- Sanırım sonuca ulaşılamadı.
Zaten ulaşılsa zaman
duracaktı.. biz de hikayemizi bitirecektik.. oysa zaman durmaz, döngüsünü
durmaz ve akımını kesilmez.. Zaman hikayesi bitse, döngü dursa ve akım
kesilse idi, “Mavi” bilyeye ilişkin böyle anlatımlar bitecek ve gerek
kalmayacaktı.. Hem bu “aynalar” deki akisler, “mesele”lerdeki sualler bitmez ki.. o zaman ayna
ve meseleyi sorun edelim! İşte bu öğrenmenin ikinci aşaması öğrenmeyi
öğrenmektir.
-
- Siyah- beyaz “Gaybi” Gelenek, yeni yeni
renkli “Gayr”larla kendini belli eder. Başka bir ifade ile Geleneğin sorunu ve
yeniliğin çözümü birbirini takip eder. Yenilik ve çözüm yeni gelenek ve sorun
olur ve bu süreç takip eder. Bunu bilmeyen yok. Bunu söylemek dahi son-uç
olmaz belki yeni bir uç, ilk-uç olur.. işte bu nokta bize bilgilenmenin ve
öğrenmenin üçüncü aşamaya geçmek için düşünce ve dilin üstüne çıkılmasına
davet eder ve üst-dile geçilmesine çağırır.
-
- Öğrenci ve öğretmen ilişkisinde dil
kavgası yoktur ve düşünce çatışması kalmaz. Biri amirdir öbürü memur. Kavgalar
ve hayallerdeki çatışmalar anlam ve anlatım farkından doğar öğrenen öğrenciler
(memurlar) arasında yada öğreten öğretmenler (amirler) arasında olur.
- Ama münazara, mücadele, müzakere,
müdavele ederken ortak bir zeminde hareket edelim diyorum ve sizleri analitik
düzleme davet ediyorum. Genelde usul yolunu tutmanızı istiyor ve özelde
Yöntembilimsel metodu seçmenizi bekliyorum..
- Yukarıda öğrenmenin üç düzeyinden bahsettir.
Öğretmenlik olan üçüncü düzeyden ikinci düzeye inmek, hatta birinci seviyeye
inerek soruları yanıt, sorunlara çözüm, dertlere çare aramalıyız. Dört alanı
birleştirerek yüce bilgi, yüksek güç elde etmeliyiz. Nuzul-ü Kitab’ıh gaybı,
Rusul-u Nebi’in şehadeti, bize, Beşir-i İns ve Nezir-i Kevn olarak bunu
buyurur. Her bir ben, bize çıkmak istiyorsa bunu yapmalıdır. İnsanlığın
ızdırabını dindirmek için, Buda gibi, Mevlana gibi, Mesih gibi yere inilmeli,
çalışılmalı ve uğraşılmalıdır.
- Ama, eğer eğitim, yönetim ve denetime
ilişkin kamusal bir görev ve yetki al-ma-mış-sak, bu asla onları düzeltmek
için olmamalı, kendimizi düzeltmeliyiz. Onları hoşgörmeli yada bağışlamayım. Yoksa
düzeltme adına onları kendime benzetirim. Ama ya ben bozuksam ? Kendimize yönelir onu düzeltmeye çalışsak hem bizim çıkarımız olur; çünkü ancak ben istersem
kendimi düzeltirim, başkası düzeltemez. İyilik, doğruluk, gerçeklik, güzellik
ve yetkinlik doğrudan tanınır ve sevilirler. Kendimi düzeltirsem ve
denetlersem, bunları hem gören ve gösteren “ayna” olurum. Hem onlara yararı
olur; kendilerini özgürce ve özgünce düzeltmeleri için fırsat, imkan ve zaman
vermiş olurum. Kendi öz benliklerini yada düzeltilmiş beni görerek
düzelebilirler. Ne demişler, kusurunu bilmek gibi irfan olmaz... vesselam.
|