demişti kahinin yardımcısı..
Eğer Neo başarılı olmasaydı, “kaşığın olmadığını”
farkedebilen yeni bir tohum ekilecek, yeni bir çicek açacak, yeni bir
meyve verecek ve çekirdek taşıyacak yeni bir “ağ-aç” inşa ve imal
edilecekti..Yani ağ, açılacaktı..
Ben/ene/ego iki vechiyle bir ara yüzdür:
Pemgamberler ve veliler filozoıflar ve alimler, hep
cihangirler ve hükümdarlarla imparatorlarla ve krallarla karşılıklı
bir kutup olarak insanlığı polarize etmiş, ilerleme ve
dinamizim vermiştir diye düşünüyorum..
Neo kurtarmada başarısız olsa bile, değer olasılıklar
devreye girecek ve Büyük âdemların tutkusu, büyük beşerlerin hırsı olan
“dünyayı kurtarma yada tersinden dünyayı ele geçirme” işlevi
başlıyacaktı.. Arito ile Büyük İskender, İmamı Gazali ile
Nizamülmülk.. Tarihte yüzlerce binlerce kez yinelenen olay
yenilenecek ve bir kurtarıcı doğacaktı.
Başkası olması bile, kendimizi kurtaramasak ya
elegeçiremesek te, sen yada ben siz yada biz, dünyayı kurtarmaya
yada elegeçirmeye çalışırız.. Ama doğrusu kendimizi kurtarmamız ve
elegeçirmemiz... Kendini kurtaramayan başkasını kurtarsa bile, bu
kurtarma, bir adamın dünyayı tahribine kurtarma adının verilmesi ya da
kendini falan lider sanan bir delinin tatminini yada bir
şarlatandan kendini kandırmasından ibarettir.. Ama bütün bu gibi olumsuz
durum ve tehlikeler, bir bilim, makam ve mal adamının topluma hizmet
şevkini önlemez ve insanın kamusal yönünü ortadan kaldırmaz. Toplumu
bireyi korur, bireyde topluma katkı yapmak ve suretle bu işe
yardım ve katkıda bulunur.
Başkaları onu anlamasada üstelik alaylasada hatta assada;
cehaletten ve esaretten kurtulma umudunu susturmak, aydınlığa
ve özgürlüğe kavuşma özlemini kırmak, yoksulluktan ve yokluktan kurtarma
ufkunu örtmek, mutlululuğa ve kutluluğa kavuşturma beklentisini yıkmak
mümkün değildir. Kurtuluş ve kazanış, her insanın içinde bir
sırrıdır.. İnsanın kendisi pes ederek geriye döner ve kendini
kurtaramaz o başka mesele.. iradenin özgürlük davası ile kaderin
eğemenlik daveti nasıl karşı karşıya gelirse, insanın kendindeki sır ile
beniyle kavgaya tutuşması ile dünyanın özündeki seyr için başkasına
sevgiyle yanaşması karşı karşıya gelir.. özgürlük ve eğemenlik
birbirini tutarsa; birliğe yönelir ve teklik gerçekleşir; Sır O’nun
elindedir, Seyr O’na gider. Tutmazsa, devre kapanır ve tutarsızlık
akımı durdurur.
Değişimden ve akımdan (doğrunun gerçeğe
çevriminden) ve Seçimden ve ilerlemeden (iyiliğe güzelliğe
dönüşümünden).. “korkuyorsunuz ama yine geleceğim” demişti Neo
giderken.
Çünkü olanaklar ve olasılıklar bitmez. Özellikler ve
nitelikler tükenmez. Nesnelerin ve kimselerin yeti ve yetenekleri alan
alan aşama aşama açılır ve saçılır. Olabilirliğin makul ve muhal
uçları arasında tarih yinelenir ve olaylar cereyan eder, tabiat
yenilenir ve aslına rucu eder: “Halk” ile beyan olunur, “Emr” icra
edilir. Çünkü Kader, kahine yeteri kadar yedek yükler.
Halk, idrakin dış karşılığı, Emr, iradenin dış yansıması, Beyan
ise, bütün varoluşun (kalb:sadrın/şuurun/nüha) açığa çıkma
(lisan:hasıla/hayata/lügaya) sürecidir desek doğruyu mu söylemiş oluruz
?
Lakin’ler, Fakat’lar, Lakad’lar, Oysa’lar Ancak’lar,
But’lar ile konulan şart ve kayıtlarla anlatmaya çalıştığımız olanaklar ve
olasılıklarıyla, özellik ve özgülüklerle, nicelik ve niteliklerle
koşullu ve kurallı dünya, çokluk alemi ve geçici ülke sizi boğuyor ve
bir-tek salta geçmek mi istiyorsunuz ? Demek kendini inşa etmek,
diliyorsunuz. Az olsun ama kendi yaptığım-ettiğim olsun, küçük olsun
ama benim olsun, diyorsanız. O zaman sabırlı olun özgürlüğün iki
yönüyle karşı karşıya kalırısınız. Dil tuzağına düşmek istemiyorsanız
gönlünüz sesini dinleyelim! Düşün okyanusunuda kaybolmamak içinde
başkalarının dilinin eleştirisiyle denetlenelim. Dikkatli olun çok
ters şeyler var fakat birbirine o kadar benzer ki sınavı geçmek için
dersimize iyi çalışmalısınız. İyilik ederken kötülük, kötülük ederken
iyilik edebilirsiniz. Özgürlüğünüzü düşünürken esir, esirliğliniz
ileri sürülürken özgür olabilirsiniz.
Çünkü : Deneme ve yanılma süreciyle, alışkanlıklar ve
alışkınlıklardaki bütün kandırış ve aldatışlar bir bir elenir,
ayıklanır, arındırılır; yeterince sabır ve direnç gösteririsek. Araştırma
ve geliştirmeyle; sanılar ve kanılardaki bütün yalanlar ayırd edilir
ve yanlışlar açığa çıkar gerçekler, doğrular gösterilir;
gerektiği kadar bekler ve dayanırsak.. evrimsel yolla bütün olumlar.. evre
evre, evren evren, aşama aşama, alan alan zaman ve mekan kadrosunda
yansılatalacaktır. Bilime saygı gösterelim: sadece bu günkü birikimiyle,
evrenin, sadece madde açısından, on üssü eksi yirmisekiz
(çapı-kütle-yoğunluk) undan on üssü artı yirmisekiz (çapa-kütle-yoğunluk)
una sıralanan tarih vektöründe görünen skalanın çizdiği spektrum, ve
bu görüntünün önü ve ardı, bütün hayal ve vehimleri yıkacak
güçtedir. Lakin bu gücü saltlaştırıp karşımıza put olarak
dikmeyelem. Çünkü kişisel olarak da ölümün doğumuyla, evrensel
olarak dirilişin devrimiyle, bir anda tüm yanılgılar biter ve tüm
iyilikler ve güzellikleri daha bir açık seçik görmeye başlarız..
Artık herkes tamamiyle anlar ki yokluğun yoksunluğunun
yoksulluğu yanında cehennem bir gül bahçesi, cennet ise varlık
ülkesidir. Ama o bahçe luzumsuz ve o ülkeye ucuz değil?
Yokluğun, yoksunluğun ve yoksulluğun, karanlığını
ve korkunçluğunu örtmek amacıyla, ayrığılın ve ölümün acısını ve
sıkıntısını örtmek için konulan bütün yönelim ve saplantılar.. materyalizm
ve spritüealizm, realizm ve idealizm, varlığın ve yaşamın
sürekliliğini sağlamak için kurulan bütün yaklaşım ve önyargılar
ateizm ve satanizm, reankarnasyon ve meditasyon.. gerçeğin bir parçasını
kalbinde bütünleştirme büyütme ve yüceltme uğraşıları.. geri
kalanını da aklında örtme ve yoksayma, yokumsama ve yadsıma çabaları..
yalancıda olsa, kurguda olsa, sanalda olsa, bir cennet yaratmak için
değilmi ? İnsanlara bir cenneti feda ettirmek için onlara başka bir cennet
vad ediliyor ? bir arayışın bir arayüzün önü, başka bir
kurtuluşla bir arayüzle kesiliyor ? Aklınızı gerip koparmak istemem
ama özgürlüğün edinilmesi için gerçeğin sergilenmesinden başka çare var
mı? Kolay olacak dememiştim ve ben sadece ve sadece gerçeği vadettim
diyordu Morfis Neo’ya.
Önyargılar atom-dan daha parçalanmazsa ve
çıkarlar yer-çekiminden daha güçlüsye ki öyledirler.. insan her
zaman düşün lehinde gerçeğin aleyhinde olur ama o zaman
da, zaman zaman aleyhimize işler.. Ama zaman zaman
insan, zerre ile kürrenin arasındaki Hücrede mahbus
insancık, şu cesed denen gökadaya bir baksa, onun bir sistemi olan
beyin denen odacığına bir baksa, onun on milyarda biri olan bir
nöro-kutusuna bir girse, onda hayatın ve ölümün bütün hesap ve
hendeselerinin yapıldığını görmez mi ? Biraz daha baksa, aileden zümreye
giden yolu, ferden cemiyete geçer medeniyeti, rasülden kavma
yansıyan kurtuluşu “ene”si (ben/ego) içinde bulmaz mı ? Bulur.. ama
evrimsel, devrimsel ve dirimsel süreçlerin birinden giderse.. Ama o
aramayı bırakıp beklemeyi de seçebilir! Zamanın gelip kendisine
çaprmasını, metriksin onu içine çekmesini, kaderin onu perçeminden
yakalamasını!
Din adına, ideoloji uğruna, sistem tasasıyla, rejim
kaygısıyla kurgulanan dünyanın altında sisli gerçek ve örtülü varlık ne
zaman açığa çıkacak ?
Gözlenen yaratılışın ardında gizemli ülkeler ,
gizlenen buyuruluşun altında bilinmez uluslar keşfedilmek için
bizi beklemiyor mu ?
Zamanın geçmiş ve geleceğinde tüllenmiş olgular ve
olaylar şuhudun gaybında olmadığını inkar edebilecek akıl varmıdır
?
Mekanın makro ve mikrosunda perdelenmiş kürreler ve
zerreler mülkün melekutunda saklanmış olmadığını nefyedecek bir kalb
bulunabilir mi ?
İrreal ve irrasyonel gerçekleri görmeyinin hadi
kalbi yok da aklı durmuş yada dumura uğramamış mıdır.
Metafiziği ve parapsiği reddedenin, tutarsız ve
mantıksız olduğunu doğuda GAZALI göstermedimi, batıda
KANT kanıtlamadı mı ?
Dış beş duyusu duyum eşikleriyle kapalı ve aklı
diyalektikle yanlarla duvarlı bir varlık, her şeyi kendinden ibaret
sanıyor ise ona bir diyeceğimiz olamaz.
Ama bir hakikatı arıyorsa, o zaman: Taassub donukluğu ve
inad katılğı nereye kadar devam edebilir ? cehalet ve dalalet
karanlığının gecesi ne zamana kadar sürer ? Hükmüpeşin ve fikrisabit
acaba neyin yanlılığı ve bağlılığıdır ? Kanıtsız hayır
deme ve belgesiz değilleme acaba kime düşmanlık ve kime
dostluktur ? işte bunlar hep kader sırrıdır ki zamanı gelince bu sırlar
açılır ama “zaman her zaman aleyhimize işler.”
Zaten kader, mekere (tuzağa) meker kurar. “az-kaz
uz-kaz ya melun boyunca kaz” denir. Çünkü kendisi içine düşecektir.
Kaldıki kader çoğu zaman kazayı iptal eder ve sahibine ata eder; kaderin
icrasını bırakır ve hatasını nizasını bağışlar, sehiv ve kusurunu örter.
Bazen de sahibinin aklını alır, hükmünü icra eder, sonra o aklı iade eder,
o da eyvah ben ne yaptım diye dövünür. Yani aktör, suflör’ün (Melek ilhamı
yad Şeytan vesvesesi) GİZLİ sözlerini yinler, aktarır, yansıtır ve
gerçekleştirir. Yani her türlü İCRA; ya kaderdir, ya mekerdir, ya kazadır,
ya atadır. Cereyan hamledilen, kaderin tasarrufudur. Seyeran
emredilen, iradenin hakimiyetidir. Vehb O’nunla bizim özgürlüğümüz
arasındadır. Kesb ise ömrümüzü ve aklımızı çalıştırdığımız
kadardır.
Yanlışımı Yaratan bağışlaşın, doğrusunu birisi bana
açıklasın. Çünkü yine dır-dıra başladım. Zira tabiat, tarih, imkan,
zaman, felek ve kader hep külli terimler ve câmi kelimeler,
kartezyenik koordinatlarda nokta nokta açılması gereken
kavramlardır.
Ama “telsim TAMAMEN KURGUSAL çoştu bir kere” düz yazımın
ve yetersiz üslubumun elverdiği kadar anlatmaya devam
edeceğim.
Cereyan eden tarihi bir senaryo (hikaye) ile ferdi bir
hayat seyri ( menkibe) birbiriyle ilişkilidir. Ufukta görülenler hakkında
oluşturulan olanaklar ve olasılıklar (nazariye), belirli sırada yürütülen
aşamaların bir sonucu ve belirli sürede gerçekleştirilen
basamakların bir ucudur ki bu rollar sahibelerine oynatılır
(menasik).
Şimdi vaz’-edilen tabiat ve va’d-edilen tarih olan
kainatın küçültülmüş bir örneği olan insan, Kendisine önerilen rolü
(menasik), aklına açılan olabilirlikleri (nazariye), kalbine yüklenilen
çizgiyi (menkibe) ve ruhuna üfrülen emri (hikaye) yani bu dördünü birden
düşünürsek kısaca (kaderi), tutar ve/veya tutmaz. Bu ona
bırakılmış bir seçim! Çünkü insan özgürdür!
Biz kimseler olarak özgürsek, DİRAC gibi inanıyorum ki
nesneler de özgürdür. Atomlar ve yıldızlarda özgür. Ama bu özgülüğün ve
özgünlüğün türü, kapsamı ve içlemi, mahiyeten derece derece,
keyfiyeten kademe kademe, değişiktir ve biz onlara frontal, istatistik,
random, belirsizlik, kuantum, izafiyet gibi adlar verir ve tanımlar
yaparız. O yüzden nesneler ve kimselerin istemleri (duaları),
izdırarı, istidadi, ihtiyaci ve kavli farklı farklıdır. Ama
şunu hiç unutmamalıyız ki yaratılanların hepsinden özgür olan YARATAN’dır.
O ne herkesin dalından kopardığı elma ağacı gibi bir nesne, ne de astığı
astık kestiği kestip totaliter bir kimse. Felsfenin mutlak , kelamın
vucub, Kur’an-ı Azimüşşan’ın Allahü-s-“Samed” dediği hür ve muhtar
varlıktır. Hatta bu tanımlar bile bir simge perdesi altındadır. VE en
güzeli “Hüve” terimiyle.. tanımlanamayan “O”dur. Dillerle anlaşılmaz
ve anlatılmaz ama gönüllerle tanınan ve sevilen Ma’budumuz, Maksudumz,
Matlubumuz ve Mahbubumuzdur.
Özgürlüğü için Yaradanını kanıtsayan kimse, her şeyden
önce özgürlüğün kendisini yadsır ve tutarsız olur. Çelişkiyi
tutarsızlıktan ayıramayan kafasız ise kafasını koparır. Bilgisizlik
karanlığı bütün karanlıkların anasıdır. Beyin, beyanı beynetmiyorsa
neylesin ona kitap yada hitap. Miskin ve atıl kalan, kutupların bir ucuna
çekilir, sola yada sağa saplanır, ileri gidemez. Eğer inşa yolunda
yürüyorsanız ilk önce sola girer (İdrak ve Halk) sonra sağa (İrade ve
Emr) gideriz doğal olarak sonra giderken de yine doğal olarak
şimali (sol lob, sol görü) yemini (sağ lob, sağ duyu)
yalpalayabiliriz. Bizim iki ayağımız ve iki kolumuz olduğu gibi iki
yanımız vardır. Bazan iki yüzlü oluruz; iyi görünürüz ama kötüyüzdür.
Bazan iki yönlü bulunuz; iyiyizdir ama etki ve yetkiyi ele geçirince kötü
yönümüz açığa çıkar. Demekki sol kötü yada sağ iyi demiyorum. Ötede
kötülerin kitabın soldan verilmesi solun kötülüğün özü olduğu anlamına
gelmez, sadece gelişme aşamasının ilk durağı, yetkinlik süreciinin birinci
önceki aşaması ve ilerleme yönünün öndeki kapısı anlamına gelirki zaman
vektörünün ardındaki (gidişin önündeki) önündekinden (gidişin
ardındaki) daha iyidir, daha güzeldir, daha doğrudur ve daha
gerçektir anlamında sağa değer ve önem verildiğini gösterir. Yoksa
solda hiç bir şey yok demek değildir. Solcuda olsa çoğu insan sağ ve sol
elini kullandığın yerler ayrıdır. Bu beynin ve hiyjenin koşullandırdığı ve
kurallandırdığı bir gerçektir. Geride olduğu için, gerici kaldığı
için yerilmiştir sol. Bir türlü önünü ve ileriye görmediği için
eleştirilmiştir. Yenilik adına yaptığı gelişim işlevini yıkıcılıkta
kullandığı için sol, hep eleştirilmiştir. Gelenek adına yaptığı koruma
görevini durağanlıkta kullandığı için sağ, hep tartışılmıştır.
Şimdi sola ve soğa yalpalamadan öne doğru ilerleyen, öncülük yolunda
kendisini inşa etmeye uğraşan insan, idrakini ve cesedeni, iradesini ve
ruhunu devre dışı bırakıyor mu ? Sol ve sağ her zaman birbirini besleyen
ve gerektiren yanlarımız. İşte birlik, yetkinlik ve tamlık, her
ikisinide sürekli dengeli ve uyumlu götüren, yerinde ve ilerleten yolda
kullanan bir gidiştir. Bu çocuklarımıza ve kadınlarımıza öğretilen,
eğitilen ve eğitenlerimize belletilen, “Vakıa” süresinde
anlatılan sabıkunların (öncülerin) yoludur. Zenginliğin ve
bereketin yolu bu ilerici tutumdadır. Geride kalmanın ve gericiliğin
kimseye yararı yoktur. İnsanın kendini inşa etmesinin ilk adımı, “iki günü
eşit olan aldanmıştır” (yani geride kalmıştır) “vakıasından” (
olguların geçmişten geleceğe doğru ilerlediği gerçeğinden) hareketle,
zamanın aleyhine çalışmaması için onu bilgi ve deneyimle, beceri ve
başarıyla, kurtuluş ve kazanışla değerlendirmek olacaktır.
Hem nesnelere ve kimselere verilen bütün bu dua ve
özgürlüklerin kökeni O’ndadır. Bu eğemenliği (amiriyeti) görmemek,
özgürlülüğün (muhtariyetin) yadsınmasıyla eşdeğerdir. İki taraftan
birinin hakimiyet ve amiriyeti, diğerlerinin hürriyetini ve
muhtarıyetini kaldırır mı? Kaldırmaz.. eğer hakim olan taraf
koyduğu hakka riayet ediyor ve vazettiği hukuku uyuyorsa. Eğer eğemenlik
özgülüğü kaldırırsa.. devlet karşısında vatandaşların özgürlüğü
kağıt üzerinde kalmaz mı ? Kağıt üzerinde ise mahkemeler de suçlular niçin
sorumlu tutuluyor ve yargılanıyor ? Hasılı eğemenliği ve
yazgıya (hakimi ve takdirini) (birlik seyrini) inkar eden, iyi yada
kötü iradeyi (teklik sırrını) dahi inkar etmiş olur. O
zaman konuşacak ve tartışacak bir şey yok demektir. Zaten en iyisi bu
konuları fazla konuşmamaktır. Matemaktiksel kareş, zaten siz
bu konuyu açmasanız bende konuşmayacaktım. Ama açıldı, bende evrensel kod
haline gelen metriks filmin senaryosunu baz alarak modelli bir örnek
üzerinde kavramsal tartışma yapıyorum. Ancak gerçeğini Allah (c.c)
bilir.
Bu durumda işin doğrusu, bize geçici olarak verilen
özgürlüğü ve yetkiyi GÜZEL kullanmak! İkincil olduğundan hesabı sorulacak
olan eğemenlik yükünü İYİ taşımak!
Çirkinlik ve kötülükten arınarak sorumluluktan ve
yükümlülükten kurtulmak.
Bunun içinde akılcı olduğumuz kadar gerçekçi olmak,
bilgiye olduğu kadar inanca sarılmak, kazanmayı beklediğimiz kadar
kaybetmeyede razı olmak, kurtulmayı umduğumuz kadar yırtılmaktan da
korkmak.
Yani iki taraflı bakmak ve iki yanı bütünlemek. Bu
birliğe ve yetkinliğe götüren ılımlı yol.
Sağ duyu, ikiye bakıp bir görmektir. Bunun adına
terkip (bileştirme/sentez) diyorlar.
Sol görü, bire bakıp iki görmektir. Buna da tahlil
(çözümleme/analiz) diyorlar.
Bir yana yaslanmış ve fakat onu her şey saymamış
bir insana gerekir ki karşı tarafı yok saymasın. Nası sol veya sağ
elimi ve lobumuzu çıkartıp atamazsak bu yanlarıda yoksayamayız,
yokumsayamız ve yadsıyamayız. İşte bu noktada tahlil ile
tahribi (yıkma) , terkib ile tamiri onarma) birbirinden ayırmak
lazım. Çünkü birinin sonucu HUSRAN ve felak öbürünün ki HALAS ve felah.
İhlas ve tevhid suresinden sonra gelen “Kul euzü birabbil-felak” ile
başlaşan FELAK süresinde açıklandığı gibi, evren bir kere
infilak etti hepimizi infilah olması için.. o gün bu gün minarlerde
hayyealel-FELAH çağrısı yinelenir.. Namazın FATİHA’sına özendirilir:
Zamanda sayısız evrenlerin açılması için.
İdrakimizdeki yokumsamalar (nefy) ve
kanıtsamalar (isbat)dan DIR ve DEĞİL’e varıncaya değin
NÜHA’nen gittiği
TASAR ve ÖNERME yolunu çizmek ve MANTIĞI açmak ve açıklamak
istiyorum...
İrademizdeki yadsımalar (redd) ve benimseler (kabul) den
EVET ve HAYIR’a varıncaya kadar sürdüğü VİCDAN’ın
KARAR ve ONAMA yolunu
çizmek ve MEŞİETİ anlamak ve anlatmak diliyorum...
Kontrol ve koordine edemediğimiz mevlid (doğum) ve mevt
(ölüm) uçlarının, geçmişten geleceğe akan YATAY zaman çizgisi
üzerinde bulunduğnu şemaya bakarak görebiliriz. Eğer yaşamımızı ve
ömrümüzü düzenlemek, şuurumuzu ve aklımızı denetlemek istiyorsak, ki
bu idrak ve irademize yüklenilen bir işlev ve görevdir, bu ödevi yerine
getirmek için öğrenmek ve bilgilenmek için durmak ve dinlenmeksizin
çalışmalıyız. Bil Gates gibi makinanın başında saatlerce günlerce
çalışmalıyız. Ta ki kader bize tock tock diye Neo gibi uyandırsın ve
uyarsın.
Öyle ise buyurun kendimizi yeniden inşa edelim:
Yeni bir motivasyon verelim. Duruşumu gözden geçirelim, üretimimizi
artıralım, kimliğimizi sorgulayalım, kişiliğimizi özeliştiri süzgecinden
geçirelim. Yardım için kişisel gelişim kitaplarından yararlanalım.
Gerekirse bu konudaki eğitimlere paracıklarımızı dökelim. Hadi ne olur
GEÇİKMEYİN ve ERTELEMEYİN, ÜŞENMEYİN ve GEVŞEMEYİN,
BIRAKMAYIN
ve DÖNMEYİN. Midenizin açını doldurmak ve kalbinizi
doğrultmak için günü yaşayın ki yolu bulasınız!.. Çünkü İdrakini
çalıştırmayan atılların, uyuyanlardan farkı yoktur. Zira onlar
gece ve gündüzden ibaret gününü gaflet ve tembellikle geçirirler;
dünün, bugünün ve yarının ayırdında olamazlar.
Çünkü iradesini kullanmayan batılların,
aldananlardan farkı yoktur. Zira onlar yanlardan ve yönlerden ibaret olan
yollarını karanlık ve kötülükle saptırırlar; aşırının, saldırının ve
aldanışın zararını düşünemezler.
İnsanın inşasında atılacak iki temel olan idrak ve
iradenin örtülü ve perdeli olmasının iki nedeni olan yalan ve küfr,
onun gününü karartır ve yolunu kapatır. Çünkü sorumluluk duyguları
(hukuksal duyarlılıkları) eksitir doğrudan kaçanların,
sorgulamaları (bilimsel düşünceleri) yetersizdir gerçeği
örtenlerin .
Bu ciddiyetsizlikleri ile, bu yatay düzlemde,
önlerinde bir sed va arkalarına bir sed çekilir geçmiş denetimi ve gelecek
yönetimi yapamazlar.
Zaten düşey eksende tepeleri duyum eşikleriyle
buğulanmış, tabanları akıl çelişkileri ile tüllenmiştir.
Arayışları yararsızdır.
Gelecek sefer DÜŞEY eksende buluşmak üzere..
|