok.. birilerini şeytan ve deccal birilerini isa ve mesih ilan etmenin.. 6000 seneden.. 2000 seneden.. 1400 seneden sonra.. zekanın bir oyunu olmasından ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından başka bir anlamı bulunmuyor.
Yer yüzünün seçkinler ya da seçilmişler tarafından değil SALİHLAR tarafından yönetilmesi asıldır.. çünkü atomların GENETİK kodlu seçkinliği M. S. 632 den sonra ve amonların KÜLTÜREL modlu aydınlığı 1789 dan sonra bitti.. önümüzdeki günlerde de mon0tonların SEMBOLİZM’inin karanlığı bitecek…
Şimdi sıra doğaya yabancılaşan TEKNOLOJİ’ye daha çok iktisadı.. insanı insana yabancılaştıran İDEOLOJİ’ye daha çok adaleti.. ticaretimize daha çok hürriyeti ve laikliği.. siyasetimizi de daha çok meşvereti ve demokrasiyi getirmekten başka bir mecburiyetimiz yok.
Lâ-ikliği lâ-dinilik ya da lâ-ikrahelik olarak anlamak bizi kalmış… Demokrasiyi beyat despotluğu ya da meşru meşveret olarak anlatmak bize kalmış.. biz ne istiyorsak.. gayrı meşru ya da meşru Yaratan onu yaratacak ve hesabını da bize soracak, mükafatını bize verecektir…
Bundan başka TABİİ hukuk ya da İDEAL hukuk adıyla yaptığımız ÜTOPYALARA belimizin altına yani LBGT’yi yerleştirmekten kaçınmamız gerekiyor. Böylece insanlığı çıktığı beşeriyete geri döndürmekten kurtarmak ve HÜR-RUH projeli insanlık takvimini İslamlık ahsenine yaklaştırmamız gerekiyor…
Nereden kaçacağımızı ve nereye koşacağımıza.. kimden kurtulacağımıza ve kime kavuşacağımızı.. ZORLA ya da İKNA edilerek özgür ve hür bir şekilde karar vermek gerekiyor.
Bu hedef ve gayeleri bizim ruhaniyetimizden istenilen bir gaye.. diye düşünüyorum. Doğrusunu Allah azze ve celle bilir.
08.05.2021 Üçyol İzmir OSMANZİYA
DELİ SORULAR
Medeniyet.. kainattan ve insandan soyutlanabilir mi ? Hadi medeniyeti bırakın.. insan kainattan ayrı düşünülebilir mi ? ya da kainat insandan soyutlanabilir mi ?
Eğer ayrı düşünülebilir diyorsanız.. bunu şu şekilde yaparsınız; Kainat asıl olay, insanda bunun gölgesidir.. ya da insan asıl olay kainat bunun gölgesidir.. çünkü zihnimiz uzun uygarlık tarihi boyunca varlığı önce insan ve kainat olarak ayırdı.. sonra kainatı tabiat tarih olarak ayırdı.. insanı da akıl ve kalb olarak ayırdır.. "akıl" kendini bir "tarih" yaptı.. işte biz buna şimdi uygarlık diyoruz.. acaba "kalb"in bir başka "tabiat"ı olabilir mi ? Ya da tam tersine aklın bir tabiatı ve kalbin bir tarihi mi var ?
Tüm bu deli sorularla uğraşmak istemiyorsanız.. insan ve kainatı ayırmazsınız.. bir de işin içine TANRI'yı dahil ederseniz.. artı insan ya da kainatı.. ya da her ikisini onun niddi ve benzeri ya da zıddı ve başkası yapmak ve böylece şirke girmek durumunda kalırsınız.. hristiyanların üç ilahı gibi tanrı, evren ve insan diye yeni bir teslis çıkarırsınız.
Akıllı insanlar bu konuları konuşmazlar.. imanlı insanlarda dikkat ederler.. biz olabildiğince imanlı ve bulabildiğimiz kadar akıllı olmaya çalışarak kainat ve insan arasında bulunan MEDENİYET (uygarlık) tarihi ortaya çıkarmaya çalıştık.. bağışlana.. bu mübarek Kadir gecesinde Allah azze ve celle bizim ve sizin akibetinizi ve ahiretimizi güzel ve iyi etsin. Amin.
INSAN
Insan.. hem evren disiplinlerinin.. hem insan bilimlerinin.. hem insan etkinliklerini.. hem insan bizzat kendi kendisinin konusu... Kendi kendimize benimizi ve bedenimizi nasil konu yaparız.. yaşam deneyimi ve şuur denetimi ile.. . Bu nasıl olacak ?
Bu gune kadar çeşitli kulturler insana kendisini tanimasi için turlu dini ya da dini olmayan türlu yollar.. yontemler.. yaklaşımlar ve yordamlar ve sonuçta bir mezheb ve gidiş ve yuruyuď sunmuşlardir. Çağımizda ise insan başkasina yem ya da yuk olmamasi amaciyla bir mal ve hizmeti sunabilmesi için bir meslek egitimi vermektedir. Çogu zaman bu egitim universite duzeyinde bulunmaktadir. Keza gunumuzde insanlar kimlik ve kişilik serimi amaciyla muhtelif mezhebte.. meşrepte.. meslekte KIŞISEL GELISIM yollar bulmakta ve bunu başlalariyle paylaşmaktadir.
Çağimizin bu uç birikimini.. kazanimini ve zenginligini israf etmeyip degerlendirmizde.. çagdaş etkileşim ve iletisim olanaklari ve araçlarindan yararlanarak bunlari KENDIMIZI TANIMA yolunda kullanabiliriz.
Her avantajin elbette bir dezavantajı bulunacak.. gülun dikeni.. dogumun dügumu ve olumun ölümude olacaktir.. çekici ve çelicmedya icinde KENDIMIZI kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalinacaktir.
Düzenleyen osmanziya - 09-Mayıs-2021 Saat 01:04 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4302 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
![]() DİL VE DİN bileşenlerinden oluşan KÜLTÜR bizim işaret ve delaletleri tercüme ve tevil ederken.. yani göstergelerin kökenine raci ve görüngülerin evveline vasıl olurken yaptığı tasvir ve yorumlar.. ettiği izah ve ircalar.. bazı dini doğmaları ve ilmi paradigmaları da bünyesinde barındırırlar... Hat "din" denilince sadece din değil dinleşmiş felsefeler ki dinciler ona dinsizlik derler.. de unutulmamalı.. "dil" denilince sadece dil değil ideolojileşmiş dinler ki dinsizler ona bilimsizlik derler.. her iki tarafta haklıdır.. çünkü ilki usulü iman haline getirmiş ikincisi ise imanı usul yapmıştır. Yukarıda alıntılanan şiir metni böyle dinleşmiş bir felsefenin "güneş"i koşulsuz ve kuralsız bir başlangıç yapıp onu tanrı haline getirip ŞİRK koşarak işe başlıyor.. gerisi ne kadar objektif ve nesnel olsa da tüm anlatımı bilim alanından çıkarıyor ve din haline getiriyor. Fakat biz bu durumdan ziyade yukarıda sözü edilen anlatımları maddeler haline getirerek.. ki bu maddeler içinde insanı insan yapan dil ve dinden hiç bahsetmemiş.. insanın olmazsa olmazı bu iki kültürel koşuldan söz etmese bile.. sözü ettiklerini bilmek, fark etmek, kadr etmek hatta duyumsamak bizim insan olma yolunda ufkumuza açacak ve şiirin sonunda denilen ZORLU VE ZORUNLU sorunumuza dikkati çekecektir. Bu yönden bu şiir oldukça değerli ve önemli bir metindir. Uygarlığın bu kısa tarihinde geldiğimiz bu nokta beşeriyetin medeniyetinden çıkan insanlığın YENİ bir kurulması ve ESKİ dinlerden kurtulması aşamasıdır. İşte bu noktada YBA bize yine bir dil önermektedir.. ki bu dil hassasiyetimizi KIRMIZI yazılarla ifade ettik. Bilgi, sevgi, saygı ve sağlıcakla kalınz. 09.05.2021 02:55 Üçyol İZMİR OSMANZİYA |
|
![]() |
|
![]() ![]() |
||
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |