Televizyonda seyretmiştim.. bütün
dinleri birleştirdiğini söyleyen bir tarikatın liderinin kocaman heykelini
dinamitle, inifilak ettirerek, izinsiz inşa ettiklerinden,
yıkmışlar. Tarikat mensupları da Talibanın Buda heykellerine yaptıklarının
aynısı bu demişler. Haberi veren kanalda ama o heykeller yüzlerce
yıl önce yapıldı, bu “kaçak yapı” her halde 90lı yıllarda inşa
edilmiş.
İnsan inşacılarının büyüklerinden biri olan Buda ve o
dinler birleştiren tarikatın Lideri (ismini almadım), inşa edilen
maddi ve manevi heykeller bana metrikste “insanın imalatını”
hatırlattı. İnsanların, ilmiyle amil ve faziletleriyle kamil
insanları kendilerine önder ve örnek almakta olduğu insanların
“heykellerini” (ikonları, putları) inşa etmekteki
tutkunluğu, bana, insanın özgür ve etkin varoluşunu hergün
yeniden inşa etmesini çağrıştırdı. Gelin bizde kendi heykelimizi içimizde
kendimiz yapalım. Hadi direnmeyin biz kendi varoluşumuz kendimiz
kuruyoruz, gerçekliğe bir resmin ardından baktığınızı inkar etmeyin, böyle
olursa o resmi ve o heykeli daha güzel inşa etme şevki, gücü ve olanağı
buluruz. Yoksa gerçek diye kurduğmuz puta esir oluruz. Zaten
başkaları bizleri inşa ediyorlar. Kimliği ve kişiliği mahva ve medya
denilen iki değirmen taşı arasında öğütülen çağdaş insan manzaraları
ile her biri bir evren öneminde ve değerinde olan “çift nun olan mimleri”
insanı ve cinni unufak ederek, özlem ve
beklentilerini de eriterek; toplumu tüketken, ulusu savurgan
ve insanı saldırgan yaparak mutsuz ve kutsuz ediyor.. Öyleyse doğruluğa ve
gerçekliğe inançla güvenerek ve iyiliği ve güzelliği erdemle
bağlanarak, idrak ve irademizi tanıyarak, MANTIĞIMIZI VE MEŞİETİMİZİ İNŞA
EDEREK, bu mahva ve medyadan adlı değirmenden, kimlik ve
kişiliğimizi kurtaralım.
İnsanların önderleri, öğretmenleri, öncüleri ve örnekleri
her zaman bireyselliğin önemini kanıtlamışlardır, beceri ve başarıları ile
topluma yaptıkları katkılarla.. çalışarak kendini yücelten yüksek dehaları
ve çalışmalarını minnetle anıyoruz.
Bu olağanüstü kabiliyetlere, şerefli kahramanlara
karşı insanlar bazan yansıyanı kaynak zannederek aşırı önem vererek
neredeyse bazılarına tanrısal güçler ve özellikler atfetmişler. Onların
adlarını ve resimlerini başlarına bela etmişler, gönüllerine tanrı
yapmışlar.. Bazanda hüda ile destekli selim
kalbler ve nurani kaynakla beslenen müstakim akıllar,
insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayan bilgi ve buyrukları
taşıyan eserler (kitap ve ayetler) ve talebeler (adet ve sünnetler)
bırakmışlar. Büyük (hayırlı) âdemlerle ve büyük (pürşer) beşerlerin
ilişkilerinin bir hasılası olan tarihsel bir süreçle, bizim gibi küçük
insanlar yapım yada yıkım denilen iki yana çekilirken bir
kısmımızın “iki yönlü” (zayıfken iyi güçlüyken kötü) , bir kısmımızı
iki yüzlü (görünüşte güzel gerçekte çirkin) varoluş sergilenmiş.
Saf kötü yada saf iyi insanlar çok az. Ama insanlığın
seyri, “merkezi gücü” elegeçirenin bunlardan hangisi olduğu belirler
gibi görünüyor. Makinanın süpervizorü kimse sahibi ve sorumlusuda odur..
Ama asıl önemli olan soru, Osmanziya yada Matematikselin kendi
bilgisayarlarının süpervizörü oldukları gibi cesed makinalarının da
süpervizörü olup olmadığı sorusudur. Makinalarımız bize nasıl itaat
ediyorsa ve onlardan bilgisayar proğramlama ve işletmenliğini
bildiğimiz kadar yararlanabiliyorsak aynı durum cesedimiz makinalarımız
içinde geçerli. Nasıl makinaya virüs musallat olursa cesedede alışkanlık
vs. musallat olur. Onları temizlemeliyiz. Çünkü her birey, nesnel
vucud makinasından ve orada yerleşen öznel dünyadan ve onda yansıyan
genel dünyadan ibaret özel dünyasının sahibi ve sorumlusudur. Bireyin bu
özel dünyasındaki eğemenliği başka; nesnel, öznel, genel ve
nesnel dünyaları etkilediği ve/veya etkilemediği oranda yükümlülük
ve sorumluluğuda artar. Bu nedenle özgürlüğün kazanılması ve
korunulması, bu eğemenliğin ve etkinliğin büyüdüğü ve/veya küçüldüğü
oranda zorlaşır ve/veya kolaylaşır.
Dünyayı
kurtaracak Neo yüz yılda inşa edilmişti... on yıl da yada bin yıl da
sürse.. insanın inşası önemlidir. Hele insanın kendi sürekli yeniliyerek
kendini yine inşası ise önemliden daha önemli... İnsanın kendinde
sırrı keşfetmesi ve dünyası seyretmesinden daha büyük bir hadise var mı ?
Şayet özgürlükle kendinden geçmiş, özerklikle benini delmiş ve özüne
ermiş ise.. kapalı cesedinde özeklenmemiş, karanlık benliğinde
odaklanmamış ve çıkarcı bencilliğinde ödeşleşmemişse..
Buraya kadar olanları özetlersek; zamanın aleyhimize
işlediğine kimse itiraz edemez. Kör bir idrak, boş bir irade ve yalancı
bir dünyada bulunduğumuz ise hem gerçek hem değil. Şimdi bu iki halde
birini kanıtlamak yada diğerini kanıtsamak olasılığı ile karşı karşıyayız.
Yani birini kendimizi kanıtlıyor görüyoruz ama başkaları savı
kanıtsadığımızın farkında.. Ve karşıtı bir durum.. Çoğu filimler iyimser
biter. Ama bilim iyimser ve kötümser olmayı bize bırakır.. Bence iyimser
olmak, iyi olmaktan yüksektir. Benimsiyorsanız diğer olasılıklara
geçebiliriz:
|