MATRIX ÜZERİNE
 
 

“ZAMAN HER ZAMAN ALEYHİMİZE İŞLER”

 

Morfisin bu muhteşem sözü.. “Ve-l-asr innel-insane le-fi hüsr” ayetinin müthiş ÇEVİRİSİ.. kaderi (cebri), metriksi (zarureti) ve zamanı (asrı).. “insana zarar vermekle”  tanımlar. “Zaman her zaman aleyhimize işler.” Tümcesi;  zamanın zararının  mecburiyetini, metriksin  mahkumiyet bulunduğunu  ve nihayet kaderin  memuriyet olduğunu açıkca bildirir.  Bu kötü haber. Ama hemen altında iyisi var: 

Çünkü film; 
Kaderin vaki geçmişine karşı,  onun önündeki iradenin,  imkandaki geleceğini,
metriksin zorunlu determinizmine   karşı,   onun ötesindeki insanın,  serbest özgürlüğünü
zamanın  alt boyuttaki  husruna karşı,  onun üstündeki  şuurun,  kurtuluş olasılığını,
göstermek için de oldukça güzel bir senaryo (hikaye) çizmiş.

Evet,  gelecekten  endişelendirmeyen  kader, cesed makinemizin  metriksi  ve başıboş bırakılan zaman,  her zaman aleyhimize işler.. 

Belki bir zerrenin yada  bir hücrenin içinde dolaşabilseydik o ortamdaki  her bir öğenin KENDİNİ KORUMAYA  ÇALIŞAN AMA BAŞKASINI KURTARAN bu hikayenin benzeri  bir başka proses (menasik)  görecektik. Ama bu “üst dilde”,  kusursuz karar verme koşullarını, yetkin proğram yürütme yasalarını  ve olağanüstü sonuç denetleme işlemlerini  görecektik. Bu unsurlar, herhangi bir nesne yada kimsenin hür ve muhtar iradesine  yer vermeyen, ama her varlığa gerektiği kadar meşiet ve  mantık veren, aşk ve şevk bağışlayan  veren  doğal bir süreçtir ki dua ettikleri sırat-ı müstakimi bulurlar.  Atomlar (zerreler) ve moleküllerin (hücre) mikro dünyasındaki dengede (kuantum dünyasında eğemen istatistik yasalarda) yada yıldızların (kürrele) ve galaksilerin makro dünyasındaki düzende (izafiyet dünyasında eğemen determine yasalarda)  hiç bir kusur yoktur. Kusur diye gördüklerimiz ise kendi yetersizliklerimiz, bilgisizliklerimiz ve beceriksizliklerimiz olacaktı.. Ama burada varlık ve özdeşlik (nedensellik) te,   eksik olan bir şey var: Yokluk ve özgürlük (amaçlılık) 

 Şimde bir siteye, bir şehre, bir ülkeye ve bir uygarlığa baktımızıda   BAŞKLARINI KURTARMAYA ÇALIŞAN AMA KENDİNİ DÜŞÜNEN bir  kadronun yada  bir zümrenin eğemenlik kurma çabasını gözleyecektik. İşlemler kusurlu olacaktı ama başkası adına, kamu hesabına ve toplum yararına çalışmalarda metrik senaryasuna benzer bir  prosedürü (menkibeyi) izleyecektik. Eğitilmekte ve yönetilmekte olan “alt dilin” gelişme ve evrilme sürecinde;  denemelerdeki  yanılmalarla, arıştırmalardaki  yanlışlarla, sorunların zorluklarıyla, çözümlerin eskiliğiyle, çarelerin yetersizliğiyle karşılaşmamız da dönel (tarihsel) bir gerçekliktir. Kusurlarla terklerle, tehirlerle, nisyanlarla, isyanlarla, ısrafla, zulumla malul bir dünya, ve bu dünyanın  kurtuluş ve düzeni adına yapılan kavgalar. Eksiklikler ve yetersizlikleri  kaldırma adına kandırmalar ve alınan özgürlük ve çalınan ekmek uğruna  dökmeler. 

Bu benzer kusurlu  yada kusursuz   süreçleri (olumları ve oluşumların ilişki ve bağıntılarını) tasarları (durumları ve konumların ilgi ve bağlarını)    yeterli bir bilimle müşahede edebilseydik, bu, sadece  tarihi tekillik ve bireysel farklılık çerçevesinde, “özü” aynı ama ifadesi birbirinden  gayrı bir  seramoni (müsamere) olacaktı. Bu öz, öz-gür olmayan ve gücü var sanılan  öz-gün eşyada da, öz-gür olan ama gücü yok görünen  öz-erk  eşhasda da bulunan gizemli akımı ve örtülü gezintiyi  temin eden bu hayat yolculuğunun ve şuur açılımının sırrı nedir ?

 İşte bu Neo’nun aşk ve merakla gece ve gündüz arayıp durduğu... 

Metriks filminde,  makro planda, dünya çapında bir iyilik ve özveri   senaryoda çizilmiş:  Siyahi  bilgenin ( (Morfis, idrakin tebliğcisi) ve beyaz liderle (Neo, iradenin temsilciği)  el ele vererek,  vefanın sadakatinin (Triniti) ve şekvanın hiyanetinin (Sayfır) çatışmaları gölgesinde, Kader ve Kahinin  gözleminde,  insanlığı kurtarma projesi konu edinmiş.

Metrikte, BİREYİN TOPLUMA KATKISI (iyilik/Molfis)  VE KİŞİNİN KAMUYU  KURTARMA ÇABASI (sorumluluk/Neo) hikayelendiriyor. Ama bunu yaparken, insan konusu,    kişisel  ve kamusal boyutlarıyla kompoze edilerek verilmiş ve  aynı zamanda (kurtarıcı / etkin / birey)  ve   (kurtarılan / edilgin / toplum)  ana unsurlarıyla ve  komple  olarak sunulmuş. 

Dört ana karakter, morfis (bilim), triniti (din) , sayfır (yinelenen ihanet)  ve neo (yenilenen sadakat); taşıdıkları (kavram ve kurumlarla)  yada göstergeledikleri (biçim ve içeriklerle)  ilişkisi biraz karmaşık görünebilir. Ama şemaya (s=metriksB) bakıp şematik görebilirseniz biraz kolaylaşacaktır. Sizi yenisini ve daha iyisini kurabilirsiniz.

Siyah kutulara içindekilere bir bakın:

üstteki  ALEM (mantık/idrak) ve AMİL (hass/duyum) unsurlarını görün. 
alttaki KIYMET (meşiet/irade)  ve  KUVVET (hiss/duygu) unsurlarını da.

Sonra bu kutuların içeren dairelerdeki (yumurtalardaki); 

mavi (vehim, makine, hakimiyet ve marifet) (yalancı düş) 
kırmızı (hakikat, cesed, hürriyet ve muhabbet) (acı gerçek)

tanımlamalarına dikkat edin. 

Kırmızılar maviye dönüşebileceği gibi, mavilerde kırmızıya dönüşebilir. 

Bütün sırr, ortadaki siyah alem, amil, kıymet ve kuvvet kavramlarını  iyi yönde kullanacak idrak ve iradeye sahib olmak, olmaya çalışmaktır. Yoksa malıdına,  evladına ve dünyayı sahip olmaya yada onları kurtarmaya çalışmak hem anlamsız hem  yararsızdır.

 Filmde mavi ve kırmızı değerleriyle  örgülenen senaryo (hikaye); 
gerçek bireylerin (KIRMIZI)  gücünün, yapay bireysel zekalara (MAVİ) karşı üstünlülğünü vurguluyor, her filimde kurgulandığı gibi, iyilerin (ebrarın)  kötülere (eşrara)  galip gelmesini anlatıyor. 

Diyeceksiniz ki iyilik yada kötülük nedir ? İyiliğin;  olumlu yapım, kötülüğün;  olumsuz yıkım, diye çok soyut ve genel  tanımlama geçiştirilemeyeceğeni bilinmasina  rağmen,  dilin aktarma eşiği atlanmadıkça çıplak gerçeklerin görülemeyeciğide bellidir. 

İyilerin, eninde sonunda dünyada kısmen ukbada  tamamen ve edebiyyen  kötülere galip gelmesi bir gerçektir. İkiyüzlülük, kötülerin  iyiliğe, özünü kurtarmaya yetmeyen,  saygısıdır.. Dünyada böyledir:  İyilik eğemen olmasaydı  dünya ilerlemez, tarih ikibini göstermezdi. Ukbada böyledir: Eğer hakka dayanan hakikat arayışı olmasaydı, özgürlüğün ve eşitliğin birlikteliğine  yani adaletin  peşinde olmazdık.. üretimin ve tüketimin beraberliğine yani iktisadın gerçekleşmesine çalışmazdık.. 

Adalet ve iktisadı sadece vicdanımız ve aklımız koymuyor kozmik yasa bize bunlara uymaya zorluyor.. ancak bu zorlama iradeyi görevlere uyma şeklinde değilde idraki  işlevlere çekme tarzında oluyor. Yoksa ahlak yasası anlamsız yada kişi ödevi amaçsız kalırdı.

 İnsan (kimse) ,  deyince imkan (mana ve gaye) caddesinde  gelen ve  giden iktisat  ve adalet  aklıma geliyor. Kainat,   (nesne) deyince mesafe (mekan ve zaman) zemininde durun ve yürüyen  tabiat ve tarih. Buradan insan ve kainat etkileşimine geçince de  hırs-ı iradesi ve hıfz-ı  hayatı güçlü, büyük adamlar ve fevki idrak ve tahtı şuuru güçlü,  büyük insanlar. 

Varlığın insan ve evren ucunda  yer alan mahiyet-İi NAKS (acz ve fakr)  hakikat-ı KASR. (terk ve tehir) ile boğuşup durum mahrum yaratıklar ve muhtaç yapılar. İdrak ve irade; kelimelerde örtülü diyalektik ve cisim ve zihin;  gerçeklerle örülü tezad. Bu örtülü bilinmez ve gizemli perde üstünde büyük adamlar dünyayı kurtarmaya uğraşırken büyük insanlarda kendini yani evreni bilmeye, anlamaya ve anlatmaya  çalışmışlar. (*2*)

Ancak fen, sanat, hikmet ve din etkinliklerimizin desteğinde üretim ve tüketim işletimimizi  sürdürebiliriz.. İlim ve ibadet gölgesinde yapılabilen ticaret ve siyasetle toplum süreklilik kazanır. Bu gerçekten habersiz bir tüketim amaçaları, ancak kötüleri üretecektir.    Gelişen üretim araçları her ne kadar kötülere   yeni imkanlar  sağlarsada, iyilerede aynı olanakları sunar..  Eğitim ilkelerinin ve yönetim ülkülerinin gelişmesini gücünü de yanına alan iyiler, bu amaçla   üretim araçlarından yararlanırsa kötülülüğün yıkıcı kolaylığına karşı, iyiliğin onarım yanı daha da güçlenir. Ancak iyiliğin yapıcı gücü,  kötülüğün yıkıcı gücüyle hiç bir zaman dengelenemez. Damla damla temiz- girdiler, kova kova  pis- girdilerle  başa çıkamaz. O zaman gerçek bireysel güç, tüzelleşerek  devreye girer yani “Rahmeti Gadabını Geçenin” kudret ve iradesini,  ihtiyar ve iktidarında duyan kurtarıcının nefesini,  ensesinde hisseden kurtarılanların vefakar, fedakar ve cefakar gayretiyle kurulan kadro, bu kadrolardan oluşan milletler  ve devletler,  aynen  zenci bilgenin gemisi gibi muzaffer bir mürettabatı taşıyan kabine olacaktır. 

Çünkü metriksin matematik dengesi ancak özgürlükle yenilebilir (yapıcı yıkım).  Zaten sisteme dışarıdan müdahele edilerek ağırlık olumlu tarafa verilimezse yada değilse, radyasyonun yayınımıyla (entoropi)   dağılma yada grivitasyonun çekimiyle çökme suretinde,  “eskime” yada “acıkma”nın ortaya çıkaracağı  olumsuzluk,  sistemi çökertir (yıkıcı yapım). 

Bu,

 nicel ve nitel  etki ve  tepkilerin eşitliği ve dengesi,
 sayıl ve sözel özgürlüğün ve egemenliğin denkliği ve uyumu, 
 sibernetik (iktisad) ve semiotik (adalet) yapı ve işlevlerde
 doğal düzen ve dönel dizgelerde,
 doğumun (hayat) ve ölümün (mevt)  yaratılması,
 olumun (imkan)  ve dirimin (ba’s)  yapılmasında, 
 eğemen olan süreçler, evrenseldir ve gerçektir. 

Bunları yıkmaya çalışan kendi yıkılır, adil bir karşılık olarak. 

Ancak  iyilik te dünyada tam galebe edemez, çünkü, bu geçici dünyada,  iyiliğin tanınması, bilinmesi anlaşılması için kötülüğünde bulunması gerekir. Yaz asıldır, kış yazı hazırlar. Zeval, kemali gösterecek, fena bekayı bildirecektir. Bu bir kader sırrıdır. Herkes bu dünyaya gelecek, eteğindeki taşı dökecektir. İnsanın karbon (hayat) bileşimi, kimi kömür, kimi elmas çıkacaktir. İnsanın  şuur  mürekkebi, kimi kalem tutacak kimi levha olacaktır. Ama insan türü misyonunu ifa edecek, uygarlık gelişimin zirvesine ulaşacak ve kulluk yetkinliğin evcine çıkacak, fakat güneş gibi tepede  duramayıp inişe gececektir. Bu deneme ve elenme için sabır gerekir, bu sınav ve yarışı kazananları belirlemek için beklemek gerekir.. herkese kendini anlama ve yaşama imkanı verilmesi gerekir.. her şeyden yüksek ve yüce olana açılan ve yönelen biricik arayüz ve araç özdeşliğin ve özgürlüğün ortaya çıkmasına fırsat vermek gerekir.. 

Dört kollu Karbon kimyasına ve dört bazlı genetik biolojisine bağlı hayat dönüşümleri bir ara-birimde olurken,   dört değerli (dır-değil-evet-hayat)  akıl çevirimlerini yaparken bir ara-yüzde gerçekleşir. Sizi bu dörtlü  yüzü öğrenmeye çağırı-yorum. 

Bu arayüzlere siz başka değişkenler atayabilirsiniz, ben  ilkine cisim ikincisine zihin diyorum. Zihin,  cismin dağının tepesindeki ve makinenin zirvesinin üstündeki,  idrak ve irade kanadını taşıyan özerk ve özgür bir kartaldır.  Cesed denilen sinir ve damar ağıyla örülü hayati cisim, şuur denilen  beyin ve yürek köküyle düğümlü  zihin, idrak ve iradeyi terbiye ve idare ederken kumanda, daima Süper-vizör’ün elindedir ve İç-Spiker ile bizi eğitir ve yönetir. Akıllar organizyonunun (Kitab-ı Mübin) ve iradelerin hiyerarşisinin (İmam-ı Mübin) tepesinde varlığı ve yokluluğu elinde, Basîr ve Sem’i “Kudret”Sahibi’nin , Alîm ve Hakîm “Rahmet” Maliki’nin öğrettiği “BEYAN”a uygun olan öğretiyi, büyük bir insan olan evrene yaşattığı gibi küçük bir evren olan insana  öğretmiştir.. Fakat nisyan ile malul insan  unuttu.. Hüda ve Zikir ile hatırlatılıyor. Batıda idealar alemi doğuda Alem-i Esma denilen varlık ve olaylar dünyasının ötesini fen, hikmet ve din etkinlikleriyle hatırlamaya uğraşıyoruz. Biz Kitab’a çalışıyoruz, Tenzil ile başkalarını da çağırıyoruz. 

 Bu çağrıyı duyanlar ve en güzeline uyanların birinci dersi,  cisim  metriksi okumaktır. Bunun eğitim ve öğretimini  resmi bilim, tek yanlı da olsa,  veriyor. Araştırma ve geliştirme, çıkar amaçlıda olsa, evriliyor. (okumak yani İKRA  ki gelecekte ve metrikste olduğu gibi bu bir bilgisayara data yada donenin aktarılması yani proğram yada diağram komutlarının yansıtılması gibi kolaylaşacaktır.) Sağlam kafanın sağlam beden üzerinde durduğunu ve bedenin sıhhatını korumak zorunda olduğumuzu “unutma”zsak geriye zihin kalıyor. 

Bu İKRA’ da  şuurun iki işlevi var: 

Birincisi,    idrak (fark ve temyiz)  işlevi , onu yerinde ve doğru kullanmayı öğrenmek YANİ KENDİNİ TERBİYE  (İHZAR).

İkincisi ,  irade (tercih ve tergib) görevi,  akıllara kendini kurtarmayı öğretmektir YANİ BAŞKASINI  İDARE  (İCRA).

Kendini ve başkasını terbiye ve idarenin sırasını ve yerini istikamet ve isabetle seçimindeki olumlu ve olumsuz kararların neden ve sonuçlarının ayrıntısına girmezsek metriksin ana konusu olan “aklın özgürleştirmesi” sorunsalını anlamaya girişelim: 
 

Bunun için, filmin ifadesiyle, 

Aklın özgür bırakılması gerekiyor.
Çünkü  metriksi arayan Neo’nun daha ötesine götürülmesi lazımgeliyor.
Bunun içinde, Neo’nun yenilenmesi ve inşa edilmesi icabediyor. 

Kader (İLİM)  ve Kudret  (İrade), 
Zaman (ASR) ve Kurtuluş (Adem-i husr:HALAS
Zaruret (nedenselllik) ve  Hürriyet (özgürlük), 
Mantık (özdeşlik)  ve Meşiet (amaçlılık)

Filmin senaryonusun ifadesiyle, 
yinelenen süreklilik; ilim, asr, zaruret ve mantık metriks 
ve yenilenen değişim; irade, halas, özgürlük ve amaçlılık  neo;
Bu dört karşıt kavram, determine ve istatistik yasaların sırrını anlamaya  açılan dört kapı.

Biz karşıtlıkla biliriz;  (marifet) bilmek için öğrenmek, öğrenmek için  ise yöntem gerekir. 
muhabbete ise nedensiz iradeye benzeyen ve nedensiz sevgiyi doğuran iyilik ve güzellik ve yetkinlik gibi değerlere yani güzellik’e aşık güzellik diyebiliriz. Sevgi, güzellik ve aşk. İşte muhteşem üçlü; bilgi ve  söz, us ve  dil muazzam dörtlüsünü tamamlayan. Tüm yedili, evrenlerin özeği ve evlerin odağı. Fatiha-i Şerifede her rekat ve her kıraatta lime lime açılır, lif lif saçılır.  Bunlardan “Aşk” bütün değerlerin açıldığı bir kapıdır. 

Bilgilerde hadd’ lar karşıtlarıyla açıklanır, değerlerde hatt’laryokluklarıyla anlaşılır. Nasıl karanlık ışığı tanıtırsa , yoksulluk  zenginliği aratır ve cennete çağırır. Nasıl sıcaklık soğuğu bildirirse, hastalık, sağlığa bir çağrı ve cehenneme bir uyarıdır. 

Salt güzellik bilinmez, salt  varlık, salt yetkinlik, salt iyilik gibi. Güzelliğin içine biraz çirkinlik katılır ki güzellik bilinsin. Çirkini en az olan güzellik,  bilinen en yüksek güzelliktir. Çirkinlik ise gözün  özüdür. Yani güzellik çirkinlikle bilinir, çirkinlik;  güzelliğin bilinmesi için araçtır. Yani her şey güzeldir yada doğrudan doğruya güzel, yada dolayısıyla güzeldir. Yani dolaylısı güzeli  bildiren ve dolaysızı gösteren güzel. 

Göz ise, güzelin en gözel yeri. En güzel göz,  gözeli gören ve güzeli seven göz.. Gözler ise o kadar çok tip ve türleri var ki...bütün görüntüleri, gösterileri, görüngüleri ve göstergeleri gören,  türlü türlü güzellikleri tad’an  diller ve eller;  çeşit çeşit özellikleri yad’an gönüller ve uslar da bir göz değil mi ?  ilgi ve bilgi  sevgi ve hoşgörü, hepsi bir nevi coşku (heyacan) ve şaşkınlık (hayranlık)  içinde bulunan bir görüler kümesi değilmidir ? 

Dış beş duyu gibi iç beş duyguyu ifade eden şu;  Sensual (nefsi) , entellektüel (akli) , emasyonel (kalbi) , motivasyonel (ruhi), eksiztansiyel (sadr) yaşamın bilim ve hukuk araştırmaları, sanat ve hikmet etkinlikleri ile gelişmesi ve fenni ilerlemelerin ötesindeki,  sırr-ı cereyandan çıkan ve rucu eden işlerin sırat-ı müstakime duasını   ve seyr-i deveran dönen ve hayat-ı sariyeye karışan süreçlerin hamd davasını içeren dini yetkinliklerin deneyimlerinin  zenginliği bizleri cezb, celb ve davet ediyor. 

Eğer gözlerin en doymazlarınından olan biri olan “merak” gözünüz açılmışsa  devam: 

Yeniden ele alıp, cesed gözü (basar) üstünde ki akıl gözü (nazar)dan başlarsak;
tanıma (işleme) ve belleme (saklama) den kalkarsak; 
Düşünme (tümevarım ve tümden gelim)  ve konuşma (söyleme ve dinleme)  bu karşıt süreçlerin açıklanması  gerekmez mi?

Anlama (bireşim ve çözümleme)  ve anlatma (doğrudan temsil ve dolaylı misal)  bu karşılıklı işlemlerin betimlenmesi gerekmez mi ? Anlama (fehm ve fıkh) için tadarak (haz) ve yadarak (hatr) yaşamak lazım

Elbette bu iş buradaki kurgulamalarla bitmez. Ayrıntılaştırmak ve örneklendirmek gerekir. Eleştirmek ve tartışmak lazım. Buna ayrılacak ilgi, tahsis edilecek zaman, gerçekleştirilecek imkan lazım. Yönelecek idrake gereksinimi var, yaklaşacak iradeye  de gerek duyar. 

TEKAMÜL etmek isteyen evrimciler!
KAMİL olmaya uğraşan devrimciler!
MÜKEMMELLİĞE yönelen gelişimciler!

Sizin bu olgunlaşmaya yönelik  ve yetkinleşme dönük GÜNÜNÜZ VE YOLUNUZUN  kanadı var: TERBİYE ve  İDARE

Terbiye, üretim ve tüketimde gerçekleştirirken  artırma ve azaltma ile 
kendini  denetim ve yönetim altına almaktır. 

Bu hikmetli bir yürüyüş italı bir İktasatı ve ikalı adaleti bir tutumu ister.

Terbiye bir idrak işidir.

İdare,  kaynakları ve erekleri işletirken  deneyim girişerek  ve  dayatımı görerek
Başkalarını kontrol ve koordine etmektir.

Bu sanatlı bir yaşama çok ince adil siyaseti ve muktesid ticareti gerektirir.

İdare bir irade işidir. 

Ama bu işler  ve süreçler, her zaman aleyhimize işler ve bize zarar verir.. İDRAKİMİZ yanılmadan  İRADEMİZ yanlıştan kurtulamaz. Eksiklikler ve yetersizlikler bitmez. Bu nedenle de zarar kaçınılmaz. 

Hiç bir zarar doğmadığını varsaysak dahi, zamanın bir gününün, bir saatinin, bir dakkasının ve bir saniyeysinin belki bir salisiyesinin geçmesi dahi (geçiciliği) dahi zarardır. Ne olur onu durdurun!  Durduramazsınız.  O zaman ne olur, onun bir anını kaçırmamak için ne lazım ise onu  yapalım. Onu elde etmek için verilmesi gerekiyorsa vazgeçelim. Tembelliğimizi durduralım, uyuşukluğumuza dur diyelim, midemizin esiri, uykumuzun meftunu ve zevklerimin mübtelası olmayalım.  İlke ve  yasa, ölçü ve kural, yol ve  yöntem, araç ve gereç, dayanç ve direnç, emek ve çaba,  uğraş ve çalışma hasılı  ne icabediyorsa temin edilim. 

Ama unutmayalım en iyi düşman ölü düşman olmadığı  gibi en iyi zamanda “olmayan” zaman değildir. Var olan ve bizi harekete geçiren zamandır. 

(ilerlemenin nedeni rekabet olduğu gibi “namaz”ın rakibi olan “zaman” da yetkinliğin sebebidir. Bu birbirini destekleyen  iki ters yatay  n.M.z eksenini dik kesen  düşey   eksen  ise,  nizam ve mizan’ı birleştiren  m.Z.n ekseninin birbirini besleyen uçlardır. Yani yatay (mekan/mesafe) M ve düşey (zaman/zemin) Z ekseni ile oluşan analitik düzlem,  Burada M, Adalet  (Mekan-ı zaman/namaz) arayüzü, Z, ise İktisat  (Zaman-ı nizam/mizan) arayüzüdür. Zem-zem gibi bereketli bu durumun tersi Zam-zam  diyen savurganlık ve saldırganlıktır. Kökü yalan ve aşırılığa dayanan bu iki mikrob ile,  benlik ve gösteriş  hastalığı yolsuzluk ve acımasızlık illeti ikiyüzlülük ve iki yönlülük sakatlığı  alır yürür. Bu düzensizlik, fitne ve fesatla doygun, füccar ve fasıklarla dolu küresel uygarlığın israfcı-faiz ve zulumlu-fuhuş ile kurulan işlevini bitiren, üretimini durduran  ve gelişimini tüketen kapitalizmin ikinci evresidir. Kurguyla kafanız karıştı ise ki büyük bir ihtimalle karışmıştır, o zaman yöntembilim şemalarında bu kavramları zoom yapmanız gerekecektir. O vakit siz daha iyisini de kurgulayabilir ve gerçekliğe biraz daha yaklaşabilirsiniz.) 

Zamanının aleyhimize çalışmasını lehimize çevirmek için zamanın diliniz bilmeliyiz. İşte o zaman zaman bize düşman olmaktan kurtarır dost ve yardımcı yaparız. Akılsız bir kuş gibi  bizi taşıyan havayı (zamanı)  önümüze engel görmeyelim; “Şu hava (zaman)  olmazsaydı  hızımı nasıl artırırdım!” diye düşünmeyelim. Ama namazda, zamanı kafamızdan silelim. Bir an  bile olsa,  bu an, şu  an-sız’ın,  son-suz’luğunu kaçırır. 

Bu Sohbet-i Bakiyede zamanı içeren; dünyayı, ukbayı, hesti ve terki, bırakmak gerekmekterdir. Za-MaN’ın  dili NaM-aZ’ın gönlünde  çözülür. Dili çözmek için “adam”ın alfabesini bilmek ve “nome’un şifresini öğrenmek gerekir. Batıda buna  Nous (namus)  ve Logos (Lafz)  demişlerdi. Her hangi bir söz ki ya bir bilgi belirtir yada bir buyruk yaptırır! Siz namazda okunun sözlerin belirtmek  ve yaptırmak istediğini okumuk istemiyor musunuz yoksa! 

GİRİŞ