MATRIX ÜZERİNE
 
 

“Bunlar diğer olasılıklar!”

 

demişti kahinin yardımcısı..

Eğer Neo başarılı olmasaydı, “kaşığın olmadığını” farkedebilen yeni bir tohum ekilecek, yeni bir çicek açacak, yeni bir meyve verecek ve çekirdek taşıyacak yeni bir “ağ-aç” inşa ve imal edilecekti..Yani ağ, açılacaktı.. 

 Ben/ene/ego  iki vechiyle bir ara yüzdür: Pemgamberler ve veliler  filozoıflar ve alimler,  hep cihangirler ve hükümdarlarla imparatorlarla ve krallarla karşılıklı  bir kutup  olarak  insanlığı polarize etmiş, ilerleme ve dinamizim vermiştir diye düşünüyorum.. 

Neo kurtarmada başarısız olsa bile, değer olasılıklar devreye girecek ve Büyük âdemların tutkusu, büyük beşerlerin hırsı olan “dünyayı kurtarma yada tersinden dünyayı ele geçirme” işlevi başlıyacaktı.. Arito ile Büyük İskender, İmamı Gazali ile Nizamülmülk..  Tarihte yüzlerce binlerce kez yinelenen olay yenilenecek  ve bir kurtarıcı doğacaktı.

Başkası olması bile,  kendimizi kurtaramasak ya elegeçiremesek te,  sen yada ben siz yada biz, dünyayı kurtarmaya yada elegeçirmeye çalışırız..  Ama doğrusu kendimizi kurtarmamız ve elegeçirmemiz... Kendini kurtaramayan başkasını kurtarsa bile,  bu kurtarma, bir adamın dünyayı tahribine kurtarma adının verilmesi ya da kendini  falan lider sanan bir delinin tatminini  yada bir şarlatandan kendini kandırmasından ibarettir.. Ama bütün bu gibi olumsuz durum ve tehlikeler,  bir bilim, makam ve mal adamının topluma hizmet şevkini önlemez ve insanın kamusal yönünü ortadan kaldırmaz. Toplumu bireyi korur, bireyde topluma katkı yapmak ve suretle  bu işe  yardım ve katkıda bulunur. 

Başkaları onu anlamasada üstelik alaylasada hatta assada; cehaletten ve esaretten kurtulma umudunu  susturmak,  aydınlığa ve özgürlüğe kavuşma özlemini kırmak, yoksulluktan ve yokluktan kurtarma ufkunu örtmek, mutlululuğa ve kutluluğa kavuşturma beklentisini yıkmak mümkün değildir. Kurtuluş ve kazanış,  her insanın içinde bir sırrıdır.. İnsanın kendisi pes ederek geriye döner  ve kendini  kurtaramaz o başka mesele.. iradenin özgürlük davası ile  kaderin eğemenlik daveti nasıl karşı karşıya gelirse, insanın kendindeki sır ile beniyle kavgaya tutuşması ile  dünyanın özündeki seyr için başkasına sevgiyle yanaşması  karşı karşıya gelir.. özgürlük ve eğemenlik birbirini tutarsa; birliğe yönelir ve teklik gerçekleşir; Sır O’nun elindedir, Seyr O’na gider. Tutmazsa, devre kapanır ve  tutarsızlık akımı  durdurur. 

Değişimden ve akımdan (doğrunun gerçeğe çevriminden)  ve Seçimden ve ilerlemeden (iyiliğe güzelliğe dönüşümünden).. “korkuyorsunuz ama yine geleceğim”  demişti Neo giderken. 

Çünkü olanaklar ve olasılıklar bitmez. Özellikler ve nitelikler tükenmez. Nesnelerin ve kimselerin yeti ve yetenekleri alan alan aşama aşama açılır ve saçılır.  Olabilirliğin makul ve muhal uçları arasında tarih  yinelenir ve olaylar cereyan eder, tabiat yenilenir ve aslına rucu eder: “Halk” ile  beyan olunur, “Emr” icra edilir.  Çünkü Kader, kahine yeteri kadar yedek yükler. 

Halk, idrakin dış karşılığı,
Emr, iradenin dış yansıması,
Beyan ise,  bütün varoluşun (kalb:sadrın/şuurun/nüha)  açığa çıkma (lisan:hasıla/hayata/lügaya) sürecidir desek doğruyu mu söylemiş oluruz ? 

Lakin’ler, Fakat’lar, Lakad’lar, Oysa’lar Ancak’lar, But’lar ile konulan şart ve kayıtlarla anlatmaya çalıştığımız olanaklar ve olasılıklarıyla, özellik ve özgülüklerle,  nicelik ve niteliklerle koşullu ve kurallı dünya, çokluk alemi ve geçici ülke sizi boğuyor ve bir-tek salta geçmek mi istiyorsunuz ?  Demek kendini inşa etmek, diliyorsunuz. Az olsun ama kendi yaptığım-ettiğim olsun,  küçük olsun ama benim olsun, diyorsanız.  O zaman sabırlı olun özgürlüğün iki yönüyle karşı karşıya kalırısınız. Dil tuzağına düşmek istemiyorsanız gönlünüz sesini dinleyelim! Düşün okyanusunuda  kaybolmamak içinde başkalarının dilinin eleştirisiyle denetlenelim.  Dikkatli olun çok ters şeyler var fakat birbirine o kadar benzer ki sınavı geçmek için dersimize iyi çalışmalısınız. İyilik ederken kötülük, kötülük ederken iyilik edebilirsiniz. Özgürlüğünüzü  düşünürken esir, esirliğliniz ileri sürülürken özgür olabilirsiniz. 

Çünkü : Deneme ve yanılma süreciyle, alışkanlıklar ve alışkınlıklardaki bütün  kandırış ve aldatışlar bir bir elenir,  ayıklanır, arındırılır; yeterince sabır ve direnç gösteririsek. Araştırma ve geliştirmeyle; sanılar ve kanılardaki bütün yalanlar ayırd edilir  ve  yanlışlar açığa çıkar gerçekler, doğrular  gösterilir; gerektiği kadar bekler ve dayanırsak.. evrimsel yolla bütün olumlar.. evre evre, evren evren, aşama aşama, alan alan zaman ve mekan kadrosunda yansılatalacaktır. Bilime saygı gösterelim: sadece bu günkü birikimiyle, evrenin, sadece madde açısından, on üssü eksi yirmisekiz (çapı-kütle-yoğunluk) undan on üssü artı yirmisekiz (çapa-kütle-yoğunluk) una sıralanan tarih vektöründe  görünen skalanın çizdiği spektrum, ve bu görüntünün  önü ve ardı, bütün hayal ve vehimleri yıkacak güçtedir.  Lakin bu gücü saltlaştırıp karşımıza put olarak dikmeyelem. Çünkü kişisel olarak da ölümün doğumuyla,  evrensel olarak dirilişin devrimiyle,  bir anda tüm yanılgılar biter ve tüm iyilikler ve güzellikleri daha bir açık seçik görmeye başlarız..  Artık herkes tamamiyle anlar ki  yokluğun yoksunluğunun yoksulluğu  yanında cehennem bir gül bahçesi, cennet ise varlık ülkesidir. Ama o bahçe luzumsuz ve o  ülkeye ucuz değil? 

Yokluğun, yoksunluğun ve yoksulluğun,  karanlığını ve korkunçluğunu örtmek amacıyla, ayrığılın  ve ölümün acısını ve sıkıntısını örtmek için konulan bütün yönelim ve saplantılar.. materyalizm ve spritüealizm, realizm ve idealizm,  varlığın ve yaşamın sürekliliğini sağlamak için kurulan bütün yaklaşım ve önyargılar  ateizm ve satanizm, reankarnasyon ve meditasyon.. gerçeğin bir parçasını kalbinde bütünleştirme büyütme ve yüceltme  uğraşıları.. geri kalanını da aklında örtme ve yoksayma, yokumsama ve yadsıma çabaları.. yalancıda olsa, kurguda olsa, sanalda olsa, bir cennet yaratmak için değilmi ? İnsanlara bir cenneti feda ettirmek için onlara başka bir cennet vad ediliyor ?  bir arayışın bir arayüzün önü,  başka bir kurtuluşla bir arayüzle  kesiliyor ? Aklınızı gerip koparmak istemem ama özgürlüğün edinilmesi için gerçeğin sergilenmesinden başka çare var mı? Kolay olacak dememiştim ve ben sadece ve sadece gerçeği vadettim diyordu Morfis  Neo’ya. 

Önyargılar atom-dan daha  parçalanmazsa  ve çıkarlar yer-çekiminden daha güçlüsye ki öyledirler.. insan  her zaman  düşün lehinde gerçeğin aleyhinde olur ama o zaman da,   zaman zaman aleyhimize işler.. Ama zaman zaman insan,   zerre ile  kürrenin arasındaki Hücrede mahbus insancık, şu cesed denen  gökadaya bir baksa, onun bir sistemi olan beyin denen odacığına bir baksa, onun on milyarda biri olan bir nöro-kutusuna bir girse, onda hayatın ve ölümün  bütün hesap ve hendeselerinin yapıldığını görmez mi ? Biraz daha baksa, aileden zümreye giden yolu,  ferden cemiyete geçer medeniyeti, rasülden kavma yansıyan kurtuluşu “ene”si (ben/ego) içinde bulmaz mı ? Bulur.. ama evrimsel, devrimsel ve dirimsel süreçlerin birinden  giderse.. Ama o aramayı bırakıp beklemeyi de  seçebilir! Zamanın gelip kendisine çaprmasını, metriksin onu içine çekmesini, kaderin onu perçeminden yakalamasını!

 Din adına, ideoloji uğruna, sistem tasasıyla, rejim kaygısıyla kurgulanan dünyanın altında sisli gerçek ve örtülü varlık ne zaman açığa çıkacak ? 

Gözlenen yaratılışın  ardında gizemli ülkeler , gizlenen  buyuruluşun  altında bilinmez uluslar keşfedilmek için bizi beklemiyor mu ? 

Zamanın geçmiş ve geleceğinde tüllenmiş olgular ve olaylar şuhudun gaybında olmadığını inkar edebilecek akıl varmıdır ?

Mekanın makro ve mikrosunda perdelenmiş kürreler ve zerreler mülkün melekutunda saklanmış olmadığını nefyedecek bir kalb bulunabilir mi ?

  İrreal ve irrasyonel gerçekleri görmeyinin hadi kalbi yok da aklı durmuş yada dumura  uğramamış mıdır. 

Metafiziği ve parapsiği reddedenin, tutarsız  ve mantıksız  olduğunu doğuda  GAZALI  göstermedimi, batıda KANT  kanıtlamadı mı ? 
 

Dış beş duyusu duyum eşikleriyle kapalı ve aklı diyalektikle yanlarla duvarlı bir varlık, her şeyi kendinden ibaret sanıyor ise ona bir diyeceğimiz olamaz. 

Ama bir hakikatı arıyorsa, o zaman: Taassub donukluğu ve inad katılğı nereye kadar devam edebilir ?  cehalet ve dalalet  karanlığının gecesi ne zamana kadar sürer ? Hükmüpeşin ve fikrisabit  acaba neyin  yanlılığı  ve bağlılığıdır ? Kanıtsız  hayır deme  ve belgesiz değilleme acaba kime  düşmanlık ve kime dostluktur ? işte bunlar hep kader sırrıdır ki zamanı gelince bu sırlar açılır ama “zaman her zaman aleyhimize işler.” 

Zaten kader, mekere (tuzağa)  meker kurar. “az-kaz uz-kaz ya melun boyunca kaz” denir.  Çünkü kendisi içine düşecektir. Kaldıki kader çoğu zaman kazayı iptal eder ve sahibine ata eder; kaderin icrasını bırakır ve hatasını nizasını bağışlar, sehiv ve kusurunu örter. Bazen de sahibinin aklını alır, hükmünü icra eder, sonra o aklı iade eder, o da eyvah ben ne yaptım diye dövünür. Yani aktör, suflör’ün (Melek ilhamı yad Şeytan vesvesesi) GİZLİ sözlerini yinler, aktarır, yansıtır ve gerçekleştirir. Yani her türlü İCRA; ya kaderdir, ya mekerdir, ya kazadır, ya atadır. Cereyan hamledilen, kaderin  tasarrufudur. Seyeran emredilen, iradenin hakimiyetidir.  Vehb O’nunla bizim özgürlüğümüz arasındadır.  Kesb ise ömrümüzü ve aklımızı çalıştırdığımız kadardır. 

Yanlışımı Yaratan bağışlaşın, doğrusunu birisi bana açıklasın. Çünkü yine dır-dıra başladım. Zira tabiat,  tarih, imkan, zaman, felek ve kader hep külli terimler  ve câmi kelimeler, kartezyenik koordinatlarda nokta nokta açılması gereken kavramlardır.

Ama “telsim TAMAMEN KURGUSAL çoştu bir kere” düz yazımın ve yetersiz üslubumun  elverdiği kadar anlatmaya devam edeceğim. 

Cereyan eden tarihi bir senaryo (hikaye) ile ferdi bir hayat seyri ( menkibe) birbiriyle ilişkilidir. Ufukta görülenler hakkında oluşturulan olanaklar ve olasılıklar (nazariye), belirli sırada yürütülen aşamaların bir sonucu  ve belirli sürede gerçekleştirilen basamakların bir ucudur ki bu rollar sahibelerine oynatılır (menasik). 

Şimdi vaz’-edilen tabiat ve va’d-edilen tarih olan kainatın küçültülmüş bir örneği olan insan, Kendisine önerilen rolü (menasik), aklına açılan olabilirlikleri (nazariye), kalbine yüklenilen çizgiyi (menkibe) ve ruhuna üfrülen emri (hikaye) yani bu dördünü birden düşünürsek  kısaca (kaderi), tutar ve/veya  tutmaz. Bu ona bırakılmış bir seçim! Çünkü insan özgürdür!

Biz kimseler olarak özgürsek, DİRAC gibi inanıyorum ki nesneler de özgürdür. Atomlar ve yıldızlarda özgür. Ama bu özgülüğün ve özgünlüğün  türü, kapsamı ve içlemi, mahiyeten derece derece, keyfiyeten kademe kademe, değişiktir ve biz onlara frontal, istatistik, random, belirsizlik, kuantum, izafiyet gibi adlar verir ve tanımlar yaparız. O yüzden nesneler ve kimselerin istemleri (duaları),  izdırarı, istidadi, ihtiyaci   ve kavli farklı farklıdır. Ama şunu hiç unutmamalıyız ki yaratılanların hepsinden özgür olan YARATAN’dır. O ne herkesin dalından kopardığı elma ağacı gibi bir nesne, ne de astığı astık kestiği kestip totaliter bir kimse. Felsfenin mutlak , kelamın vucub, Kur’an-ı Azimüşşan’ın Allahü-s-“Samed” dediği hür ve muhtar varlıktır. Hatta bu tanımlar bile bir simge perdesi altındadır. VE en güzeli “Hüve” terimiyle..  tanımlanamayan “O”dur. Dillerle anlaşılmaz ve anlatılmaz ama gönüllerle tanınan ve sevilen Ma’budumuz, Maksudumz, Matlubumuz ve Mahbubumuzdur. 

Özgürlüğü için Yaradanını kanıtsayan kimse, her şeyden önce özgürlüğün kendisini  yadsır ve tutarsız olur. Çelişkiyi tutarsızlıktan ayıramayan kafasız ise kafasını koparır. Bilgisizlik karanlığı bütün karanlıkların anasıdır. Beyin, beyanı beynetmiyorsa neylesin ona kitap yada hitap. Miskin ve atıl kalan, kutupların bir ucuna çekilir, sola yada sağa saplanır, ileri gidemez. Eğer inşa yolunda yürüyorsanız ilk önce sola girer (İdrak ve Halk) sonra sağa (İrade ve Emr)  gideriz doğal olarak sonra giderken de yine doğal olarak  şimali  (sol lob, sol görü)  yemini  (sağ lob, sağ duyu) yalpalayabiliriz. Bizim iki ayağımız ve iki kolumuz olduğu gibi iki yanımız vardır. Bazan iki yüzlü oluruz; iyi görünürüz ama kötüyüzdür. Bazan iki yönlü bulunuz; iyiyizdir ama etki ve yetkiyi ele geçirince kötü yönümüz açığa çıkar. Demekki  sol kötü yada sağ iyi demiyorum. Ötede kötülerin kitabın soldan verilmesi solun kötülüğün özü olduğu anlamına gelmez, sadece gelişme aşamasının ilk durağı, yetkinlik süreciinin birinci önceki aşaması ve ilerleme yönünün öndeki kapısı anlamına gelirki zaman vektörünün ardındaki (gidişin önündeki) önündekinden  (gidişin ardındaki) daha  iyidir, daha güzeldir, daha doğrudur ve daha gerçektir anlamında sağa  değer ve önem verildiğini gösterir. Yoksa solda hiç bir şey yok demek değildir. Solcuda olsa çoğu insan sağ ve sol elini kullandığın yerler ayrıdır. Bu beynin ve hiyjenin koşullandırdığı ve kurallandırdığı bir gerçektir.  Geride olduğu için, gerici kaldığı için yerilmiştir sol. Bir türlü önünü ve ileriye görmediği için eleştirilmiştir. Yenilik adına yaptığı gelişim işlevini  yıkıcılıkta kullandığı için sol, hep eleştirilmiştir. Gelenek adına yaptığı koruma görevini  durağanlıkta kullandığı için sağ, hep tartışılmıştır.  Şimdi sola ve soğa yalpalamadan öne doğru ilerleyen, öncülük yolunda kendisini inşa etmeye uğraşan insan, idrakini ve cesedeni, iradesini ve ruhunu devre dışı bırakıyor mu ? Sol ve sağ her zaman birbirini besleyen ve gerektiren yanlarımız. İşte birlik, yetkinlik ve tamlık,  her ikisinide sürekli dengeli ve uyumlu götüren, yerinde ve ilerleten yolda kullanan bir gidiştir. Bu çocuklarımıza ve kadınlarımıza öğretilen, eğitilen ve eğitenlerimize belletilen,  “Vakıa” süresinde  anlatılan  sabıkunların (öncülerin)  yoludur. Zenginliğin ve bereketin yolu bu ilerici tutumdadır.  Geride kalmanın ve gericiliğin kimseye yararı yoktur. İnsanın kendini inşa etmesinin ilk adımı, “iki günü eşit olan aldanmıştır” (yani geride kalmıştır)  “vakıasından” ( olguların geçmişten geleceğe doğru ilerlediği gerçeğinden) hareketle, zamanın aleyhine çalışmaması için onu bilgi ve deneyimle,  beceri ve başarıyla, kurtuluş ve kazanışla değerlendirmek olacaktır. 

Hem nesnelere ve kimselere verilen bütün bu dua ve özgürlüklerin kökeni O’ndadır. Bu eğemenliği (amiriyeti)  görmemek, özgürlülüğün (muhtariyetin)  yadsınmasıyla eşdeğerdir. İki taraftan birinin hakimiyet ve amiriyeti, diğerlerinin  hürriyetini ve muhtarıyetini  kaldırır mı? Kaldırmaz..  eğer hakim olan taraf koyduğu hakka riayet ediyor ve vazettiği hukuku uyuyorsa. Eğer eğemenlik özgülüğü kaldırırsa..  devlet karşısında vatandaşların özgürlüğü kağıt üzerinde kalmaz mı ? Kağıt üzerinde ise mahkemeler de suçlular niçin sorumlu tutuluyor ve  yargılanıyor ? Hasılı  eğemenliği ve yazgıya (hakimi ve takdirini) (birlik seyrini)  inkar eden, iyi yada kötü  iradeyi (teklik sırrını)  dahi  inkar etmiş olur. O zaman konuşacak ve tartışacak bir şey yok demektir. Zaten en iyisi bu konuları fazla  konuşmamaktır.  Matemaktiksel kareş, zaten siz bu konuyu açmasanız bende konuşmayacaktım. Ama açıldı, bende evrensel kod haline gelen metriks filmin senaryosunu baz alarak modelli bir örnek üzerinde kavramsal tartışma yapıyorum. Ancak gerçeğini  Allah (c.c) bilir.

Bu durumda işin doğrusu, bize geçici olarak verilen özgürlüğü ve yetkiyi GÜZEL kullanmak! İkincil olduğundan hesabı sorulacak olan eğemenlik yükünü İYİ taşımak! 

Çirkinlik ve kötülükten arınarak sorumluluktan ve yükümlülükten kurtulmak.

Bunun içinde akılcı olduğumuz kadar gerçekçi olmak, bilgiye olduğu kadar inanca sarılmak, kazanmayı beklediğimiz kadar kaybetmeyede razı olmak, kurtulmayı umduğumuz kadar yırtılmaktan da korkmak. 

Yani iki taraflı bakmak ve iki yanı bütünlemek. Bu birliğe ve yetkinliğe götüren ılımlı yol. 

Sağ duyu, ikiye  bakıp bir görmektir. Bunun adına terkip (bileştirme/sentez) diyorlar. 

Sol görü, bire bakıp iki görmektir. Buna da tahlil (çözümleme/analiz) diyorlar.

Bir yana yaslanmış ve fakat  onu her şey saymamış bir insana gerekir ki karşı tarafı yok saymasın. Nası sol veya sağ  elimi ve lobumuzu çıkartıp atamazsak bu yanlarıda yoksayamayız, yokumsayamız ve yadsıyamayız.   İşte bu noktada tahlil ile tahribi (yıkma) , terkib ile tamiri onarma)  birbirinden ayırmak lazım. Çünkü birinin sonucu HUSRAN ve felak öbürünün ki HALAS ve felah. İhlas ve tevhid suresinden sonra gelen “Kul euzü birabbil-felak” ile başlaşan  FELAK süresinde açıklandığı gibi,  evren bir kere infilak etti hepimizi infilah olması için.. o gün bu gün minarlerde hayyealel-FELAH çağrısı yinelenir.. Namazın  FATİHA’sına özendirilir: Zamanda sayısız evrenlerin açılması için. 

  İdrakimizdeki  yokumsamalar (nefy) ve kanıtsamalar (isbat)dan DIR ve DEĞİL’e varıncaya değin NÜHA’nen gittiği TASAR ve ÖNERME yolunu çizmek ve MANTIĞI açmak ve açıklamak istiyorum...

İrademizdeki yadsımalar (redd) ve benimseler (kabul) den EVET ve HAYIR’a varıncaya kadar sürdüğü VİCDAN’ın KARAR ve ONAMA yolunu çizmek ve MEŞİETİ anlamak ve anlatmak diliyorum... 

Kontrol ve koordine edemediğimiz mevlid (doğum) ve mevt (ölüm) uçlarının, geçmişten geleceğe akan YATAY  zaman çizgisi üzerinde bulunduğnu şemaya bakarak görebiliriz. Eğer yaşamımızı ve ömrümüzü  düzenlemek, şuurumuzu ve aklımızı denetlemek istiyorsak, ki bu idrak ve irademize yüklenilen bir işlev ve görevdir, bu ödevi yerine getirmek için öğrenmek ve bilgilenmek için durmak ve dinlenmeksizin çalışmalıyız. Bil Gates gibi makinanın başında saatlerce günlerce çalışmalıyız. Ta ki kader bize tock tock diye Neo gibi uyandırsın ve uyarsın. 

Öyle ise buyurun kendimizi yeniden inşa edelim:  Yeni bir motivasyon verelim. Duruşumu gözden geçirelim, üretimimizi artıralım, kimliğimizi sorgulayalım, kişiliğimizi özeliştiri süzgecinden geçirelim. Yardım için kişisel gelişim kitaplarından yararlanalım. Gerekirse bu konudaki eğitimlere paracıklarımızı dökelim. Hadi ne olur GEÇİKMEYİN ve  ERTELEMEYİN, ÜŞENMEYİN ve GEVŞEMEYİN,  BIRAKMAYIN ve  DÖNMEYİN.  Midenizin açını  doldurmak ve kalbinizi doğrultmak için  günü yaşayın ki yolu bulasınız!.. Çünkü İdrakini çalıştırmayan atılların,  uyuyanlardan farkı yoktur. Zira onlar  gece ve gündüzden ibaret gününü gaflet ve tembellikle geçirirler;  dünün, bugünün ve yarının ayırdında olamazlar.

Çünkü iradesini kullanmayan batılların,  aldananlardan farkı yoktur. Zira onlar yanlardan ve yönlerden ibaret olan yollarını karanlık ve kötülükle saptırırlar; aşırının, saldırının ve aldanışın zararını düşünemezler. 

İnsanın inşasında atılacak iki temel olan idrak ve iradenin örtülü ve perdeli  olmasının iki nedeni olan yalan ve küfr, onun  gününü karartır ve yolunu kapatır. Çünkü sorumluluk duyguları (hukuksal duyarlılıkları) eksitir doğrudan kaçanların,   sorgulamaları  (bilimsel düşünceleri)  yetersizdir gerçeği örtenlerin . 

Bu ciddiyetsizlikleri ile, bu yatay düzlemde,  önlerinde bir sed va arkalarına bir sed çekilir geçmiş denetimi ve gelecek yönetimi yapamazlar. 

Zaten düşey eksende tepeleri duyum eşikleriyle  buğulanmış, tabanları akıl çelişkileri ile tüllenmiştir. 

Arayışları yararsızdır.

Gelecek sefer DÜŞEY eksende buluşmak üzere..

 

GİRİŞ