Güneşin merkez katmanlarınde her saniyede 564 milyon ton
hidrojen (bir numaralı atom), 560 milyon ton helyum (iki numaralı atom)a
dönüşmekte, böylece geri kalan (4) milyon ton ise, ısı ve ışık enerjisi
olarak uzaya saçılmaktadır. Bu enerjinin bir milyarda biri dünyamıza
düşer. Her birimizi ne kadar iner siz hesaplayın.. Lamba ve sobanızın
enerjisi için ne kadar “ücret” ödüyoruz ? Eğer zamanda hesaplayacak
“nakit” bulamıyorsak namazda kitaplayacak “vakit” bulabiliriz! Çünkü
vakit, nakittir.
Gelecek, gökten gelen bu kaynağı,
uygarlığının benzini haline getirmişse ve makinalarını bununla besliyorsa
ve belki sırf bu nedenle yada başka bir olgu “göklerin
karartılması” sonucu, benzin ve besinin kökü kurutulmuşsa insanların
uygarlığı ve makinaların “hayatı” tehlikede demektir. Çünkü uygarlık
makinalara da “bireysel zeka” vermiş ve makinalar “hayatlarını koruma”
güdüsüyle insanlarla beraber çölde açlıktan kıvranan iki kişi
durumuna düşmüştür.
İkisi birlikte kurtulamayacağına yada iki birlikte göz
göre göre ölüme gidemeyeceğine göre biri kurtulacak diğeri ölecektir; yani
birisi diğerini yiyecektir. İnsan makinayı (cansızı) yiyemeyeceğine göre,
makina insanı (canlıyı) enerjisini dönüştürerek yada enerjisini kullanarak
yiyecektir.
Metriksin kurgusu böyle.. Yaşam için enerji gerekir.
Yaşam şuur için bir alet ve vasıtadır. Ama “yaşam”, bireysel bir zeka
haline gelen “makina”da bir amaç haline gelmiş ve kendini sürdürme
isteği, koruma güdüsü ve varoluş ülküsü olmuşsa, artık bağımlı olduğu
enerji vazgeçilmiş bir araç haline gelecektir. Belki gerçekte bir
amaç olacaktır. Her halde bir araç olan servet yapmayı amaç
haline getiren dialektik tutumunun, parayı biricik erek yapan insanlarda
görülen bu ters tavrın, bu sibernetik-semiotik bir kompoze olan
makinenin mekanik mahiyetine çok daha yaraşır.
Yaşam, enerji (madde) ile şuur (mana) ortasındaki “ara”
yerinde üste çıkmak için şuuru tercih edip kendini feda ederek üste
çıkmamışsa, korunmak için “yaşam” kendini tercih ederek,
hizmeti bırakarak ücrete yapımışsa, kendine “şuur”a feda etmemiş
ise, yaşam haline gelen makinanın yada makine haline şuurun
yapacağı şey, cansız +bitki+hayvan+şuur bileşiminden ibaret olan insanı
ayrıştırarak bitki+hayvan canlı bileşenini cansız enerjiye
dönüştürmek olacaktır. Böylece şuur, artık ve
değersiz bir bileşen olarak atılacaktır. Bizim ölen insanları mezara
gömmemiz gibi. Eğer onları bir kimse olarak değil de bir nesne olarak
görseydik her halde Sabun fabrikasına yollardık. Metrikst makineler ise
sıvalaştırıp benzin yada kan yapıyorlar. Ve bu durumda olan bir
insan sadece bir “pil” olarak kalacaktır.
İşte makinaların sadece yaşam için, yaşamın bağımlı
olduğu enerji için, tek kaynak kalan insanı, onun şuuruna yalancı
düş dünyasını meme yaparak, atıl bir durumda besleyip onların yaşam
enerjilerinden beslenmeleri çok onursuz ve acımasız bir
alışveriştir. insan için bu iğrenç gerçeği kabullenmek
öylesine korkunçtur ki Neo’yu kusturuyor.
Kendilerini makina sayan yada makina gibi yaşayan
insanlar, eğer başkalarına yararları yoksa yada bir makinaya bile pil
olamıyorlarsa, gerçek şu ki, “insan tarlalarındaki” insanlardan daha
düşük bir durumda ve daha aşağılayacı konumda değilmidir ? Eğer bir
amaca adanmamışsa hayat, bir ülkü uğruna mücahedeye, bir ülke adına
mücadeleye, bir başka hayata (ahirete) feda edilmemişse yaşamın ne değeri
olabilir ki ? Onun içindir bu gibi gerçeğin açıklanması karşısında
akıllar tepki gösterir. Görmek istemez. Allah’a ve ahirete
inanmamaya, karşı kanıtlar bulmaya, savunma makenizması kurmaya
eğilimlidirler, daha da yapamıyorlarsa düşünmemeye, unutmaya ve
uyutulmaya yönelirler. Onun için belli bir kıvama ve belli bir yaşa
gelmeyen insanların akıllarını özgürleştirerek bu yalın gerçekleri
göstermek onların boşluğa düşmesine sebeb olur. Boş ve anlamsız bir hayat
önlerine çıktı mı, bu yokluk zirvesi, uçurumun tepesi gibi onu
aşağıya düşürmeye çekimlidir. Düşüş çetin olur. Onun için belli bir
seviyeye gelmeden bazı insanların aklının perdeli kalmasında
maslahat var.. Belki arayan insanın kendisi bulmalı..
İnsan nesne ile kimseyi fark etmeli, araç ile amaç
arasındaki ayırıma dikkat etmeli.. insan, başka insanları araç olan bir
nesne, bir makine, bir aygıt olarak görmemeli.. alçak duyguları ve düşük
çıkarları için satmamalı Allah”ın ayetlerini.. Yoksa kendi o hale gelir
hemde otomatikman. Ne kadar yükseğe çıkarsa çıksın, eğemenliğini ne kadar
artırırsa artırsın o artık, kaderin makinesidir ve metriksin aygıtıdır. Bu
geçici dünyada sadece rolün oynayan bir aktörden başkası olamaz. Şimdi bu
gerçeğin başkasının aniden göstermesi tehlikeli olabilir..
tebliğ etmeli fakat mecbur bırakmamalı.. Kimse, amaç ve özgürlük..
İşte üç nelik.. Kimsenin özgürlüğünü kazanması amaç ise özgür müdür yoksa
değil midir ? Özgürlüğü için nesneleri ve kimseleri, araçları ve amaçları
feda etmeli mi etmemeli mi ? Ne kadar ücret ve kuvet topluyor ve ne
kadar eğemen ve yüksek oluyorsa ve o oranda dilediğini yapma gücünü
ve yeteneğini kazanıyorsa ve bu neden başka insanları daha çok
çizme ve ezme, daha fazla kullanma ve sömürme imkanı elde ediyorsa
ve böyle özgürlüğü ve yetkisi buna bağlı olarak eğemenliği
daha da artıyorsa şimdi bu insan özgür müdür yoksa değil midir
? Bu durmda gücü ve düşü birleştiren iş
“merdiven”ini bırakıyor ve kendimizi boşluğa salıyoruz.. aşağı düşüp
ölüyor muyuz yoksa bir kuş olup uçtuğumuzu mu fark ediyoruz ? Demek
ki nesne olandaki yaşamsal güç (İKTİDAR, kuvvet/kudret –
erk/güç) ile kimse olanda ki olan şuur
......................... ........ (İHTİYAR, düş/ özerk -
muhtar/fikir) ile birleşirse, ya hak (dolu) yada batıl
(boş) bir sonuç ortaya çıkacak. Bu halk ve emr arasındaki ilişki, bu
idrak ve irade münasebeti, bu terbiye ve idare.. bir çok işler..
NASIL OLACAK ? Bütün bunların “sırrı”nı ve “tafsil ve
tefsiri”ni size ve bize bırakıyorum ! Zaten
ÖZGÜRLÜĞÜ/HÜRRİYETİ “amacı örtülü bir sınav”
ve “sonucu perdeli bir yarışma” haline getiren de olan bu “acı
fakat açık gerçek” tir. Belki de bunun için
göremez, belki görmez, belki görmek istemez.. Şimdi sizi,
yaşam pilinin gücünden, şuurun özgürlüğünün düşünden, işin özüne ve
gerçeğin aydınlığına çağırı-yorum..
|